“Barış aslında bizim içimizde, çözümü bizde..."

Sevgül Uludağ

46 sene önce Kanlıdere içerisinde buluşarak minik Birgül için süt getiren Andreas Efstatiu, Birgül Kılıç Yıldırım ile ailesini Yeroşibu’da ağırladı… Birgül Kılıç Yıldırım, okurlarımız için duygularını kaleme aldı:

“Barış aslında bizim içimizde, çözümü bizde, bizler yaşanmışlıklarımızı unutmaz ve sarılırsak, siyasilere gerek kalmaz…”

 

Daha önce bu sayfalarda öyküsünü kaleme aldığımız minik Birgül için 46 sene önce, 1974’te savaş olmasına ragmen Kanlıdere içerisine inerek Birgül’ün babasıyla buluşan ve ona güneyden Pelargon marka süt getiren Andreas Efstatiu, Birgül Kılıç Yıldırım ile ailesini geçtiğimiz Cumartesi Yeroşibu’da ağırladı…

COVID-19 nedeniyle barikatların kapandığı ve geçişlerin durduğu dönemde Andreas Efstatiu, “Barikatlar açılır açılmaz Mehmet Hulusi ve süt götürdüğüm Birgül’le buluşacağım” demiş ve bu sözünü yerine getirmişti. 46 yıllık aradan sonra gerçekleşen bu buluşmanın öyküsüne de bu sayfalarda yer vermiştik.

Geçtiğimiz Cumartesi ise Birgül Kılıç Yıldırım, eşi film yönetmeni Cemal Yıldırım, Kanlıdere’de Andreas Efstatiu ve arkadaşı Bambos ile buluşan Birgül’ün babası Mehmet Hulusi ve değerli eşi Emine Hanım, PCR testi yaptırarak güneye geçtiler ve Andreas Efstatiu’nun Yeroşibu’daki evinde davetine icabet ettiler.

Olağanüstü duyguların yaşandığı bu ikinci buluşmaya, Andreas Efstatiu ile birlikte 1974’te Kanlıdere içerisinde buluşmaya giden arkadaşı Bambos da katıldı… O günlerden eski fotoğraflar tekrardan gözden geçirildi, hatıralar yadedildi ve Kıbrıslı ünlü film yönetmeni Panikos Hrisantu da, bu görüşmeyi de filme aldı… Cemal Yıldırım da Pelargon marka südün 1974’te Birgül için getirilişini ve yaşananları aktardığı bir belgesel film çekimi yapmaya devam ediyor…

BİRGÜL KILIÇ YILDIRIM’IN DUYGULARI…

Büyük bir coşkuyla karşılanan Birgül Kılıç Yıldırım’a Andreas Efstatiu’nun sevgili kızı Litsa, sevgili eşi Arsinoe ve diğer aile fertleri çok büyük ilgi ve sevgi gösterdiler…

Sosyal medyada da paylaşılan fotoğraflara pek çok Kıbrıslırum çok güzel barış mesajlarıyla destek verdi.

Biz de Birgül Kılıç Yıldırım’dan bu buluşmayla ilgili olarak neler hissettiklerini bizim için kaleme almasını istedik. Birgül Kılıç Yıldırım, bize şöyle yazdı:

“Perşembe günü COVID testimizi yapmaya hastaneye gittik büyük bir heyecanla ama bu heyecan COVID korkusu için değildi, testi yapıp “süt babam”a, Yeroşibu’ya gidecek olmamın verdiği bir heyecandı.

Test sonucunu, Cuma gün yani bayramın birinci günü saat 12’de aldık ve heyecanla ertesi gün için hazırlığa başladık.

Önce süt babam Andreas’ı aradık, haber verdik, “Testlerimiz negative, her şey yolunda, yarın sabah geliyoruz” diye… Çok mutlu oldu süt babam, “Heyecanla bekliyoruz” dedi.

“Gelirken sana ne getireyim?” dedim gülümseyerek…

“Ekmek kadayıfı” dedi.

Dedik “Evi nasıl bulacağız?”

“Yeroşibu’ya geldiğinizde arayın, köy meydanına doğru gelin, size karşılaycam” dedi.

O gün benim için bitmek bilmedi, akşam zor oldu sanki ve sabah erkenden kalkıp saat yedibuçukta annem ve babamı da alarak yola çıktık. Barikattan geçtiğimizde saat 8 olmuştu, kimseler yoktu bizden başka…

Ve uzun bir yola koyulduk. İkibuçuk saate yakın sürdü yolumuz. Yeroşibu’ya geldik sonunda, telefon açtık süt babama, yerimizi tariff ettik, iki dakika içinde geldi arabayla ve “Beni takip edin” dedi. Arkasından gittik, meydana geldiğimizde baktık herkes dükkanların önünde bize el sallar, “Welcome Birgül!” diye sesler duydum… Yolun kenarında ünlü yönetmen Panikos Hrisantu, kamerasıyla bize gülümsüyordu.

