Batan batsın, kumarcılar bize yeter!

Tümay Tuğyan

Dünyanın en büyük seyahat şirketlerinden biriydi Thomas Cook, geçtiğimiz hafta sonu. 178 yıllık mazisiyle beraber, çöktü . İngiliz seyahat operatörünün iflasıyla beraber milyonlarca müşterisi, ya tatil için bulundukları ülkelerde mahsur kaldılar ya da gelecekte ayarlanmış tatil veya uçuşları için ödedikleri paraları kaybettiler.

Yirmi binin üzerinde çalışanın da işsiz kaldığı bu önemli iflastan etkilenenler, ne yazık ki sadece yukarıda saydıklarımla sınırlı değil.

Başta turizm olmak üzere pek çok sektöre uzun vadede dolaylı ya da dolaysız vereceği zararın yanı sıra, bu iflas ilk etapta, şirketin çalıştığı ülkelerin turizm  işletmelerini, büyük bir mali külfetle karşı karşıya bıraktı.

Örneğin Thomas Cook, en önemli müşterilerinden biri olan Türkiye’den, 2018 yılında 347 milyon Sterlin gelir elde etmiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verilerine göre geçtiğimiz yıl Türkiye’ye 2 buçuk milyona yakın İngiliz turist gitmiş ve bu sayının neredeyse yarısını ülkeye Thomas Cook taşımış. Bu verilere bakarak, Türkiye turizm sektörünün ve dolayısıyla da ekonomisinin, Thomas Cook aracılığıyla elde ettiği gelirin büyüklüğünü görmek mümkün. Türkiye Otelciler Federasyonu’nun açıklamalarına bakılırsa, ilk hesaplamalara göre iflas nedeniyle Türkiye’deki firmaların alacak miktarı, birkaç yüz milyon Sterlin civarında.

Esas olarak yaz/sıcak ülke turizmi yapan Thomas Cook’un önemli diğer müşterileri arasında, ispanya, Yunanistan, Kuzey Afrika ülkeleri ve tabii ki Kıbrıs da var.

Kıbrıs Cumhuriyeti yetkili makamlarının yaptığı açıklamalara göre, Thomas Cook’un iflası Kıbrıs’a  kısa vadede 250 bin turist, yani yaklaşık 200 milyon Euro’luk gelir ve 50 milyon Euro’luk ödenmemiş otel faturasına mal olacak.

Bütün bunları niye mi anlatıyorum?

Turizm Bakanı Ünal Üstel’in, ‘Thomas Cook’un iflası bizi pek etkilemedi’ şeklindeki açıklaması yüzünden.

Bakan’ın konuya ilişkin uzun açıklamasından birden fazla sonuç çıkarılabilir elbette ama genel anlamıyla, ‘Güney için kötü oldu, onlar adına üzüldük ama bizde sorun yok, sevinebiliriz’ mesajı var içerisinde.

Sahi, gerçekten de sevinmeli miyiz biz bu duruma?

Tamam, tabii ki turizm sektörümüz maddi bir kayba uğramadı, doğru ama yukarıda, gerek Türkiye gerekse Kıbrıs Cumhuriyeti’yle ilgili aktardığım bilançoya baktığımda, sevinemiyor, aksine üzülüyorum ben.

Ortada devasa bir turizm pastası var ve biz, bu pastaya parmak parmak banabilecek bir coğrafyanın göbeğinde oturduğumuz halde, çözümsüzlük nedeniyle, uzaktan bakıp, iç geçirebiliyoruz sadece.

Biz adanın kuzeyinde devletçilik oynayacağız diye dünyadan izole olmasaydık, bugün Kıbrıs Cumhuriyeti’nin açıkladığı o yıllık yüz milyonlarca Euro’luk turizm gelirinin yaklaşık 3’te biri, bizim kasamıza giriyor olacaktı.

Geçtiğimiz yıl 4 milyon turist giriş yapmış güneye! Her bir ziyaretçinin, ülkeye ortalama 750 Euro bıraktığı hesaplanıyor.

Olsun, biz böyle mutluyuz!

Türkiye’den gelen kumarcılarla döndürmeye çalıştığımız değirmen, bize yeter de artar bile.

Gerçi sermaye yabancı, ziyaretçilerin sokağa çıkıp para harcadığı da yok ama olsun, biz böyle iyiyiz.


Özersay takipçilerini blokluyor mu?

Sosyal medyada yapılan yorumlardan öğrendiğim kadarıyla, Facebook’ta son dönemde Dışişleri Bakanı Kudret Özersay tarafından ‘engellenen’ insan sayısında belirgin bir artış var. Özersay’ın, yorumları ya da görüşleri nedeniyle pek çok kişiye, kendi sayfasına erişim engeli koyduğu, birçoğunu da arkadaşlıktan çıkardığı iddia ediliyor.

Üstelik de Toparlanıyoruz Hareketi’nden bu yana sosyal medyayı, etkin bir biçimde ve hatta deyim yerindeyse ana propaganda mecrası olarak kullanırken!

Siyasette seven de olacak, eleştiren de, destekleyen de olacak, desteklemeyen de…

Hakaret ya da küfür barındırmadığı sürece, siyasetçinin eleştiriye açık olması beklenmez mi?

İşin doğası zaten bu değil mi?

 

Büyükelçiden öneri

Bir başka sosyal medya alıntısı…

Türkiye’nin eski diplomatlarından emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik, ‘tuhaf’ bir öneride bulundu dün Twitter hesabından.

Bir dönem Kıbrıs İşleri’nden Sorumlu Müsteşar yardımcılığı görevini de yürüten, en son geçtiğimiz hafta Ankara’da düzenlenen o meşhur ‘Kıbrıs’ta Son Söz’ konferansında sunduğu bildiriyle gündeme gelen Uluçevik’in önerisi şöyle:

“Pasaportlarında KKTC giriş/çıkış damgası olan T.C. vatandaşlarına Yunanistan giriş izni vermemektedir. Türkiye de sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne” giriş/çıkış damgası bulunan Yunanistan vatandaşlarını Türkiye’ye kabul etmemelidir. Karşılıklılık ilkesi bunu icap ettirir.”

Sayın Büyükelçi’nin, Hariciye’de bunca yıl dirsek çürütmüş biri olarak bunu bilmiyor olabileceğine ihtimal verebilir miyiz; üye ülke vatandaşlarının AB içerisindeki seyahatlerinde, pasaportları mühürlenmez.

 

Pasaportlar mühürlenmediği gibi, çoğu AB vatandaşı bu seyahatlerde pasaport dahi kullanmaz, muhaceretteki görevli memura kimliğini gösterir ve geçer.

Dolayısıyla da önerilen bu uygulamanın hayata geçmesi durumunda, Yunan vatandaşlarının pasaportlarında Kıbrıs Cumhuriyeti mührü bulabilmeleri, biraz zor olabilir.

Yalan yanlış bilgi üzerinden propagandaya devam!