‘Ben gidiyorum’ dedi

Cenk Mutluyakalı

Ben gazeteciliği bırakıyorum” dedi, Dila Şimşek…
Öğretmen olacak.
Kamuda değil elbette…
O köşeler tutulmuş, parti örgütlerinden geçiyor yolu, kanınızın evvela ‘turuncu’ akması gerekiyor.

***

Çok üzüldüm çünkü harika bir gazeteci olacaktı.
En son “İzinsiz, Kayıtsız Yatılı Kur’an Kursları” haberi ile Basın-Sen’den ödül almıştı.
“Niye” dedim, “Niye vazgeçiyorsun, bu meslekte hayatı değiştirme şansın var.”
O küçük gözleriyle bana baktı ve “Böyle bir hayat hayal etmiyorum” dedi.
Çok zor, çünkü her anı işle yaşıyorsunuz, ne gece var, ne gündüz, çok yıpratıcı, çok yorucu, çok büyük ve sürekli fedakârlık gerekiyor ve bir gelecek ön görmüyor.
Yüzüme baktı ve yeni işinde “4 bin lira maaşı olacağını” söyledi.
4 bin!
Anladınız mı?
Hani hükümet deviren, ödenmeyen ek mesailer için yollara düşen; pek çoğu plajlarda, kumsalda, mavide yıkanırken hafta sonu dahil bilgisayar başında çalışan bu gazetecilere dört bin lira maaşı veremiyor bu meslek…
Beş binin üzerini gören yok.
Çünkü böyle bir geliri yok bu sektörün ne yazık…
Böyle bir imkanı yok…

***

Dila, işçi bir ailenin çocuğuydu, Türkiyeli…
Emekçi bir babanın…
Çok dramatik değil mi?
Ankara yollarını arşınlayan ‘şükran amcalar’ parayı alıp sonra da kendi siyasi yakınlarını mutlu ediyorlar çoğunlukla…
O yakınların içinde bu işçi çocukları olmuyor pek!
Göçmen çocukları olmuyor!
Bu insanların sırtından oy devşiriyor, mali kaynak şişiriyorlar, kendi konforları için…

***

Siyasetin de iktidarın da canı cehenneme!
Her defasında ‘kamuyu daraltacak ve özel sektörün önünü açacak’ diye diye canını yakıyorlar, özeldeki insanların…
Yürekleri de cesaretleri de iradeleri de yok değiştirmeye…
Hele niyetleri hiç yok…
Çünkü bu düzen onların düzeni…
Sömürgeciyle kol kola vermiş sömürenlerin düzeni…

***

Dila’m yolun açık olsun…
Bu sayfalara yakışıyordu imzan, emeğin, yüreğin…
Haklısın!
Bu yaşadığımız şartlar bir “gelecek” ön görmüyor.
Yine de vazgeçmiyoruz, belki değiştiririz diye...
Onca kalleşliğe, onca onursuzluğa, onca yüzsüzlüğe rağmen…
Yine de…