Baskılamak gerek…

Tayfun Çağra

Önceki günkü 26 vaka ve öncesinde açıklanan yeni önlemler… İçinde Türkiye ve İngiltere de olan B grubundaki ülkelerden gelenlere 7 gün karantina uygulanacak. Vadili ve Akdoğan bölgesindeki tüm etkinlikler 14 gün süreyle iptal edilirken, bölgedeki okullar da Ekim başına kadar açılmayacak.

Öncesinde duyulmuştu; 8’i yerel, 26 vakanın olduğu… Bu vakalardan 11’inin temaslı olduğu ama bu temaslıların arasında da yerel vakaların olduğu… Hükümet acil toplandı, yeni kararları açıkladı ve ardından da 26 vakayı duyurdu.

Kararlar açıklanmadan 26 vakayı açıklamak zor geldi.

Tepkileri göze alamadı.

“Bakın işte yeni kararlar aldık, karantina da koyduk” dedikten sonra açıklandı yeni vakalar…

Bu kararlar alınırken bir madde de yine dikkat çekti. “3 günden kısa kalacak kişilere çift PCR koşuluyla karantina uygulanmayacak” dendi.

Bunun yine tabii ki bazı kesimlerin taleplerine olumlu yanıt vermek için hazırlanan bir madde olduğu açıktı.

Daha çok kumarhaneler için alınmıştı bu karar…

Kumar oynayacak olanlar hafta sonu veya hafta arası da gelseler herhalde 3 günden fazla kalmazlardı. Bu hafta gelirler giderler, gelen hafta geldiklerinde yine 3 gün kalırlar giderler ve bu böyle devam ederdi…

Peki ya 3 günden fazla kalırlarsa… Bunu takip edecek olanağımız var mı?

Sanmıyorum.

Artık şansımıza!..

***

Yerel bulaşla birlikte ve sayıların artmasıyla birlikte anlamalıyız ki covid-19 artık her yerde olabilir.

Yanı başımızda, çalıştığımız yerde, yaşadığımız evde, her yerde…

Çünkü her gün gördüğümüz, temasta olduğumuz kişiler farklı yerlerden, farklı insanlardan olduğunuz yere virüsü getirebilir veya siz yaşadığınız ortama virüsü taşıyabilirsiniz.

Yerel bulaş bu demek.

Her an karşınıza çıkabilir, nereden çıkacağı da belli değil.

Maske, mesafe ve hijyen yapmamız gerekenler.

Bunu yapabiliriz ama bir de uyarabiliriz.

Yapmayanları, üç kuralı yerine getirmeyenleri…

Yapmalı, uyarmalı, beklemeliyiz.

Neyi mi?

Umarım erken bir zamanda aşı ortaya çıkar da yavaş yavaş aşılanırız.

İlk etapta aşılanamasak bile dünyada aşılanma oranı artacağı için bulaşma riski de azalmış olacak.

***

Böyle umutlar beslerken de tabii ki hükümet üzerindeki baskımızı da artırmak durumundayız.

“Karantina, karantina” dendi, biraz geç oldu ama sulandırılmış olsa dahi bir karantina kararı geldi.

“Pandemi hastanesi” dendi, hem geç hem de dere yatağında, sel baskınlarının ilk durağında olmasına rağmen bir pandemi hastanesi inşaatı başlatıldı.

Yazıda ‘3 gün karantinasız’ kararını eleştirirken hükümet yine gelen tepkilere dayanamadı ve “sadece resmi görevler için 3 gün karantinasız” olarak kararı yeniledi.

Demek ki baskı kurmak, toplumsal muhalefet yapmak yararlı oluyor…

Günlük yaşamaya, günü idare etmeye dönük bir icraat modeline meyilli bir hükümetimiz var ne yazık ki!

Onun için de birilerinin baskı kurmasına, eleştiriler yapmasına, bazı öneriler sunmasına, yol göstermesine ihtiyacı var UBP-HP hükümetinin…

Tabii onların da yapılacak eleştiri ve önerileri dinlemeleri şartıyla, yoksa boşa konuşmanın bir anlamı olmaz.

 


 

Susuzluk…

Geçitköy Göleti can çekişiyor… Yaza yetişecek dendi önce, olmadı. Sonra Ağustos’a olur dediler, o da olmadı. Son olarak 30 Ağustos’ta gölette Türkiye’den su verilmeye başlanacak dendi, o da olmadı. Şimdi Tarım Bakanı “göletteki su 20 Eylül’e kadar yeter” diye açıklama yapıyor. Merak ediyorum; Acaba Tarım Bakanı denizdeki boru tamiratının ne aşamada olduğunu biliyor mu? Birileri Tarım Bakanımızı kaale alıp gerçekçi, doğru bilgileri veriyor mu yoksa Tarım Bakanı Oğuz, içinden geleni, umut ettiğini, öylesine açıklayarak toplumu oyalamaya mı çalışıyor?

Hangisi emin değilim ama gerçek olan şu ki; Geçitköy’de su kalmadı.

Geçitköy’de su kalmazken diğer göletlerimizde yağmur zamanı yağmur suyunun tutulmayış nedenlerini araştırdık mı, göletlerin suyu tutması için önlemler aldık mı, göletlere giden su yollarının önünü açtık mı, temizlik yaptık mı, boşa giden suyun yolunu göletlere yönlendirebildik mi?

Şimdi oturmuş, kopan boruların tamir edilmesini ve Türkiye’den su gelmesini bekliyoruz. Tamam da bu su Türkiye’den 5 yıl önce gelmeye başladı. Yani oradan su gelmese şimdi susuzluk içinde gark gark mı edecektik! Corona’dan değil de susuzluktan mı gidecektik yani! Afrika’nın bir kabile topluluğu gibi… Vay be!


Köyün içinde tüfek sesleri… Neymiş? Av.

Dün sabah silah sesleriyle uyandım. Silah derken av tüfeğinden söz ediyorum… Sabah derken de sabahın körü… Güneş henüz ışınlarını yaymaya başlamış. Köyün içinden geliyor sesler neredeyse… Lapta’nın ortasında silahlar atılıyor… Çünkü Lapta’nın neredeyse içi, evlerin yanı av bölgesi olarak ilan edilmiş. Geçen av döneminde de duymuştum sesleri ama bu kez daha da çok silah sesi, arka arkaya…

Avcılar çok mu özlemiş silahla oynamayı yoksa av hayvanı çok mu olmuş bölgede bilmiyorum ama neredeyse bir savaşın içindeymişim gibi… Pat, pat, pat… Hiç durmadan… Birkaç saniye sessizlik, ardından yine seri bir tüfek sesi… Korkunç.