Ben de İnsanım!..

Ben de İnsanım, Ankara Sıhhiye Çok Katlı Otoparkı’nın Yenişehir Pazarı tarafındaki cephesine yapılan fotoğraf yerleştirmesinin adıdır. 6 Ekim tarihinde gerçekleşen kamusal sanat gösterisi 31 Ekim’de son buldu. Gecikmiş de olsa, parantez açarak

 

                                                                                    

Ben de İnsanım, Ankara Sıhhiye Çok Katlı Otoparkı’nın Yenişehir Pazarı tarafındaki cephesine yapılan fotoğraf yerleştirmesinin adıdır. 6 Ekim tarihinde gerçekleşen kamusal sanat gösterisi 31 Ekim’de son buldu. Gecikmiş de olsa, parantez açarak serginin kamusal anlamda etkileriyle ilgili cümlelerimi paylaşmak istedim. 20 Mayıs- 17 Haziran 2011 tarihlerinde düzenlenen Benim de Kalbim Var adlı, Uluslararası Çankaya Kamusal Alanda Sanat gösterisinin devamı niteliğini taşıyan Ben de İnsanım için söylenecek sözümüzün bulunması, etkinlik bitmiş olsa bile, gerekliliği olmalıdır. Kamusal alan nedir? sorusuyla, söz konusu gerekliliğin altını çizmeye başlamakta fayda var. Jerome Symons gayet açık bir tanımlama sunuyor bizlere: Kamusal alan tüm yaşamların özgür ve güvenli bir şekilde birbirleriyle buluşabildiği ve tüm bu kalabalıklığa rağmen herkesin kendiliğini, kendi mahremiyetini yaşayabildiği bir yer olarak görülebilir. Tanımlamanın dikkat çeken odaklarının ilki “özgür ve güvenli” kavramlarıdır. Kamusal alan kişiye kendi özel yaşam alanı dışında yeni bir manevra alanı yaratıyor. Kişi için yaşam, hem tekildir, hem de kalabalıktır, mekân uzamında… Hem görünür insan/lar, hem de görünmez, geçip giderken alanının sınırlarından ve gerçek şu ki, hem sınırlıdır, hem de sınırsız kamusal alan… Görüldüğü üzere “özgür ve güvenli” olabilmek o kadar da kolay ve masum değildir. Kamusal mekân metropole evirilen şehrin gerçek savaş alanıdır. Çünkü ekonomik ve siyasi çıkarlar yükselen anıtsal kamu binalarının arasında çatışarak, bireyi, kendi oyun alanına çekmektedir. Oyunun kuralları belirlenirken, sanatçı ise, kendine bu karmaşık kaos ortamında yeni bir alan açmaktadır. Kamusal sanat, toplum kimliğinin kent dönüşümündeki ifade biçimlerini dile getirme işlevini taşımaktadır. Görünen o ki, özgürlük ve güvenliğin kamu diline dönüşmesinde de bir savaşın verilmesi söz konusudur. İşte bu nedenle kamusal sanat, sesi olmayanların kamusal mekânın içerisinde ses kazanması, yüzü olmayanların yüzünü var etmesi açısından önemli bir araç olarak kabul edilebilir.

Tüm bunları topladığımızda her geçen gün biraz daha metropol sıfatına doğru hem coğrafya, hem de nüfus bağlamında akmakta olan Başkent için, güncel sanatın ses çıkarması ve kendine bir çekim alanı yaratması da beklenmelidir.  Bu kapsamda Yenişehir Otoparkı’nın Sıhhiye Pazarı tarafına bakan cephesinde, caddenin her noktasından görülebilecek şekilde yerleştirilmiş toplam 16 fotoğraf yer almıştır. Şehrin kamusal binaları ve yıllara meydan okuyan geleneksel pazarının yükseldiği ve kolektif halkın, günün her anında, akınına uğrayan bu noktasında, otoparkın cephelerine asılan fotoğraflar, sanatın, halkın içine yaptığı gizli bir sızma operasyonu gibidir…

Gördüğümde ilk izlenimim şu olmuştu: Fotoğraflar ve fotoğraflara bakan insanlar… Daha sonra bina beni yuttukça ve cephenin yatay formatına göre sıralanan fotoğraflar kendi uzamımdan beni çekip aldıkça, izleyenin merkezi de değişti.  16 fotoğrafın 16 sanatçısı bizi izlemekteydi. Sarmallar şeklinde yükselen cephesiyle Yenişehir Otoparkı’nın sergi mekânına dönüştürülen bölümü Sümerlerin Ziguratalarını anımsattı bana… Sanatçıların fotoğraflarıyla yarattıkları bu çağdaş gözlemevinden şehrin güncel mitoslarının nasıl işlediğini ortaya koydukları izlenimini verdi. Herkesin “insan” olarak kendiliğini yaşadığı bir alanda fotoğraflar caddeden yansıyan görüntülere dönüştü. Aslında görünen ile yaşanılan farklı alan ve zaman kesitlerine aitti. Bu aşamada Ben de İnsanım önermesi zamanı ve mekânı aynı ortak alana çevirmiş olmuyor mu?

