“Bilginin değeri yok bu toplumda…”

Cenk Mutluyakalı

“Kabak gibi ikiye bölündü toplum. Bir yanda demokrasi talebi var, diğer yanda otokrasi. Bir taraf kendi kendini yönetmek istiyor, bir diğer taraf, yetkinin tek bir elde toplanmasından ve uzaktan yönetilmekten memnun.”

Dr. Halil Hızal’ın sözleri bunlar…
Üç yıl aktif siyaset yaptı.
“Hepsi üç sene… Yetti!” diyor.

Toplumcu Demokrasi Partisi’nin Genel Sekreteri olarak sorumluluk üstlenmişti.
Siyasetten uzaklaştıktan sonra “bir kahve içelim mi” dedim, buluştuk.
İnsanlık tarihine, coğrafi keşiflere, siyasete ve felsefeye dair bilgisi deniz, derya isimlerden biri…

İlkokula 4 yaş 7 aylıkken başlamış, 16 yaşında Tıp Fakültesi’ne gitmiş.
Siyasal Bilgiler okumak istese de “baba vasiyeti doktorluktu” diyor.
Yine de gülümsüyor, “Tıptan çok tarih okudum.”

Şimdilerde son derece yılgın…
“Televizyon açmaz, gazete okumaz, gündemi izlemez oldum.”

Siyasetten niye vazgeçti?
“Seçimler yaşandı, bitti, parti olarak Meclis’e girmedik; ilk iş istifa ettim, başarısızlığın bir bedeli olmalıydı. Gereği buydu, yaptım.”

Partisinden değil yalnızca siyasetten de istifa etmiş gibi…
Güvenini, inancını yitirmiş...
“Parti genel sekreteri oldum, koalisyona girdik, bir hademenin yakını aradı. Bizim kayınvalidenin işi ağır, başka bir iş veriniz, diyor. O ne demek? İstediğini yapmazsak, partiden istifa edecek. Telefonlar susmuyor. Bizim ülkede hükümetlerden beklenti bu. Toplum seni öyle bir noktaya getiriyor ki kendi çocuğunu dahi dürüstlüğün bir erdem oluğuna ikna edemiyorsun.”

Üç yıllık macerasında siyasete dair özlü gözlemini soruyorum.
“Bilgisizlik” diyor.

“Bilmenin bir değeri ya da bir karşılığı yok bu toplumda…”

Bir de şu iddiasını ortaya koyuyor:
“Seçilenin tek odağı yeniden seçilmektir.

Değiştirmek değil…”


“Milliyetçiler tüm suçu Kıbrıslı Rumlara yüklüyor, solcular da Türkiye’ye”

Dr. Halil Hızal son derece karamsar…
“Tüm kalbimle demokrasiye inanıyorum ancak Kıbrıslı Türklerin sorunlarının demokrasiyle çözülebileceğine inancımı yitirdim.”

Kıbrıslı Türklerin hallerini konuşuyoruz.
“Yanlışlama Kuramı” diye bilimsel bir gerçeklikten söz ediyor.
“Görüyoruz, onca yanlış var, biliyor ve kanıtlıyoruz ama yanlışları bir kenara koyarak, çözüm üretemiyoruz. Yanlışı inatla yaşıyoruz, sürdürüyoruz ve yineliyoruz.

Bütçeyi görüyoruz örneğin, yüzde 85’i maaş ve transferlere gidiyor, bu hakikati değiştirmiyor ama altyapı yatırımı olmadığı için şikayet ediyoruz.
Tek tartıştığımız daha fazla maaş, daha fazla emeklilik, daha fazla asgari ücret…
Korkunç bir pahalılık var, bağırıyoruz!

Talep arttıkça pahalılık da artacak.
Bu açık…”

Toplum olarak niye geri kaldığımızı sorgulamaya, konuşmaya devam ediyoruz.
“Üç beş kodaman yıllardır ülkeyi ve siyaseti idare ediyor, toplumun kanını emen bu insanlarla mücadele etmek yerine, görmezden geliyor hatta onlarla işbirliği yapıyoruz. Tüm menfaatler dar bir grubun elinde toplandı. Bunu gören ve eşitlikle, adaletle, bilgiyle bir yerlere varamayacağını anlayan yeni kuşaklar gelecekten umudunu yitirdi.”

Tek sorun “üç beş kodaman” mı?
“Elbette yaşadığımız sıkışmışlık da var.
Bir de kolaycılık.
O kolaycılık da tüm günahları bir başkasının boynuna asmaktır.
Milliyetçiler yani sağcılar, tüm suçu Kıbrıslı Rumlara yüklüyor, solcular da Türkiye’ye...

