Barış, eşitlik ve demokrasinin kaynağı hatırlamaktır

Aslı Murat

İster bireysel ister toplumsal alanda yaşanmış olsun, üzerimizde travma yaratmış bir gerçekliği unutturmak için çeşitli mekanizmalar devreye girer. Sonunda cezalandırma gerektiren bir mesele varsa, o durumda kılıçlar çekilir ve mağduriyeti yaşatanın ceza almaması için elden ne gelirse yapılır. Ortaya çıkan acının hakikate kavuşturulması ve gerçek anlamda adaletin gerçekleşmesi mümkün olmamışsa, hatırlamak zalim bir canavara dönüşür. Yok sayılan her bir an, hayalet gibi aramızda yaşamaya devam eder. Tabii ki hiç umulmadık zamanlarda, farklı farklı alanlarda karşımıza çıkar. O anlarda hissettiğimiz marazın ne anlama geldiğini kavramak mümkün değildir.  Paul Klee’nin Angelus Novus (Tarihin Meleği) isimli tablosu, bahsettiğim hissi en iyi şekilde tanımlayan çalışmalardan biridir. Gözleri fal taşı gibi açılmış ve gördükleri karşısında şaşkına dönen melek, ardımızda bırakılan yıkımın, bugünü ve yarını da etkileyeceğinin bilinciyle gözünü kırpmadan bakar. Adeta her bir ayrıntıyı zihnine kazımaya çalışır.  

Şiddet dönemleri yaşamış toplumlarda, demokrasi ve insan haklarına dayanan bir siyasi kültür temelinde şekillendirilecek geleceği kurabilmek için, geçmişte yaşananlarla yüzleşme, hatırlamakla mümkündür. Bunun aksinin yapılması ve unutmanın gerçekleştiğinin düşünülmesi; geçmişi bir perdenin arkasına saklar. Böylece sorunun temelinde yatan sebepler ortaya çıkarılamaz ve şiddetin doğallaştırılmasının önüne geçilemez.

Kıbrıs Türk toplumu olarak hafızamızın çok da geniş olduğunu söylemek mümkün değil. Özellikle gösterilen anlık tepkiler ve yaşanan mağduriyetlerin sorumlularının çoğu zaman hesap vermemesi neticesinde sıkıntılar yaşanır. Hâl böyle olunca adaleti sağlamak mümkün olmaz. Ama acı, hatırlamasak da yerli yerinde kalmaya devam eder. Ben henüz 11 yaşındayken, şu anda okuduğunuz gazetenin yazarı, gazeteci Kutlu Adalı 1996 yılının 6 Temmuz günü,  iktidarın çirkin yüzünü deşifre ettiği ve yapılanları gelecek nesillerin de unutmaması için kayıt altına aldığı için öldürüldü. Bir bakıma Tarihin Meleğinin görevini yerine getirdi.

Örgü örenler çok iyi bilecektir. Tek bir ilmeğin kaçırılması, işin bozulması için yeterlidir. O yüzden her bir adım özenle atılır, hiçbir ayrıntı atlanmaz ve böylece hikâyenin tamamı ortaya çıkarılabilir. Anneannemin hafızasının kendini aldatmaya başlaması sonrasında, unutmadan yapabildiği en değerli işi örgü örmek.  Kendine dair birçok noktayı hatırlamıyor olsa da, elindeki şişlerden geçirdiği ilmeklerin sırasını ve yerini unutmuyor. Hatırlamanın ortaya çıkardığı hazzı o anlarda yaşıyor. Hayat da öyle aslında. Adil ve yaşanabilir bir hayat kurmak istiyorsak; bugünü kayıt altına almamız, gerçekliği korkmadan deşifre etmemiz ve her bir ilmeğe sahip çıkmamız gerekiyor.

Eşitliği ve adaleti içselleştirmemiş anti-demokratların, düşmanlığı pekiştirmek ve yaşanan acılar üzerinden iktidarlarını sağlamlaştırmak için kurguladıkları hafıza oyunlarına son vermek hepimizin sorumluluğudur. Bugüne kadar sokakta ve farklı mecralarda dile getirdiklerimi, haftalık yazılarla kayıt altına alacak olmam da bundan kaynaklanır. Hayal edilen ve özlenen günler gelene kadar toplumsal hafızamıza sahip çıkalım, gerisi kolay.

İlk ve son kez herkese merhaba…