Kıbrıs sorununun çözümüne dair müzakereler yeniden başladı.
“Gayriresmi” dense de…
İşin diplomatik örtüsü bu!
"Resmi" olunca ne oluyor?
Son beş yıldır tanık olduğumuz süreç, gayriresmi değil; gayriciddiydi.
Tam anlamıyla ciddiyetsizdi.
Müzakere varmış gibi yapıldı, ama müzakerenin özü bilinçli biçimde boşaltıldı. Zaman harcandı, toplum oyalandı, statüko yeniden üretildi.
Şimdi iki liderin üç saatten fazla bir araya gelmesi, temel siyaset üzerinden konuşması, hedefin net olarak ortaya konması önemlidir.
Çünkü son seçimlerde ortaya çıkan güçlü irade de bunu talep ediyordu zaten…
O nedenle psikolojik dayatmalar karşısında mahcubiyete gerek yok.
“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin tanımladığı şekliyle ve siyasi eşitlik temelinde” bir çözümün ne olduğu açıktır.
Federal çözümdür bu.
Çözüm modeli dile gelmiyorsa, sebebi Türkiye’den hissettirilen baskı ya da iyimser ifadeyle, gerilim yaratmamak adına gösterilen saygıdır.
Mesele modelin ismi değil…
İçeriği!
Bugün yürütülen süreç, bu nedenle yer yer “müzakere için müzakere” izlenimi veriyor.
Oysa Birleşmiş Milletler kararları dışında bir çözüm hedefleniyorsa, masada oturmanın da, müzakere yürütmenin de bir anlamı kalmazdı.
Bunu geçmiş dönemin en “gayriciddi” aklı bile göze alamadı.
***
Birleşmiş Milletler Temsilcisi Maria Angela Holguin’in, Yenidüzen’de Ödül Aşık Ülker’le yaptığı röportaj bu açıdan son derece önemli.
“Her iki lider de hedeflerinin, Kıbrıs meselesinin BM Güvenlik Konseyi’nin tanımladığı şekliyle siyasi eşitlik temelinde çözüm olduğu konusunda mutabık kaldı. Bu tür bir taahhüt, liderler tarafından 2020’den bu yana ortaya konmamıştı. Bu küçük bir başarı değildir.”
Evet.
Bu küçümsenecek bir adım değildir.
En azından psikolojik kilidin kırıldığı bir başlangıçtır.
Önemli bir başarı var ortada!
En azından önemli bir başlangıç…
Hem kapsamlı çözümün, hem de hayatlarımızı kuşatan pek çok soruna parça parça çözümler üretmenin yolu, diyalogdan kopmamak, kaçmamak, geri durmamaktır.
İşte bu noktada Holguin’in şu çağrısını önemseyelim:
“Kıbrıs halkına vermek istediğim ana mesaj, her iki liderin de bu önemli çabalarını aktif olarak desteklemeleri olacaktır. Rehavete yer yoktur.”
***
Önümüzde kolay bir süreç yok.
Geçmişte müzakere talebi, ayrılığı kalıcılaştırmak için vardı.
Şimdi ise ortaklık için.
Bu ortaklık, ne romantik bir birleşme hayali ne de mutlak bir ayrılık projesidir.
Federal kültür tam da burada anlam kazanır.
Farklı kimliklerin, toplulukların ve bölgelerin tek bir merkeze teslim edilmeden; eşitlik temelinde, ortak bir siyasal çatı altında yaşamayı içselleştirmesidir bu.
Bu süreci “zehirlemek” için mesai yapan güçler var.
Çünkü “statüko”dan besleniyorlar.
Bunu kırmanın yolu, Kıbrıs’ta çok daha fazla kolektif alan yaratmaktan geçiyor. Yan yana gelmekten, birlikte üretmekten, birlikte gülümsemekten korkmamak...
Bir tehdit olarak görmeyelim farklılıklarımızı…
“Çözümü kim istemiyor” rekabeti yapmayalım...
"Müzakere" çatışma için olmasın...
Birilerinin “kazandığı”, bir diğerinin “kaybettiği” anlayıştan kurtulalım.
***
Müzakereler başladı!
Baş-la-dı (!)
Hem de 5 yıl sonra, yeniden…
Tam bir “muğlaklık” formülüyle 5 senesi heba edildi bu ülkenin…
Yeniden yakınmaya gerek yok.
Geride kaldı...
Şimdi yeni bir yol var; sabırla, iradeyle, şeffaflıkla yürünecek.
Kolay değil.
İrade, kararlılık ve cesarete ihtiyaç var.
Biraz da yararıcılığa...
Kimileri toplumun güçlü iradesini görmezden gelse de…
“Çözüm”ü konuşmaktan korkmayalım.
Mahcubiyet hissetmeyelim ortak bir geleceği hayal etmekten…
Çözümsüzlüğün bedeli yeter…