Bir grup Türkiye’nin her dediğine kayıtsız şartsız evet diyor, bir başka grup ne derse karşı çıkıyor. Bunun bir arası, deresi olmalı…”


“Mesleksiz bir toplum olduk”

Eski bir siyasetçi, bir hekim ve fikir insanı olarak Dr. Halil Hızal’ın beni en fazla düşündüren saptaması şu: “Mesleksiz bir toplum olduk.”

“Kıbrıslı Türk toplumu nereye yol alıyor” diyor soruyorum…
“Yok oluşa…
Çözüm üretemezsen yok olursun…
Çözülme ve çürüme bir gerçekliktir.

Yok olacaksın…
Doğanın kuralı bu…
Biz yok oluşa gidiyoruz, Kıbrıs Türk toplumu için görünen gerçeklik budur.

Mesleksiz bir topluma dönüştük.
Evrensel meslek sahibi kaç kişi kaldı, lütfen bir çevrenize bakınız.
Dünyanın bir başka ülkesine de gitse mesleği ile hayatını kazanacak kaç kişiyiz?

Şunu söylemek istiyorum. Meslek dünyanın her tarafında aracısız icra edilebilecek, bunun için uygun formasyon ile kazanılan bir yetenek setidir. İster üniversite ister bir ustanın yanında öğreniniz… Bu toplumda kaç kişi aracısız iş elde edebilir, kaç kişi dünyanın her yerinde çalışabilecek yetkinliktedir? Bunu sorgulamamız gerekiyor.”

Dr. Hızal’a göre Gidemeyenler ülkesi”ne dönüştük.
“Giden, gidecek!
Gidecek yeri ya da yeteneği olmayanlar burada kalacak.

İnsanlar toprağı satıyor ama bu kaynağı üretime yönlendirmiyor.
O nedenle de yok olacağız.
Parayı zevk için kullanıyoruz ama üretim var mı?
Korkunç bir dış ticaret açığımız var, kimse buna kafa yormuyor.
Tuvalet kağıdını dahi üretmekten vazgeçtik.”

Fotoğraf: Yıltan Taşçı


8 soru, 8 yanıt!

Siyasi partilere ne önerirsiniz?
“Toplumun yüzde sekseni kendini sağcı ya da solcu gibi bir yere koymuyor, merkezde duruyor, o nedenle partilerin marjinal yaklaşımlarından vazgeçmesi gerekiyor.”


TDP niye Meclis’e giremedi?
“Marjinalleşti, kendini anlatamadı, sosyal demokrat çizgisini yitirdi.”

Kıbrıs Türk seçmeninin değer yargılarını tanımlar mısın?
“Bu toplumun yaygın değerleri ortada, çağdaş bir yaşam özlüyorlar, laik ve Atatürkçüdür insanımız, en önemlisi de Türkiye’yle iyi ilişkiler ister.”

Akıncı niçin kaybetti?
“Türkiye’yle ilişki kuramayacak noktaya geldiğini düşündü halk… En önemli sebebi budur.
Elbette seçimlere yönelik müdahalenin de etkisi önemlidir.”

“Federal Çözüm” mümkün mü?
“Türkiye-Yunanistan ortak tatbikat yapacak noktaya geldiyse mümkündür. Türkiye’nin de Avrupa Birliği’nin de bu çözümden sebeplenmesi gerekir, ancak o şartla olur. En son gelişmelerle ümidim arttı. Türkiye batı blokunda kalacaksa çözüm olur.”

“Egemen eşitlik, eşit uluslararası statü, ayrı devlet” sana neyi anlatıyor?
“Birleşmiş Milletler, adada ‘ayrılma hakkı’na karşı çıkıyor. Siz egemenlik hakkınızı 1960’da kullandınız, diyor. Sen eşit egemenliğini Kıbrıs Cumhuriyeti’nden almışsın. Bunun dışında ayrı devlet istemek Kuzey Irak’ta ya da Türkiye’de Kürtlerin ayrı devlet talebiyle eş anlamlı olur. Dünyada her isteyen etnik toplum toprak bütünlüğüne bakmaksızın ayrı devlet ilan edebilir mi?”

“UBP-DP-YDP Hükümeti” desem?
“Bunlardan ne beklentiniz olabilir? Ortada sürpriz yok! O nedenle yorum yapacak bir durum da yok. Neyse, o…”

Bir kitap önerir misin?
Ulusların Düşüşü, Daron Acemoğlu, James A. Robinson