Barışmak, kolay mı ki?

Mert Özdağ

Eğer gidişatta bir değişiklik olmazsa birleşme hep “amaç” olarak kalmaya devam edecek.

Zira hayal görmek “gözler kapalı” iken daha tatlıdır.
Deneyin…
Mesela kapatın gözlerinizi, güzel bir evdesiniz, ağaçların içinde…
Ne güzel değil mi?
Yine o “gözlerin kapalı olduğu” günlerden geçiyoruz.
Namı-diğer kritik günler!
Uyuyoruz!
Ve bilerek, isteyerek bazı şeyleri görmemek için çabalıyoruz adeta.
Adına "kktc" denen bu yarım adanın bir vilayet olma adına artık evrimini tamamlama aşamasına geldiğini görmek, konuşmak istemiyoruz.
Baskı ve telkinlere karşı birkaç kişi dışında kimsenin ses ettiği yok.

Süslü cümleler prim yapıyor şimdi.
Kimisi “çözüme” kimisi “yeni siyasete” sarılıyor, kimisi de “KKTC bayrağı” ile Cumhurbaşkancılık oynamak istiyor.
Ancak gözler kapalı! Sonuna kadar, sımsıkı!

                                           *  *  *

Bir çözümden öte barışmak zorundayız önce.
Barışmak!
Avaz avaz barışmalıyız, Rum’u, Türk’ü, Maroniti, hatta Türkiye'den adaya göçeni ile, barışmak!
Santim santim kin ve nefret tohumları ekilen bu yarım adada barıştan daha önemlisi yok.
Farkında değiliz birçok şeyin.
Sanıyoruz ki Cenevre'de, ya da ne bileyim, bir başka Avrupa kentinde imzalar atılınca hallolacak her şey!
Olmayacak!
Tekrar yazayım, olmayacak!
Barış başka bir şey!
Nakış nakış örmek lazım barışı…
Önce kendi yüreğimize…
Sonra karışımızdaki her bir bireyin yüreğine…
Tek tek…
Öylesine hazırcıyız ki…
Her konuda…
Bekliyoruz ki birileri bir müzakere ya da görüşme sonrası "barış"  açıklasın!

Liderler yapamıyor işte! Yapamadılar! Bir barış maçını bile gerginliğe çekti “bizimkisi”!

Barış öyle kolay mı ki?

Bir yerden çıkıverecek?
Sihirbaz şapkası mı bu?
Kendimizi avutuyoruz.
Yapay gelişmelerden medet umuyor, bir şey olacak sanıyoruz!
Erdoğan'dan, Kocias'tan bekliyoruz barışı. Ya da Trump’tan!

Hele hele de Akıncı’dan!

Adanın topraklarında çözemediğimiz "haritayı" gidip BM kasasına tıkıştırıyoruz mesela…
Bekliyoruz ki BM'deki bürokratlar halletsin, bu iş olsun.
Baksanıza ne diyor Akıncı! Klasik müzakere sürecine girmem diyor.
Açık aleni!
Geçen müzakere süreci için sık sık tekrarlamıştı, "bu son" diye…
En azından dürüst (!)
Nesi son?
Barışmanın sonu nerede görüldü ki?
Dedim ya film izler gibi izliyoruz olanları.
Bildiklerimiz perde önündeki tantana…
Peki ya bilmediklerimiz?
Kıbrıs halkları olmayan sürecin bile dışında…
Seyirci…
Oysa “güven yaratan gelişmelerle” paralel gidecekti güya süreç!
Ve hala “güvenlik” gerekçesi ile kamuflajlı bir hayat dayatılıyor bize.
Sokakta onlarca cinayet, soygun, taciz yaşanırken…
Nerede o güven? Yaratan kim?
Önlemleri kim aldı? Yok!

Böylesi bir liderlikle zaten olmaz barış.

Baksanıza maça gelmem diyor, KKTC bayrağı ile güneyde caka satmak istiyor, bu mu “barışçı lider”?

Barışı halklar yapar, liderler değil.

Dünkü etkinlik tam da bahsettiğim ‘halkların barışı’ adına atılmış önemli bir adımdı.

Ve “liderlik” ya da  “KKTC Cumhurbaşkanlığı” dediğimiz şey, adına ne derseniz deyin, şimdilerde barışa engel…

Görmesini bilene…

 

 

 

Kıbrıslı çocukların yüzündeki bu gülümsemedir, barış...

Bu güzel güneşin ışığıdır...

Aynı gökyüzü altında el ele tutuşmaktır, barış...

Bu güzelliğe ortak olamıyorsan, bırak git!

Daha fazla yük olma...

Çocuklar kuracak barışı, biliyoruz...

[Fotoğraf: Gazeddakıbrıs]