Ankara’daki beklenen buluşma gerçekleşti.
Erhürman da Erdoğan da kendi pozisyonunu korudu.
Ne bir geri adım, ne bir ileri…
Siyasetin dili değişmedi. Tonu nezaketliydi, ama ortak bir strateji görülmedi. Kimse kimseyi zora sokmadı.
Erhürman bugüne kadar ne söylediyse onu söyledi. Erdoğan da bugüne kadar ne söylediyse onu…
Her iki lider de kendi pozisyonunu korudu, kendi siyasetini yineledi. Karşılıklı nezaket vardı ama ortak bir siyaset yoktu.
Erdoğan "iki ayrı devlet" tanımı yaptı, açık açık söylemeden... Erhürman, "federal çözüm"ün hatlarını çizdi, formülü dillendirmeden...
Belki daha ilk törensel buluşmada fazlasını beklemek gerçekçi olmazdı zaten...
"Birleşmiş Milletler zemininde müzakerelere hazırız" mesajı gelmemesi, muhtemelen en fazla Nikos Hristodulidis’i rahatlattı yine de...
***
Lefkoşa’dan Ankara’ya bakarken duyduğumuz şey yalnızca diplomatik cümleler değil; kendi geleceğimize dair kaygı, beklenti, yarım kalan umutlar…
Bu çerçevede, ilk hazımsızlık Cevdet Yılmaz’ın Üstel’le görüşmesinde geldi.
“Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün tescili…” söylemi, seçim döneminin klişesi olarak her sabah-akşam karşımıza çıkan metnin aynısıydı.
Oysa bu seçimlerde Kıbrıslı Türkler, bu flu siyasete açık ve güçlü bir itiraz ortaya koydu.
Türkiye’nin resmi pozisyonu gibi Kıbrıslı Türklerin de kendi özgür iradesi var.
***
Erhürman, Ankara’da en üst düzeyde ağırlandı.
Devlet töreni kusursuzdu, dijital panolarda yükselen “Hoş Geldiniz” cümlesi zarifti.
Fakat bu ziyaretin asıl ağırlığı törende değil, verilecek mesajdaydı.
Çünkü Tufan Erhürman’ın “makamı” değil, temsil ettiği siyaset, yani Kıbrıslı Türklerin iradesi Ankara’da nasıl karşılık bulacak sorusu hepimizin aklındaydı.
***
Erdoğan’ın açıklamaları, Türkiye’nin Kıbrıs politikasında yeni bir eşik olmadığını gösterdi.
“Adil, kalıcı, gerçeklere uygun çözüm” ifadesi, uzun süredir kullanılan diplomatik bir şablon.
“Egemen eşitlik”, “uluslararası statü” gibi tanımlar hâlâ muğlak...
“Federal çözüm” demedi Erdoğan; beklenmiyordu.
(Federasyon defteri artık kapanmıştır gibi ifadelerle gerilim de yaratılmadı elbette...)
“Ayrı devlet” de demedi ama bunu anlattı...
"Statüko"yu tanımladı yine...
Ama asıl önemlisi şu...
Erdoğan, Kıbrıslı Türklerin son seçimlerde ortaya koyduğu iradeyi siyasi bir sonuç olarak masaya koymadı.
Bu, Ankara–Lefkoşa hattında hâlâ ciddi bir sabır, diyalog ve müzakereye ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Erdoğan’ın “Kıbrıslı Türklerin çözüm iradesini karşı taraftan da görmek isteriz” sözleri belki en umutlu mesajdı.
***
Erhürman da “federal çözüm” demedi ama…
“İki kurucu ortak”, “siyasi eşitlik”, “ortak yetki alanları” vurgusuyla federal çözümün haritasını çizdi.
Diyalog ve müzakereye işaret etti.
Aslında en çok da Birleşmiş Milletler’e mesaj verdi.
Soğukkanlı ve sorumluydu...
"Çözüm odaklı bir müzakere masası varsa, orada olacağız" sözleri, önemliydi.
***
Ankara ziyaretinin ilk gününe dönelim yine...
Erhürman’ın Anıtkabir Özel Defteri’ne yazdığı not aklımda kaldı:
“Halkımız, en zor dönemlerinde dahi sizden aldığı ilhamla direncini korumuş, çağdaş, özgür ve onurlu bir yaşam mücadelesini sürdürmüştür… Kıbrıs Türk halkı, çağdaş değerleri, üretimi, eğitimi, kültürü ve ahlakı ön planda tutarak ilerlemeye devam edecektir.”
Çağdaş, özgür ve onurlu bir gelecek...
Ortak basın toplantısından çok daha güçlü bir mesajdı bu bence...