Başbakan Erhürman’a Girne için spor mektubu

Cenk Mutluyakalı

Çocuktuk!
“Karakum Sahası” derdik, şimdi Girne’nin kalbi oldu.
O zamanlar uzak gelirdi.
Yüzlerce afacan toplanır, bir topun peşinde koşardık.
“Sebo” diye kumaş bozması bir ayakkabı vardı: “Top potini.
Nasıl da sevinirdik, kulüpten bize verdikleri zaman!
Çorapla topa vurmuş gibi olurdu, her maçın ayakta sızısı kalırdı.

Karakum sahasını bir otele verdiler.
Çok merak ediyorum, kendi çocuğuna, ergenine, gencine spor için oyun alanı bulamayan bir idare “spor turizmi” mi yapacak?
En son dünyanın neresinden, hangi takım gelmiş anımsayan var mı?

***

Girne’de iki büyük kulüp var, dünyada örneği azdır.
Bu kulüpler “göç” etti, ayakta kaldı, değerlerini korudu, kuşaktan kuşağa bir sevda taşıdı.
Doğan Türk Birliği ve Türk Ocağı Limasol özel örneklerdir, 80 senelik camialardır.
Bir de Girne Halk Evi var, ne zorluklar yaşadı, yakından bilirim, hep ayakta kaldı.
Bu üç kulüp, binden fazla çocuk, ergen, gence spor yaptırıyor.
Bir duruş aşılıyor, sorumluluk öğretiyor, takım duygusunu kazandırıyor, kenetliyor, onları hayatın onca kirinden uzat tutuyor.
Ve sahaları yok!
Yok!

***

Girne’de bir stadyum var, yanılmıyorsam 60 sene evvel Kıbrıslı Rumlar yaptı.
İyi ki yapmışlar.
Biz ancak da isim koyduk, bir de son senelerde ışıklandırdık.
(İsmi pek bir anlamlı, çok da iyi oldu, Mete Adanır.)
Ama…
Stadın park yerini dahi “partili eşe dosta” peşkeş çektiler.
Çim zemini bataklığa dönüştü, ucube bir “kapalı tribün” yaptık, direkler arasında gözlerimiz kayıyor.

***

Bu “açık mektup” niye Başbakan’a?
Çünkü biliyorum gençliği, üretimi, gelişimi çok önemsiyor.
Spor, Başbakanlığa bağlı ve spora sevdalı, tertemiz bir de Spor Dairesi müdürü var.
Sanırım eksik olan kararlılık, planlamak ve yoğunlaşmak.
Yaratıcı çözümler üretmek gerekiyor.

Girne’nin merkezindeki bu köklü kulüpler antrenman sahalarına sahip olmak istiyorlar.
Başbakan ve Spor Dairesi Müdürü, bu camialarla bir araya gelebilir.
Bu mesele, Başbakan’ın bizzat başkanlık etmesini gerektirecek kadar önemlidir.
Çok da mutlu olacak, keyif alacak, sorunlara çözüm üretecektir, inanıyorum.
Yeter ki, sevgili Tufan hocamız böylesi bir sürece, dinlemeye zaman ayırarak,  bu buluşmayı gerçekleştirsin.
Bir adım atılsa, sonuç da gelecek, çünkü, kulüpler kendileri diyor, “biz yapmaya hazırız, yatırıma varız, yeter ki yer göstersinler, yol göstersinler, yürü desinler...”

***

Önceki hafta Girne’de “ışıklar söndü” ve bir maç yarım kaldı.
Hani hep diyoruz ya, yüksek ve kibirli siyasetten çok daha önemlisi hayata dokunmaktır, diye.
Bu mektup o nedenle Başbakan’a…
Girne’de sporun ışıkları yeniden açılsın diye...


Meziyet

Gazeteciliğe dair onca senelik deneyimim var.
Doğrusu, eğrisi bir yana…
Bir meseleyi en anlaşılır, yalın, evelemeden, tabana en yakın tonda, ağdasız, uzatmadan ve yuvarlamadan, en kestirmeden ve net anlatan siyasetçi Serdar Denktaş’tır.
Yineliyorum.
Bu sözlerim siyaseti, duruşu, içeriği, hayali, gayesi ve gailesi için değildir.
O ayrı!
İletişime dair bir söz söylüyorum.
Belki babadan mirastır, bilemem.
Ama özeti şudur ve siyaset için önemlidir:
Anlatır, anlarsınız, sizi yormaz!
Net.
Bu da bir meziyet!


Kendi içimize kapanma halleri

Maliye Bakanlığı bir “araştırma” yaptı ya…
Kimlik, varlık!
Ne kadar “tutucu” olduğumuzu da gördük.
Belki kimileri “seçici” diyecek.
Ya da “varoluş” endişesi…
Bilemem!
Aslında yorumlamak toplum bilimcilerin işi olmalı, sosyologların, uzmanların…
Manzara şu!
Çoğunlukla da “geçmiş kuşaklar”a dair…
Yani bu örnekler sanırım henüz “x” ve “y” dedikleri kuşakları kapsamıyor.
Kıbrıslılar Kıbrıslılarla evleniyor.
Ve hatta…
Güneyliler güneylilerle…
Kuzeyliler kuzey…
Türkiye’den gelenler yine bir Türkiye göçmeniyle…
Epeyce anlamlı bir çoğunluk böyle, ankete göre…
% 70’in üzeri…
Üstelik nesilden nesile aktarılan bir kültür gibi…
Baksanıza, babası güney göçmeni olan kişilerin % 70’inin eşlerinin babası da güney göçmeni!