Barış (Gazeteciliği) Hemen Şimdi

İbrahim Özejder

Bazıları “çatışmacı rekabeti” bir anlamda “barışçılık” rekabetine dönüştürerek, “biz onlardan daha barışçıyız” ifadesiyle meşhur Annan Planı referandumu tekerlemesine saplanıyor. Ve aslında çatışmacı siyasetin tuzağına düşüyor


Paris’te katliam, Kıbrıs’ta Elam…
Dini ve etnik kutuplaşmayı artırabilecek iki önemli gelişme yaşadık. Her ikisi de varolan önyargıları, çatışmaları, karşıt duruşları besleyebilecek potansiyele fazlasıyla sahip. Çatışmacı siyasetin, bin yıllardır benzeri olguları, çatışmaları sürdürmek amacıyla kullandığı, hatta böyle zamanları bir fırsat olarak gördüğünü bilmemek mümkün değil.

Paris katliamı sonrası sonrası, daha çok hristiyan müslümanlara yönelik ayrımcı davranış moduna geçmişse, öte yandan daha çok müslüman cihat cephesine kaydıysa, bunun sebebi aşırı tondan, yumuşak tona kadar bütün çatışmacı siyasetlerdir.

Çatışmacı siyasetin ne yaptığını bir tarafa bırakalım ve barışçı siyasete dönelim. Çatışma ve şiddet dönemlerinde barışçıların  işi elbette ki daha zordur. Ama pratik göstermiştir ki acıların yaşandığı dönemlerde sinip kalmak, birşeyler söylemek ve yapmak için, ateşin sönmesini beklemek, barışçı düşüncenin gelişmesine hiçbir katkıda bulunmadı. Bu, Kıbrıs özeli için de geçerlidir.

Barış gazeteciliği bu günler içindir

Irkçı Elam örgütünün geçen hafta bazı Kıbrıslı Türklere yönelik saldırıları, barışçı siyaset yanında “barış gazeteciliği”ni de test etmemize fırsat yarattı. Bilindiği gibi, medyanın çatışmacı siyasetin en önemli aracı olduğundan hareketle “barış gazeteciliği” kavramı geliştirildi. Buna göre geleneksel medya dili çatışmacıdır, çatışmaları ve kutuplaşmaları teşvik eder. Bu nedenle barışı hedef alan gazetecilik farklı bir dil geliştirmeli.

Barış gazeteciliği ilkeleri

Barış gazeteciliğinin ilkelerinin tümünü burda sıralamanın gereği yok, internet ortamında birçok adreste bulunabilir. Konumuzla çok yakından ilgili olduğu için 5 tanesini sayfamıza alıyoruz:

- Gazeteciler sorunun bir parçası olmaktan kaçınmalı, çözümün bir parçası olmak için çabalamalı
- Gazeteciler, bir çatışmanın tüm taraflarının hatalarını araştırmalıdır.
- Gazeteciler, sadece özel durumlara değil, sürecin bütününe bakmalıdır.
- Gazeteciler, barış girişimlerini ön plana çıkarmalıdır.
- Gazeteciler, “biz” ve “onlar” kategorizasyonundan kaçınmalıdır.

Elam saldırı mı saldırıya tepkiler mi önemli

Hemen belirtmek gerekir ki, Irkçı örgüt Elam’ın saldırılarına Kıbrıs’ın kuzeyinde gösterilen tepkilerin bütününe bakarsak, hem siyasetimiz hem de medyamız her zamankinden daha iyiydi. Öyle görülüyor ki iki toplum lideri Akıncı ile Anastasiadis’in, çatışmacı zihniyete prim vermeyen tavırları her iki tarafta da etkili oldu. Burda bir parantez açıp KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, sadece Elam eyleminde değil, çözüm sürecinin bütününde de son derece sorumlu bir barış siyasetçisi profile çizdiğini de kaydetmek gerekir. Akıncı, görüşmelerle ilgili -bir kısmı medyaya da yansıyan sayısız engele ve sıkıntıya rağmen, “biz elimizden geleni yaptık, sorun Rum tarafında” ya da “Biz çözüm istiyoruz ama Rumlar istemiyor” demedi ve bu tür değerlendirme yapmak isteyenlere de fırsat vermedi.

Akıncı olumsuzlukları abartmıyor

Akıncı, yaptıklarıyla “olumsuzlukları abartarak veya ön plana alarak barış yapamazsınız” mesajını kurguluyor ve bir anlamda medyaya de barış gazetecilği dersi veriyor.

Elam’ın Kıbrıslı Türklere saldırılarına karşı Kıbrıs’ın güneyinde gösterilen tepkileri, ırkçılık karşıtı ve barıştan yana eylem ve söylemleri önemseyen, ön plana çıkaran yayın organları ve gaztecilerimiz, hem Akıncı’nın mesajına hem de barış  gazeteciliğinin ruhuna uygun hareket etmişlerdir. Çünkü barış gazteciliğinin yukarıda da aktardığımız ilkelerinden birinde aynen “gazeteciler, barış girişimlerini ön plana çıkarmalıdır” diye yazıyor.

Dilimizdeki ayrımcılık sinsidir

Medyamızda barış dilinin bir üst seviyeye çıkarılması sevindirici olmakla birlikte, özellikle barış gazeteciliğini benimseyenler, en azından barışı savunduğunu söyleyenlerin dilinde ayrımcılığın sinsi sinsi dolaşmaya devam ediyor olması da düşündürücüdür.
Bazı gazeteciler ve sosyal medyadaki barış savunucuları, Elam’ın saldırılarını değerlendirirken, dönüp dolaşıp Rumların daha ırkçı, güneydeki faşistlerin daha örgütlü ve devlet tarafından daha dokunulmaz olduğununa vurgu yapıyor. Bazıları Rum eğitim sisteminin, öğretmenlerin ırkçı yetiştirdiğine, bunun bizde olmadığına vurgu yapıyor. Bazıları “çatışmacı rekabeti” bir anlamda “barışçılık” rekabetine dönüştürerek, “biz onlardan daha barışçıyız” ifadesiyle meşhur Annan Planı referandumu tekerlemesine saplanıyor. Ve aslında çatışmacı siyasetin tuzağına düşüyor.

Çünkü barış gazeteciliği ilkelerinden birine göre “Gazeteciler, ‘biz’ ve ‘onlar’ kategorizasyonundan kaçınmalıdır”.  Biz ve onlar ayırımı yapan bir medya dili halkı barışa hazırlayamaz.

Siyasi gelişmeler ne kadar çatışmacı olursa olsun, barış gazeteciliği ilkeleri yol gösterici olmalıdır.