Ben de İnsanım, bir kamusal alan gösterisi olarak değerlendirilirken adında yer alan “insan”a odaklı direkt iletişime açık insan ilişkilerine odaklanan yaklaşımıyla kentin bir zamanlar “arka sokak” olarak değerlendirilen ve şimdiki zamanlarda merkezi konuma yerleşen mekânına yeni bir bakış ekliyor. Hepimiz biliyoruz ve fakat yine de söze başlamadan içimden söylemek geçiyor: “Ankara, bir Başkent!” Yüksek sesle söylemek galiba biraz daha anlamlı kılar düşünceleri… Evet, “Ankara, Başkent!” ve bu bağlamda da içinde her türlü yaşam döngüsüyle inşa olunan “gerçekliklerin” cirit attığı bir kamusal alan… İki yıldır gerçekleşen “Kamusal Alanda Sanat” projeleriyle de kamusal alanın kendi bedeninde yeni keşif olanakları deneniyor. 

Benim de Kalbim Var önermesinde “özgür ve güvenli” kavramlarının tanımlamanın ötesinde “gerçeğin sahnesinde” yarattığı çelişik durumlardan kaynaklanan ironik tavır, “kamusal mekânın kamusallığının bir kurmaca olduğu” söylemini akla getirmişti. Söylemin akla düşmesiyle birlikte beliren soruları, Jerome Symons kaleme aldığı metinde şöyle sıralar: Kamusal mekânın gerçekliğini nasıl tanımlayabiliriz? Onu tarih boyunca süregiden, propagandaların meydanı veya egemenin iktidar alanı olma ezberinden nasıl kurtarabiliriz? Herkesin kalbinin sesini duyduğu bir mekâna nasıl dönüştürebiliriz?  Soruların akabinde kamusal sanat etkinlikleriyle birlikte aklıma düşen düşünceden bir cümle kurmak istiyorum: Tüm kalabalıklığa rağmen sanatçılar, insanlara kalplerinin sesini duyurmak ve ötesinde “insan” olmanın verdiği nitelikleri ve ilişkileri yığınların arasına sıkışmaktan kurtarmak için “özgür ve güvenli” bir pankart açmışlardır.

Ben de İnsanım, 60’lı yılların popüler şarkısında Benim de Kalbim Var’dan sonra gelen sözlerdir. 2011 yılında ilk sözlerle yola çıkıldığında Çankaya Belediyesi ve Hollanda Sanat, Mimarlık ve Tasarım Vakfı’nın (BKVB) desteğiyle yapılan, Hollanda ve Türkiye’den onaltı sanatçının Kızılay’ın yaya bölgelerinde geçici yerleştirme çalışmaları yaptığı kamusal gösterinin başlığıydı. Gösteride fotoğraf medyası kullanılmıştı.  Sergi teorik bağlamda kentin dönüşüm noktasında insan ilişkilerinin de nasıl dönüştüğüne dair bir açılıma yönlenmektedir. Bununla birlikte gerçekliğin bu denli hızla Başkent’te dönüşmesiyle bilincin de dönüştüğü sürekli bir oluşumun sağlanıp sağlanmadığını denetlediğine inanıyorum. Dile kolaylıkla dolanıp bizi 60’lı yıllara bağlayan kısa şarkı cümlesiyle de tekrarlara dayalı bir düşünce devinimi yaratılıyor. İçinizden devamlı Ben de İnsanım tekrarında yığınların içinde akıp giden ezberinizi bozmaz mı? Gerçekte kentsel değişim bir yanılsama perdesi arkasında görünen ile görünmeyenin çekişip durduğu bir arena değil midir?

Gündelik yaşamımız içinde fotoğraf, sürekli olarak karşımıza çıkıyor ve kamusal alanı işgal ediyor. Fotoğrafta insana dair duygusal toplam örgütleniyor. Amaç, özgürlük, sevgi veya cesaret veren mesajlar iletmek için, fotoğrafın kullanılmasıdır.

Ben de İnsanım adlı kamusal alan sergisinde yer alan sanatçılar:

Diana Blok, Ebru Ceylan, Marco Cops, Nynke Deinema, Cemil Batur Gökçeer, Saskia Janssen, Çağlar Kanzık, Tan Mavitan, Paulien Oltheten, Civan Özkanoğlu, Şevket Şahintaş, Tuğberk Selçuk, Maria Sezer, Harold Schouten, Lydia Schouten ve Roeki Symons.

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri