AVRUPA PARLAMENTOSU SEÇİMLERİ

Kutlay Erk

Kıbrıs Cumhuriyeti (KC) Kıbrıslı Türklerin ve Rumların ortaklık devleti olarak kurulmuştu, anayasası da bu devletin kurucu ortaklar tarafından nasıl yönetileceğine ve yürütüleceğine dair düzenlemeleri ve güçler dağılımını belirliyordu. Ortaklık devletinin yasamasını, yürütmesini ve yönetimini yapacak olan siyasi erkin Kıbrıslı Türk ve Rum unsurlarını Kıbrıslı Türkler ve Rumlar ayrı-ayrı seçecekti.
1963 olayları ile bu devlet yapısı bozuldu, Kıbrıslı Türkler bu devletin tüm siyasi organlarının dışında kaldı. Uluslar arası toplum ve Türkiye Mart 1964’de Kıbrıslı Rumları KC’ni yöneten ve temsil eden taraf olarak kabul etti. Onlar da yasama ve yürütmede oluşan anayasal sıkıntılar için ‘İhtiyaçlar Hukuku’ ilkesini kullanarak KC’ni bir Helen devleti gibi sürdürdü.

Kıbrıs sorununun geçirdiği değişik evrelerden sonra, süreçteki Kıbrıs Türk liderliği ve Türkiye hükümetlerinin yanlış politikalarının da katkısı ile KC Avrupa Birliği’ne üye oldu. AB’nin muktesebatı Kuzey’de askıya alındı. KC’nin doğal yurttaşlığını taşıyan Kıbrıslı Türkler AB’deki kişisel haklarını kullanabiliyor ama halk olarak yokla eşit duruma getirildi. KC anayasasında kaydedilen iki resmi dilden biri olan Türkçe’nin AB’nin resmi dili olmaması da KC hükümetinin bilerek ve isteyerek ve kastederek talep etmemesi neticesinde olmuştur; Yunanca zaten hali hazırda AB’nin resmi dillerinden biri idi. İlgili dönemde AP ve AB Komisyonu nezdinde yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı, çünkü onların bu konudaki muhatapları sadece ve sadece KC hükümeti idi. Bazı AP milletvekillerinin ve hatta AP Başkanı’nı inisiyatifi dahi sonuç vermedi. Cevap açıktı, Türkçe’nin resmi dil olabilmesi için tek müracaatçı KC devleti olabilirdi. Bugünlerde çok konuşulan ‘Güven Artırıcı Önlemler’den bir tanesi de Türkçe’nin AB’nin resmi dili olması için Güney yönetiminin AB’ye başvurusu olacaktır.

KC’ne AP’de ayrılan altı sandalye için de dört Rum ve 2 Türk üye öngörülüştü, Kıbrıslı Rumlar altısını da işgal etti. Rum işgalindeki iki sandalyeye Kıbrıslı Türk temsilcilerin özel bir statü ile olsa bile oturması için gerek Kıbrıslı Türkler gerekse AB’deki üçüncü taraflarca yapılan tüm girişimler ve AB’deki unsurların yaygın sempatisine rağmen Kıbrıslı Rumların engellemesi sonucu gerçekleşememiştir. 
Sonuçta, Kıbrıslı Türkler ile AB arasında Mali Yardım Tüzüğü bağlamında ve Kıbrıslı Rumların tahammül edebildiği kadar işbirliği gelişebildi. Hala daha Kıbrıslı Türklerin iki sandalyesinin Kıbrıslı Türkler tarafından kullanılmasına sempati duyan ve Kıbrıslı Rumlara baskı yapan AB unsurlarının da marifeti ile Kıbrıs Rum tarafı bu seçimlerde aslında göstermelik olan ama uygulanırsa da kendi Helenist vizyonlarına koşut olan bir düzenleme yaptı, Kıbrıslı Türklere seçme ve seçilme hakkı ‘takdir’ etti. Ha Kıbrıslı Türk, ha Ermeni, ha Maronit, fark etmeyecek. Yani KC’nin kurucu ortağı olan Kıbrıslı Türkleri, KC’nin azınlıkları statüsünde bu seçimlere katılabilecek… Bu durum Rumların hakim ideolojisi olan ve federal çözümü acı bir ödün olarak gören politikaları ile koşut…

Kıbrıslı Türkleri Kıbrıs adasında Kıbrıslı Rumlarla siyasi eşit taraf olarak gören ve bunu sırtında yumurta küfesi gibi taşıyan Kıbrıs Türk siyasi partileri sorumlu davranarak, yarın yapılacak olan AP seçimlerine Kıbrıslı Türkler için azınlık statüsü öngörmesi nedeniyle taraf olmuyor. Eğer hala daha 1960 anayasası geçerli ise, bu seçimlerde Kıbrıslı Rumlar dört üye seçmek üzere, siyasi partilerinin veya oluşumlarının dört adaylı listeleriyle, Kıbrıslı Türkler de iki üye seçmek üzere siyasi parti veya oluşumlarının iki adaylı listeleriyle ve ayrı-ayrı seçim yapmalıydı. Eğer bu anayasa geçerli değilse, o da Kıbrıs sorununun ta kendisi oluyor.
Kıbrıslı Türk siyasi partilerinin Kıbrıslı Türklerin hak ve çıkarlarını ve adadaki siyasi eşit varlıklarını sürdürmesini sağlamak için sorumlulukları var. Bu sorumluluk bireysel temelde yerine getirilecek bir sorumluluk değildir. Dolayısıyla, bireyler kendi düşünceleri ile demokratik hak diye gördüklerini kullanmak isteyebilir ancak bu isteğin Kıbrıslı Türklerin tamamının Kıbrıs adasındaki siyasi eşit varlığını sürdürmekle bir ilgisi yoktur ve aslıda aykırıdır da… Bireyler bunda hassas olmayabilir, onlar için Kıbrıslı Türklerin KC’nin azınlığı statüsüne gelmesinde beis de olmayabilir, bu onların Kıbrıs sorununun çözümüne bakışları ile ilgilidir.

1960 KC anayasasının AP seçimleri ile ilgili bir içeriğe sahip olmadığı ve bu yasanın AB üyeliğinden sonra ve bu şekilde yapıldığı söylenebilir… Ama bu yasasının yapıldığı mecliste Kıbrıslı Türkler yoktu, yani sadece Kıbrıslı Rumlar tarafından yapılmıştır ve 1960 Anayasası’na aykırıdır. ‘İhtiyaç Hukuku’ ilkesiyle yapıldığı da söylenebilir, ama bu ilke artık uygulanmamalıdır. Hem BM çözüm planına, tüm dünyaya rağmen ‘Hayır’ diyeceksiniz, hem de çözümsüzlük şartlarını öne sürüp ‘İhtiyaç Hukuku’ diye yasalar yapacaksınız?!. Kıbrıslı Türkler de bunu kader kabul edip, bireysel haklarını kullanacak?!.

Kuzey’de yapılacak seçimde Türkiye kökenli KKTC yurttaşlarının da oy kullanmasının, AP seçimleri açısından bir sorun olacağı, çünkü bu seçmenlerin KC yurttaşı olmadığı da söylenebilir. Unutulmamalıdır ki, bu seçmenler 2004 referandumunda BM çözüm planı için oy kullanmış ve oyları da muteber sayılmıştı. Kıbrıs adasının geleceğini ilan-ı nihaye tayin edecek öneme sahip bir referandumda, BM’nin ve Kıbrıslı Rumların da itiraz etmediği bu seçmenler, şimdi beş yıllığına seçilecek AP üyeleri için niye muteber sayılmayacak? Bu yaklaşım haklı ve insani değildir ve aslında ırkçıdır da…
Kuzey’de yapılacak olan seçimin yasasının KKTC yasası olacağı ve uluslar arası hukukun bunu kabul etmeyeceği de söylenebilir. 2004 referandumu hangi siyasi yapının yasaları ile yapılmıştı ki BM de, Rumlar da sonuçlarını resmi veri olarak kabul ve tescil etti?!.

Bu görüşler her söylendiğinde, karşı söylem KC pasaportunu kullanmaya getirilmekte ve bu pasaportu kullanmanın bedeli ciro edilmeye çalışılmaktadır. Unutulmamalıdır ki Kıbrıslı Türkler 2003 yılına kadar kadar TC pasaportu kullandı. Onu kullanırken de TC yurttaşı değildi; ne Türkiye bu pasaportu kullananlardan, ne de pasaportu kullananlar Türkiye’den ‘toplumsal’ haklar talep etmemiştir. İster TC ister KC pasaportu olsun, bu çözümsüzlük koşullarında Kıbrıslı Türkler tarafından kullanılmasının tek nedeni, üçüncü ülkelere seyahat kolaylığı içindir, başka bir aidiyet duygusu değildir. Seyahat özgürlüğünü kullanmak isteyen Kıbrıslı Türkleri kullandıkları pasaport ile esir almak isteyenler olabilir; çözümsüzlük koşullarında doğru duruş, çözümsüzlük koşulları nedeniyle seyahat özgürlüğüne sahip olmayan Kıbrıslı Türklerin seyahat edebilmesi için pasaportun kolaylaştırıcı bir evrak olduğunu bilmektir.  

Yarın Güney’de yapılacak olan AP seçimleri Kıbrıslı Türklerin seçimi değildir, hegemonyacı Kıbrıs Rum siyasetinin AB’ye şirin görünmek ve tutarsa da kendi milli vizyonuna giriş yapmak seçimidir. Bazı Kıbrıslı Türk bireylerin bu seçimlerde aday olmasına rağmen, Kıbrıs Türk siyasi partilerinin tavrı Kıbrıslı Türklerin ‘kurucu eşit ortak’ durumunu değiştirmeyecek ve Kıbrıslı Türkler KC’nin azınlığı statüsüne indirgenemeyecektir.
Kıbrıs sorununun çözümü ve Kıbrıslı Türklerin federal Kıbrıs’ın siyasi eşit tarafı olması mücadelesi sürdürülecektir. Fırsatçı davranarak bu mücadeleden yalpalamak, Kıbrıslı Türklerin eşitlik haklarını geriletmek yok… KC devletinin AB bağlamındaki ödev ve sorumluluklarını, kendilerinin bireysel olarak yerine getireceği ve örneğin Türkçeyi resmi dil yapacağı gibi gerçekle ilişkisi olmayan hayallere prim de yok.

Kıbrıslı Türklerin hak ve çıkarları siyasi romantizm veya siyasi hayal tacirliği ile değil, ilkeli, bilinçli, istikrarlı, sorumlu ve örgütlü siyasi mücadele ile, reel-politik ile elde edilecektir. Yarınki AP seçimleri Kıbrıslı Türklerin siyasi eşit varlığını reddeden bir seçimdir. Kıbrıslı Türkleri mutlu geleceğe taşımakla ödevli olan siyasi partiler ve oluşumlar bunu iyi biliyor, gerisi siyasi bireyselliktir.