Yaşamdan farklı beklentiler vardır. Çocuktur, onun beklentisi belki oyuncaklarıyla, belki arkadaşlarıyla güzel bir gün geçirmektir. Beklenti de değil bu çoğu zaman… Günün getirdiğidir… Yani o oyun oynayacaktır, eğlenecektir, kirlenecektir, eve gelecektir, yemeğini yiyecektir belki yine odasında oyun oynayacaktır bu kez bilgisayarının başında…
Sokakta oynamadan hep bilgisayarının başında oyundan başka oyun bilmeyen çocuk da artık çoktur ne yazık ki günümüzde…
Çocukluktan çıkar, ergenliği, gençliği yaşar insan… Bu dönemde beklentileri daha belirgindir. Ailesinden bağımsızlık beklentisi vardır, arkadaşlarının sevdiği kişi olmak beklentisi vardır, kız arkadaş, erkek arkadaş beklentisi vardır ve bu ergenlik, gençlik çağında bunalıma da sürükleyen sistemimizin yarattığı iyi bir okula gidebilmek için özel derslerin sonunda başarı beklentisi…
Daha sonraları iş beklentisi, para beklentisi, rahat bir yaşam beklentisi, evlilik ama zorunluluktan değil, gerçekten de sevdiği biriyle bir paylaşım için bir evlilik… Evlilikte çocuklar beklenir genelde… Çocuk olmayan evliliklerde arayışlar, çeşitli denemeler… Çocuğun dert olduğunu kabul edip belki evlilik de olmadan sürekli bir beraberlik… Belki bu beraberlikte çocuk beklentisi…
Bu kez çocuktan beklentiler… Onun geleceği, eğitimi, işi, iyi bir insan olması… Beklentiler bitmez. Bu beklentileri gerçekleştirmeye çalışırken çocukların başarıları veya başarısızlıkları… Kendi hayatınızdan deneyimlerle onların hayatlarına daha yaşanabilir bir ortam sunabilme gayretleri… Maddi veya manevi… Bazı dersleri aktarmak, o derslerden alıntılar yapmak, onları hayata hazırlamak…
Onların bazı deneyimleri… Başarılarıyla gururlanmak, başarısızlık veya hata durumunda yardımcı olmak, paylaşmak, güven duygusu vermek… Ama hep başarılı olmalarını beklemek. (her ne kadar da hatalar hayatı öğretir desek de hata yapmalarını, başarısız olmalarını istemeyiz)
Bu sayfanın ikinci bölümünde İlsu’nun bir amatör denemesi var. Zaman zaman oturur, aniden bir şeyler yazar. Daha küçük yaşlarından var bu alışkanlığı… Geçtiğimiz günlerde yine oturmuş, içimizdeki çocuğu yazmış, sanki büyümüş, yaşlanmış da içinde kalan çocuğu anlatıyormuş gibi…
Öyle olmadığına göre etrafını gözlemlemek sonucu kafasında ürettiği şeyleri dökmüş yazıya… O zaman “ver de yayınlayayım” diyorum. Birkaç hafta geçti üstünden yayınlayamadım ama bugün yer verdim sonunda… “İçimdeki çocuk” yazısı çocuklarınızla gururlanacağınız başarılardan bana göre bir tanesi…
Amatör deneme
İçimizdeki çocuk
İlsu Çağra
İnsan ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, ne kadar buruşsa da elleri, yüzü ne kadar yorulsa da, kalbinde, derinlerde bir yerde onu genç yapan bir şey vardır mutlaka. Buna 'içindeki çocuk' der bazıları...
Hayatın getirdiği tecrübelerle, birbirine atılan kazıklarla, insanın fikirleri, davranışları ve düşünce tarzı zamanla şekil değiştirir. Ama içimizdeki çocuk hep oradadır. Bazen düşüncelere daldığında insan, olaylara karşı bir sonuç aradığında, bir tarafı her zaman çocuktur. Bir tarafı her zaman olaya farklı bakmayı tarif eder insana. Çoğumuz farketmez bunu... Bu içindeki çocuğu… Öğretmenimiz söylemişti; ona da zaman zaman oluyormuş herkese olduğu gibi... Bizden başkası değilmiş aslında o çocuk. O çocuk bizim dışarıya vurmaya korktuğumuz şeyleri anlatırmış bize. Güç verirmiş. Ruhumuz, kişiliğimizmiş aslında o çocuk. Büyüdükçe unuttuklarımızı hatırlatırmış bize o.
Hep gençtir, hep dimdik ayakta… Hiç yorulmaz... Bedenimiz kıpırdayamazken yorgunluktan, o oyun oynar zihnimizde ve hep ordadır, orda.