BAHARA NE KALDI ŞUNUN ŞURASINDA ? …

Tamer Öncül

Günlerdir yağmurlara yatıp; yağmurlara kalkıyoruz…

Arada bir yüzünü gösteren güneş, su birikintilerine vurup gözümüzü kamaştırıyor…

Sonra yine kara bulutlar ve yağmur damlaları…

Güneyde, tepesi beyazlanmış; kuzeyde morarmış dağlar…

Yeşili boğan gri tonlar; Maviyi boğan gri tonlar morartıyor ruhumuzu…

Geceler de aynı… Kah yakamozlar, kah yıldızlar…

Kısa süren, romantik bir rüzgar esintisi; tıpır tıpır bir melodi…

Sonra derin, kapkara bir sessizlik…

Ağaçlar üşüyor, çırılçıplak…

Kuşlar üşüyor ıslak dallarda…

Kedi üşüyor, titriyor köpek…

Üşüyor çocuklar…

KIŞ BU…

 

Küçük dertler peşinde koşuşturanların

paçaları çamur; potinleri ıslak …

Üşüyor küçük beyinleri

Yürekleri çıplak…

Gel biraz SEVGİ’me sarıl, ısınırsın” diyen yaşlı kadını azarlayıp;

(Çekil yolumdan teyze çook işim var!...) koşuyor, çamurdan çamura…

Islak gölgesi, yorgun, çamura bulanmış; üşüyor…

Adamın gözü bulutlar kadar kara…

Banka’ya yetişecek… Alacağı aylığı, borçlara dağıtacak…

Elektrik, su, ev telefonu, cep telefonu, son arabanın; özel dersin, özel okulun taksiti…    

Elleri dolup boşalan ceplerinde üşüyor…

KIŞ BU…

 

Kuzeyden gelen “yok edici” soğuk hava dalgasına karşı bir araya gelenler, nefesleriyle, yürekleriyle ısıtmaya çalışıyorlar birbirlerini…. Yüreği soğuk olanları; kanı sulanmış renksizleri kalabalık bile ısıtamıyor… Çünkü yüzleri Kuzey’e dönük… Hesapları küçük… Ruhları kiralık; yürekleri ipotekli…

Meydanlar ısınıyor; ısınan yüreklerle birlikte… Boşalan sokaklar daha da soğuyor…

Kocaman, boş resmi  saraylarda bir başına kalanlar üşüyor…  Kıçlarıyla beraber koltukları da titriyor; üşüyen duvarlar da…

Cenevre tatilinden dönen üşüyor; Karlı Cenevre dağlarında üşümediği kadar…

Boş boş bakıyor; azarlanmış fersiz gözleri…

Sokaklarla birlikte içi de boşalıyor… Bir türlü dinmiyor titreme nöbetleri…

KIŞ BU…

 

Surların üstünde bir badem ağacı çiçek açıyor sevincinden…

Yaseminler çiçeğe duruyor zamansız… Nergisler kaldırıyor öne düşmüş başlarını…

Aldırmıyorlar, “Ne yapıyorsunuz, KIŞ BU…” laflarına…

Bahara ne kaldı, şunun şurasında?!..

Varsın, konuşup dursun Dilbazlar; volta atsın tesbihli kabadayılar…

Varsın, dikilip dursun eli kılıçlı heykelleri; lambacıkları yanıp sönsün (yılbaşı süsü gibi) dağlarda…   

Varsın, çalsınlar üç beş kuruşunuzu hırsızlar; mızraklar diksinler şehrin göbeğine; katil yollar yapsınlar zeytinlerin üstüne…

Yeter ki biz arkada bırakıp küçük hesaplarımızı; körükleyip yüreklerimizi yeniden yakalım İSYAN ATEŞLERİMİZİ…

KIŞ BU… Dayanmaz İNSAN SICAĞINA !...

Bahara ne kaldı, şunun şurasında?!..

29-01-2011