Başımızı kumdan çıkarabilsek!..

Tayfun Çağra

İstisnai Yurttaşlıklar devam ediyor… Bakanlar Kurulu oturur, önüne gelen dosyalara imza koyar, nüfusa yeni isimler eklerler…

Resmi Gazete’ye baktım, bu seferkiler büyük çoğunlukla burada doğan veya çok küçükken buraya gelen, buradaki okullarda okumuş, 20 yaş civarlarında isimlerden oluşuyor.

Yani çok bir gariplik yok gibi ama şimdiye kadar öyle garip yurttaşlıklar dağıtıldı ki!.. “İyi huylu” olduğu için verilen yurttaşlıklar bile oldu. Bir ev aldı diye “ülkeye yatırım yaptı” kategorisine girip verilen yurttaşlıklar yaşadık, bir günde yapılan yurttaşlar gördük, eş ahbap dost diye verilen kimliklere şahit olduk.

***

Ahbap işleri veya ödenen komisyonlar karşılığı dağıtılan arazi olaylarını yaşıyoruz… Orman arazisinden çıkarılıp özel şahsa verilen ve sonrasında siteler yapılan arazileri biliyoruz…

Son olarak Karşıyaka’da (Vasilya) böyle bir arazi gündemde; Mete Hatay paylaştı sosyal medya hesabında… Önceden orman arazisi ama şimdilerde Şehircilik tarafından hemen onay verilen ve site yapımına yol açılan bir dağıtım… Öyle bir izin ki gelip projeyi yerinde görmek, gitmek, bakmak, incelemek, sonuçlarını araştırmak, olur mu olmaz mı diye bakmak işini düşündüğümüzde öylesine jet bir onay verilmiş ki bu yazılan sözcüklerin yazılması bile daha uzun sürer herhalde!..

***

Memleketin işleri darmaduman. Kimine zorluk, kimine kolaylık. Kimine yasalar hatırlatılırken, kimine yasadışı yollar aranıyor, yasal boşluklar kullandırılıyor.

Sahiller Anayasa’ya rağmen peşkeş çekilmiş, halk kendi malına bile parayla girmek durumunda.

5 yıldız ve üzeri oteller casinolar için inşa edilirken kara para aklama işleri hız kazanıyor. Yasadışı işlerin merkezi KKTC olarak seçiliyor.

***

Memleketin çiftçisi, hayvancısı, esnafı, sanayicisi korunmuyor, haksız rekabete mecbur bırakılıyor…

Üretim zor, yapılmaz hale getirilirken, Türkiye’de ne varsa marketlerde yer buluyor.

Sanayici temizlik ürünü üretiyor, Türkiye kanallarının reklam borbardumanı altında Türkiye üretimi temizlik ürünleri yerli üretimin kullanılmasını engelliyor.

Çiftçi domates üretiyor, Türkiye’den domatesler marketleri, pazarları dolduruyor. TC menşeli ürünler buraya geliyor ama buradan gidemiyor.

***

Tanınmamışlık, kapalılık bizi ‘anavatan’a mahkum bırakıyor. “İstediğimi veririm ama almam. Size yol yaparım ama mühendisi, işçisi, müteahhidi, aracı benden. Size para veririm ama 500 bin kişi benden. Nüfusu eşitlemek gerek” gibi basit bir anlatımla KKTC’nin işleyiş biçimi veya içler acısı hali özetlenebilir.

***

İşte böyle bir ortamda yaşamaya çalışırken ‘Europe Direct Ledra’nın düzenlediği Avrupa Parlamentosu seçimleriyle ilgili tanıtım toplantısına katıldık Dayanışma Evi’nde… Seçimlere ilginin az olduğu gibi katılım da azdı. Oysa ki neredeyse medya kurumlarının hepsine davetiye gittiğini, bilgilendirici yazı yazıldığını, telefoniyen arandıklarını biliyorum.

Demek ki bireysel olarak üyesi olduğumuz AB’nin ve seçimlerin önemini anlatmak için başka şeyler de yapmak gerekiyor biz bu tarafta olduğumuza göre Kıbrıs’ın kuzeyine yönelik olarak… Belki güneyine de…

Ancak, bu bazı şeylerin yapılması için öncelikle medya kurumlarının konuya ilgi göstermesi gerekir ki topluma da bilgi yayılabilsin...

***

Oysa ki (en azından önemli bir kısım) bir bütün halinde Avrupa Birliği içinde olmayı hayal ettiğimiz bu Kurum, hakkında daha fazla bilgi ve daha fazla ilgiyi hak ediyor. Bilgilenmeliyiz, istemeliyiz, başımızı gömdüğümüz kumun içinden çıkarıp bir etrafa bakmalıyız ki yukarıdaki gibi devlet eliyle yasa dışı işler yapılamasın, insan korunabilsin, doğa yokolmasın, gelecek kaliteli bir şekilde kurulabilsin. Uluslararası normlar, yasalar bizde de işlemeye başlayabilsin diye AP seçimlerine önem vermek yararlı bir adım olacaktır.