Bakü’nün Kız Kulesi

Serkan Soyalan

 Tarihi M.Ö. 5. yüzyıla kadar uzanan ve Abşeron arazisindeki arkeolojik buluntularda burada çok eski tarihlerde de yaşam yeri olduğu bilinen kadim şehir Bakü’de,  İçerişeher’e (Eski Şehir) büyük bir heyecanla yürüdüm.
   Dilimde, esasen Azerbaycan’a ait olan bir halk ezgisinin melodisi ve sözleri bir tarihe yürüyorum:

“Dağlara çən düşəndə  (Dağlara sis düştüğünde)
Sünbülə dən düşəndə (Sünbüle tane düştüğünde)
Ruhum bədəndə oynar, (Ruhum bedende oynar)
Yadıma sən düşəndə. (Aklıma sen düştüğünde)

Bu qala daşlı qala, (Bu kale taşlı kaledir)
Cınqıllı, daşlı qala, (Çakıllı, taşlı kaledir)
Qorxuram gec gələsən, (Korkarım geç kalasın (gelmekte gecikesin))
Gözlərim yaşlı qala. (Gözlerim yaşlı kalır)”

***

   Bu halk türküsündeki kale, Şirvanşahlar’ın izlerini barındıran o kalemidir bilinmez ama ağır adımlarla tarihi sokaklardan yürüyerek vardık Kız Kulesi’ne (Qız qalası)...
   Sordum İçerişehir’de bir Azerbaycanlı’ya “Türküdeki kale, bu kale mi?” diye, “O kale, bu kale mi bilemem ama, belki de türküdeki kale ‘kalbi’ ifade ediyordur” dedi.
   Bunu duyarkenden bir kez daha belirdi aklımda türkünün sözleri, “qala”, “kalp” nüansıyla aldı bir düşünce bende...

***
   Bakü’nün rüzgârı meşhurdur. Hazar Denizi’nden gelen rüzgâr, Bakü’nün derinlerine girmeden önce, Kız Kulesi’ni selamlar ve öyle yol alır.
   Kız Kulesi, gündüzleyin güneşle parıldarken, geceleyin ışıklarla aydınlığını korur.
   Kız Kulesi’ne doğru yürürken uzaklardan berir bu kule, her adımda tarih biraz daha yaklaşır, sanki yüzyıllar boyunca sessizce durduğu yerde, nice yaşanmışlığı sizlere anlatmak ister gibi.
   Kuleye doğru yürürken Bakü’nün en eski yüzü İçerişehir’in o tarihi dokusu sarıp sarmalar sizi ve daracık yollar, hediyelik eşya dükkanları, bakırcılar, antikacılar ve sanat galerileri...

***
   Kulenin kapısından içeri adım atar atmaz garip bir heyecan sardı içimi. Merdivenler dar ama umut doluydu. Her basamakta “az kaldı” dedim kendime.
   Kulenin içindeki merdivenleri çıktıkça; tarih size dokunur, merak adımlarınızı hızlandırır, rüzgâr kulaklarınıza aşkı fısıldar, laleleri anlatır...
   Ağır adımlarla çıktıktan sonra kulenin zirvesine, Hazar Denizi’nin sonsuz yansımasına daldı gözlerim ve modern Bakü’ye...
   Geçmiş ve bugünün arasındaki kesişim noktasında durmanın hazzı sarar birden yüreği.
   Ve kulenin zirvesinde Nâzım Usta’nın dizeleri dilimde. Her bir kelimeyi rüzgâra bırakıp, Bakü’nün içlerine armağan ediyorum:
   “Ufuklardan ufuklara
Ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu;
Hazer rüzgârların dilini konuşuyor balam,
Konuşup coşuyordu!
Kim demiş ‘çört vazmi!’
Hazer ölü bir göle benzer!
Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer!
Hazerde dost gezer, e....y!..
Düşman gezer!”

***
   Kız Kulesi’nin efsanesini anlattı bize oradaki dostlar. Aslında hüzünlü bir hikâye, mutlu sonla tamamlanmayan.
   Eskiden Hazar’ın suları bu kulenin altına kadar geliyormuş.  Efsaneye göre, bir prenses sevdiği adama kavuşamadığı için bu kuleden kendini sulara bırakmış… 
   Belki de ondandır akşamüzerleri, kulenin daha romantik ve daha duygusal hissettirdiği...

***


   Kulenin tarihine bakalım biraz da...
   İlk yapım tarihi kesin olmamakla birlikte, bazı kanıtlar yapının M.Ö. 7-6. yüzyıllarda yapıldığını işaret ediyor. Bazı tarihçiler de yapının temellerinin 4’üncü ve 6’ncı yüzyıllar arasında inşa edildiğini yazıyor. Kale duvarları üzerindeki bir kitâbede Arapça şu sözler yazılıdır: "Davud'un oğlu Mesud'un kulesi".
   Kireç taşından yapılmış ve taş işçiliğiyle dikkat çekeb kule, Şirvanşahlar Dönemi’nde, yani 12’nci yüzyılda Bakü’yü koruyan bir gözlem kalesi olarak kullanılmış.
   Bazı teorilere göre, Sasaniler döneminde Zerdüşt tapınağı veya astronomik gözlemevi olarak kullanılmış olabilir. 
   En bilinen efsaneye göre, bir kralın kızının yılan tarafından sokulup öleceği kehaneti üzerine, kızını korumak için bu kuleyi inşa ettirdiği anlatılır.

***

   Yüksek kule şeklindeki bu nadir yapının yüksekliği 28 metre, çapı ise birinci katta 16,5 metredir. Birinci katta duvar kalınlığı 5 metreye kadar ulaşmaktadır. Kulenin iç kısmı 8 kata bölünmüştür. Her kat, yontma taşlarla inşa edilmiş ve kubbe şeklinde bir tavanla kaplanmıştır. 
   Kule 1964 yılından itibaren müze olarak hizmet vermeye başlamış
   2000 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan Kız Kulesi, Azerbaycan’ın en belirgin ulusal sembollerinden biridir ve Manat gibi resmi belgelerde de yer almaktadır.

***
   Kulenin isminin etimolojisi ile ilgili çeşitli görüşler var...
   Onlardan en çok kabul göreni kalenin bir kızla ilgili efsaneye (bazı yazarlara göre Bakü Hanı’nın kızı) dayanarak Kız Kulesi adlandırılmasıdır. 
   Efsaneye göre kardeşi (bazı kaynaklarda hükümdar babası) tarafından kalede saklanılan kız bu azaba dayanamadığı için kendini kalenin üzerinden Hazar Denizi'nin sularına atmıştır.
   Diğer versiyona göre ise ilk zamanlarda "Göz Kalesi" adlandırılmış, zamanla bu isim halk deyiminde değişerek "Kız Kulesi" şeklini almıştır.

***
   Bakü’de en çok neyi sevdin dersen…
   Hiç düşünmeden söylerim: Kız Kulesi’nde bıraktığım kalbimi...
   Kuleye son kez dokunup yavaşça uzaklaşırken biliyordum: Buraya tekrar döneceğim.
   Çünkü bir parçam burada yaşıyor.