Bir ülkenin militarist işgalini seyretmek kadar yaralayıcıdır bir halkın ruhunun işgal edildiğini görmek. Militarizm bekçisidir paternalist toplumların. Böylesi toplumlarda egemenlik, erkeklerin “baba” olarak rollerine dayanır. Koruyucu, müsemahasız yargıç ve güçlü kişidir baba. En başta duran bu otorite figürü korku salarken bir yandan da rahatlatıcıdır. Başta duran karar verip sorunları bizim adımıza çözmekle mükelleftir. Otorite çeşitli anlamlarda bizden daha güçlü olana duyulan korkuyla ilgilidir. Aidiyet kurduğumuz bir topluluğun başındaki otorite figürü gücünü biraz da “acı çektirme” potansiyelinden alır. “Bana itaat etmezsen seni dışlarım ve kovarım” dır verdiği mesaj. Bir kez ele geçirilen ve silahlarla korunan bu gücün ruhlara sirayet etmesi “babalık” rolünün ne kadar başarıyla gerçekleştirildiğine bağlıdır. Bu hem seven, hem döven erkek figür kitlelerin kendini teslim etme tutkusundan yararlanır. Toplumsal ilişkiler “aile ilişkileri” modeliyle kavranırken en üsteki kolektif baba figürü “düşmanların tehditi” karşısında toplumu savunacak olan savaşcıdır.Simgelerle, metaforla sağlamlaşır babanın gücü. Kolektif hafızaya onun kahramanlığına dair motifler işlenir.
Bu babaya itaat etmeyenler, onun kafasındaki geleceği değil de başka bir geleceği arzu edenler olacaktır çoğu zaman. Bu babayla ilgili kurulan anlatının bir yanılsama olduğunu, hikayenin çok başka türlü kurulması gerektiğini söyleyenler de olacaktır. Bu kişilerden daha korkulası birşey yoktur otorite figürü için... “Dış düşmanlar” dan bile daha tehlikelidir bunlar. Cezalandırma yöntemleri arasında geceyarıları yataklarında uyurken öldürmek dahi olabilir. Başkaları için ibret teşkil etmelidir böylelerinin ölümleri...
Militarizmle kuşatılmış bir toplumda insanların varlıklarını ve refahlarını sürdürmeleri babayla kurdukları ilişkiye bağlıdır büyük oranda... Baba silahlarla yazmıştır toplumun hikayesini... Ezberine cümleler sokmuştur halkının... Babanın mitleşmesi için kahramanlık anları ve hikayeleri gerekir. Toplum için canını tehlikeye attığı anlardan söz edilir. Babanın yanında durmak toplumdaki hiyerarşi basamaklarından birine tırmanmak için elzemdir.
İnsanlar kendilerine idoller ararlar. İdollere tapınmak birebir ilişkilerin çetrefilliğinden ve yalnızlıktan kurtarır onları. İdolün rahatlatıcı bir uzaklığı ve seyirlik bir yakınlığı vardır aynı zamanda. İdolle kurulan aidiyet ilişkisi normal insanlarla kurulandan farklıdır. Yüceliğin müdahale etmeyen huzuruna, ferahlatan gölgesine, yalancı dokulumazlığına sığınılır
Milliyetçilik, otorite figürlerine, büyüleyici bir güç taşıyan idollere gereksinim duyan bir ideolojidir. “Milletin babası” çevresinde kenetlenilecek ve “düşman ötekiler”e karşı tek bir güç haline gelinecektir. En üsteki otorite figürü dışa karşı hepimizi şahsında birleştirdiği bir imaj sunacaktır. “Biz” diye konuşur. Hepimiz olduğu varsayılır onun.
Babanın, bu “biz”i biraraya getirdiği tarihsel anlar ve törenler duygusal ve orgazmik patlamalar yaşanan buluşmalardır. Yalnızlıktan kurtulup başkalarıyla birleşmenin doruklarıdır bunlar.
Kimileri bütün bu itaatkar kalabalıklara aldırmadan babaya karşı durup yalnızlaşmayı seçebilir. Biat etme yerine özgürlüktür seçilen. Böylelerini bertaraf etmek onların çıkardıkları gürültüyle başkalarını da uyandırmamalarını sağlamak için çeşitli yöntemler vardır. Acımasız uygulamalar tepki toplayacağından bazen daha yumuşak karalama kampanyalarına girişilir. Böylelerini bir biçimde etkisizleştirmek için çeşitli stratejiler çizilir.
Ne kadar zordur sürünün dışında yürümek. Ölüm dahil sayısız tehlike bekler böylelerini... Gerçeği görmüşlerdir, kalplerinin götürdüğü yere doğru kendilerini tehdit edene boyun eğmeden yürümüşlerdir. Otoriteye yakın durmanın kendilerine ne büyük rahatlık ve yarar sağlayacağını, hayatlarına refah getireceğini bilmelerine rağmen karşı çıkmışlar, aykırı durmuşlardır ondan. Uyuşmuş kalabalıkların yürüdüğü yöne doğru yürümeyi reddetmişlerdir.
Bu yazıyı milliyetçi ve militarist hezeyanların parçaladığı kalbimi biraz olsun avutmak ve hunharca öldürülmüş o güzel insanları anmak için yazdım. Kalbim, dünyadaki her canlının ölümüne üzülecek kadar yufkadır ve yakınlarının samimi acısı içimi burkar. Ölüm, kimse için, en zalimler için bile kolay dilenmeyendir ama benim, kötülüğün gücüyle ruhları işgal edenlere verecek övgü cümlelerim yok. Kavazoğlu, Ayhan Hikmet, Muzaffer Gürkan, Kutlu Adalı ve kurşunlarla susturulan tüm diğerleri... Gözyaşlarım sizin için...