O anı anlatamam, gözlerim doldu, benim hiç tanımadan sevdiğim süt babamın yaşadığı yerdeki insanlar da beni aynı şekilde sevmiş, bunu o an, gözlerimle gördüm…

Arabadan indik, herkes COVID olduğu için sosyal mesafeyi koruyarak seslendi, “Hoşgeldiniz” dediler.

Süt babam bana ve anneme ful verdi, “çiçek”, sonra bana sarıldı ve bir derneğe girdik. Burası süt babamın yemek pişirip yoksullara dağıttığı bir dernek-kahve gibi bir yerdi. Orada çalışanlara da bizi tanıttı, su verdiler, yandaki dükkanlardan gelenler oldu, bize kavanozla badem macunu verdiler.

Biraz orada soluklandıktan sonra bizi evine götürdü süt babam, eşi Arsinoe ve kızları Litsa bizi karşıladılar.

Kucaklaştık, sanki yıllardır birbirimizi tanıyormuşuz gibi. Sonra Arsinoe dedi, “Bak saçlarımız bile aynı!” Benim, Litsa’nın ve Arsinoe’nun saçlarımız aynıymış meğer…

Babam, süt babamla sarıldılar, epeyi ikisinin de gözleri doldu, belli ki eski günlerini hatırladılar, onları izlerken herkesin gözleri doldu.

Sonra kapı açıldı ve gelen Pambos diye bir arkadaşıydı babamın.

İçeri girerken, “Nerede o bebek, büyüdü ve bizi buldu” dedi.

1974’te birlikte askerdiler ve süt babamın hikayesini sosyal medyada okuyup bana ilk ulaşan kişidir Pambos abi… Karısını alıp gelmiş Larnaka’dan bizi görmeye… Çok mutlu olduk, ben de, babam da sarıldılar ve hatta 1974’te çektikleri fotonun aynısını orada onları tekrar çektim. Tüm bunlar yaşanırken Panikos ve eşim Cemal, sürekli çekim yaptılar.

Babam, süt babam ve Pambos abi eskilere dalıp epeyi sohbet ettiler, beni de aralarına alırlar ve bakarlardı bana uzun uzun. Sonra gülüşmeler ve “Ben büyüdüm” dedim!

Öğlen olmuştu, Arsinoe çok güzel yemekler yapmış, masaya oturduk, yedik içtik, sohbet ettik, hiç bitmesin dedik bugün… Litsa annemden baklava tarifini aldı ve bu sefer birlikte yapmak için anlaştılar.

Herkes, onlar, bizler, kocaman bir aile olduğumuzu farkettik… Öğleden sonra süt babamın ablası da geldi, kızları ve torunları, küçük Christina ile beni ne kadar çok sevdiklerini gördüm, hislerimiz, duygularımız aynıydı, ben de onları hiç tanımadan sevdim, sanki yıllardır tanıyormuşuz gibiydik birbirimizi…

Süt babam “küçük Christina ile birlikte şarkı söyleyin bize” dedi ve çok sevdiği bir şarkı vardı, “İstemem babacığım”, onu birlikte söyledik, çok duygulandılar çünkü bu şarkıyı yine onlarla birlikte olan arkadaşları rahmetli Mehmet Cengiz söylermiş…

Akşam oldu ve ayrılma zamanı geldiğinde çok hüzünlendik hepsimiz, bitmesin isterdik bu gün çünkü daha çok konuşacak anılar vardı, konuştukça arkası gelen anıları vardı babam, süt babam ve Pambos abinin. Çok zor oldu oradan ayrılmak… Söz verdik birbirimize, artık daha sık buluşacağız diye…

Arabaya bindikü, gözlerinde burukluk vardı herkesin, süt babam dedi “Anayola kadar size çıkarayım…” Takip ettik ve yolda tekrar durup sarıldık, yoldan geçenler yavaşladı, belli ki süt babamı tanıyanlardı, bize el salladılar, “Yine bekleriz” dediler.

Ve arabaya binip yola koyulduk. Önümüzde ikibuçuk saatlik uzun bir yol vardı. Arabada sessizlik hakimdi. Babam dışarısını seyrederdi, kimbilir aklından neler geçerdi, gözleri dolu dolu…

Ben sanki bir rüyadaydım, gerçek sevginin ne olduğunu gördüm ben.

Benim gibi hiç tanımadan onlar da beni çok sevmişler meğer…

Barış aslında bizim içimizde, çözümü bizde, bizler yaşanmışlıklarımızı unutmaz ve sarılırsak, siyasilere gerek kalmaz…”