“Bana evlenme teklif et”

Cenk Mutluyakalı

Kadın, işinden yorgun, adeta bitmiş halde kapıdan adımını atar…
Diz üzerinde siyah eteği, ceketi; vücuduna dokunan ipek gömleği, topuklu ayakkabıları ve bedenine dökülen kızıla vuran saçlarıyla gülümser size…
Kapıyı açar…
Yürür…
Yerlerde güller vardır, döşenmiş…
Üzerine basmadan güllerin, biraz şaşkınlık, biraz heyecanla ilerler…
Evin balkona açılan kapısı, sahille, kumsalla öpüşür…
Nefis bir ay ışığı vurur denizin karanlık mavisine…
Hani adımınızı atsanız özgürlük bekler sizi, koşmak için uzaklara…
Ve dalgaların sesi, kulağınıza dayadığınız kocaman bir midyenin içinden değil, ‘kapı komşunuz’dan gelir adeta…
Öylesine bir büyülü atmosfer  vardır, aşk kokar en fazla…

***

Güller vardır yerde, kırmızılı morlu…
Yürür kadın…
Denize açılan pencereye kadar…
Uçuşan perdelerin arasından ilerler, balkona gelir...
Ve sevdiği adam bekler, en özenli giyimiyle tam karşısında…
Saçlarının kızılına karışır, iki bardak içinde dudak payını bekleyen şarap…
Ama önce heyecanlı bir öpüşle ıslanır iki dudak…
Sonra adam, gözlerinin ta içine bakar, sevdiği kadının…
“Şimdi tam zamanı” der…
Evet…
Şimdi…
“Bana evlenme teklif et!..”

***

Kadının önceden teklifi vardır, “evlenelim mi” diye…
Oysa adam “gurur” yapar bunu, “teklif erkekten gelmeli” düşünerek…
Elbette, saçmadır bu düşünce, bu gurur…
Anlar…
Hem sevdiğini…
Hem anlamsızlığını, ‘gurur’un…
Öpüşürler…

***

Evet…
Böyle biter film!..
Bu kadar ‘romantizm’, bu kadar güzellik de filmlerde olur galiba, sadece!