BEKLE HAYAT!

Neşe Yaşın



Herkes birilerine kızgın. Bazılarının kahraman dediği “hain”lere sahibiz. Hemen hemen herkesin yakınacak bir meselesi. “ Bu kadarı da olmaz!” diyerek ardından konuşacağı birileri var. Gönül kırıklıkları, aldanışlara dair hikayeler sıkça işittiğimiz...

Kimileri iç sesini işitmemek için sürekli konuşmakta, esas meseleden kaçmak dürtüsüyle kendine meseleler yaratmakta... Bazen kalabalıklar, bazen aşksız meşkler, artık saplantıya dönüşmüş projeler, tümü de birer kaçış noktası... Çok farklı hayatların agorasındayız. Özellikle büyük şehirlerde karşılaşmalar yaşıyoruz başka ülkeler, başka sınıflardan, başka kimlik gruplarından ve bilumum başkalıklardan insanlarla... Dünyadaki çeşitliliğe, olası başka yaşantılara dair bir fikir veriyor bu... Kendimize dair yalan yanlış bir fikrimiz var.

Ötekilerin ise bize dair yalan yanlış fikirleri... Gün ne kadar yoğun olursa, ne kadar az durup düşünecek vaktimiz varsa o kadar iyi geliyor bize... Hayat sonsuz oyalantılar sunuyor. Elimizin altında küçük dokunuşlarla bizi uzaklara götürecek ekranlar var. Gittiğimiz o sanal yerlerde ihtiyacımız olan pek çok şeyi bulabiliyor, kendi küçük sıkıntılarımızın ötesine uzanabiliyoruz.

Nereye sığınsak çatışma, yaralayıp yaralanma kaçınılmaz ama... Bir yerlerde bir mikro-iktidar sahibi olmak, görünür olmak ihtirasıyla tutuşuyor pek çoğumuz... Kıyas ve yarışma her yerde. Başkaları hep en önemli mesele…

Istanbul’da pencereden sokağı seyrederken düşünüyorum bütün bunları. Bir arkadaşım: “ Pencerendeki görüntü bir film karesini andırıyor” demişti. Dizi dizi çınar ağaçlarıyla bir mahalle duygusu... Çocukluğumdan beri bildiğim bu semt, hayatımın her evresinde farklı görünmüştür gözüme...

Yine de bellekte bir masumiyet anısı var bu pencereden eski bakışlarımı hayal ederken. Az önce, hayatın sürprizli değişimlerini düşündüm sokağa bakıp. Babaannemin evinde küçücük bir kız olarak pencereden dışarıyı seyredişim aklımda... Kıbrıs’tan sonra herşeyin gizemli ve ürkütücü göründüğü o zamanlar örneğin. Ve sonraları... İlk gençlik ve gençlik yılları... Mekanın zaman içindeki değişimi ve ruh halime göre taşıdığı farklı anlamlar... Bir zamanlar çok sevilenler, sonra ayrı düşülenler... Sosyal, siyasal gündemler içinde oradan oraya sürüklenmeler...

İnsanın iç sesinin küsüp dilsizleştiği zamanlar vardır. Yorulmuştur artık konuşmaktan. Hayatın anlamları bulanmıştır. Pek çok şey denenmiş ve düş kırıklıkları yaşanmıştır. Bu sessizlik iyidir aslında. Bir yerlere doğru sürüklenirken durup düşünmek için geçilir ondan. Çemberin dışına çıkma zamanlarıdır bunlar.

Bazen fena halde özlerim birilerini. Onlara ulaşsam orada değillerdir bilirim. Belli bir zaman diliminde belli bir mekan içinde anlam taşımaktadır bu özlemin kişileri... Asla evine dönemezsin derler ya... Döndüğün ev artık eski evin değildir, dönen sen artık eski sen değilsindir. Sevdiklerin için de geçerlidir bu... Dönüş diye bir şey yoktur; hayatın nehri akıp gitmiştir ve iki kere yıkanamazsın orada... Sadece bellekte dönersin geriye. O da yanlış ve eksik kaydedilmiştir çoğu zaman.

Kalabalıkların, gündelik işlerin sarmalından kurtulup kendi içime doğru sessiz bir derinleşme arzusu hissettim bugün. Bazen acılı olur bu durup yüzleşme zamanları. Yine de kendini akışa kaptırmaktan, çemberin içine hapsolmaktan iyidir.

Gündemin tutsağı olmaktansa balkona çıkıp daha geniş manzarayı görmek önemli diye düşünüyorum. Bakarken ne gördüğün de önemli kuşkusuz. İçindeki gözün hangi ihtirasları, hani gönül kırıklıklarını, hangi kıskançlıkları taşıdığı...

Benim baktığım pencereden bakarken pekala cahil, ilkel, dindar insanlar da görüyor olabilir bir başkaları... Herkes kendi aynasında yansıtıyor hayatı...

Neşeli, daha uçucu zamanları severim ve güzel havalar böyle zamanlara çağırır beni... Yine de bu sessiz derinleşmeye ihtiyacım var sanki. İnsan kendi içine doğru baktığında dışardaki dünyayla her türlü karşılaşmaya hazır olabiliyor ancak. İçimdeki fırtınaların beni savurmasına izin vermeyeceğim ama dışardaki yüzeyselliğe de kaptırmayacağım kendimi.

Bekle hayat! Önce hazırlanıp sonra doludizgin katılacağım sana... Gökyüzü, çiçek açmış ağaçlar, deniz, yıldızlar... Baharla birlikte gelen bu kucaklaşma zamanına daha hazır olacağım yakında.

 

(Yoğunluğumdan ötürü, özür dileyerek eski bir yazı paylaşıyorum bu hafta)