“Avrupa Konseyi, Kıbrıs’ta giderek tırmanan tolerans yoksunluğu hakkında uyarıda bulundu...”

Sevgül Uludağ

-Avrupa Konseyi raporunda “Özellikle Afrika kökenlilere ve Suriye’den gelen mültecilerle, özellikle de Avrupa dışından gelen göçmenler ve mültecilere ve insan hakları savunucularına karşı aşırı sağcı ve Neo-Nazi grupların ırka dayalı sözlü ve fiziksel saldırıları rapor edilmiştir” denildi. 

-Raporda, “Ermeniler ve Maronitler’e, “dini gruplar” olarak atıfta bulunulmaya devam edilmektedir ki aslında bu dini bağlılıklarının ötesinde dilleri kültürleri ve tarihsel yönleriyle kendilerine özgü kimlikleri dikkate alındığında, aşırı derecede sınırlayıcıdır. Roman Gurbetler, Kıbrıslıtürk toplumuna özel olarak bağlı kalmaya devam etmektedir ve onların kendilerine özgü kimlikleri, hukuksal olarak tanınmamaktadır” denildi.

-Avrupa Konseyi’nin görüşlerini içeren raporda Türkçe konuşanların da “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki resmi dilinden biri olan anadilleri Türkçe’yi kullanmakta zorluklar yaşadıklarına” dikkat çekildi.

Avrupa Konseyi’nin Kıbrıs’ta giderek tırmanan tolerans yoksunluğu hakkında uyarıda bulunduğu bildirildi. Cyprus Mail’den Rebekah Gregoriadis’in haberine göre, geçtiğimiz Cuma günü yayımlanan raporda, “Türkçe konuşanların da Kıbrıs’ın iki resmi dilinden biri olan Türkçe’yi kullanmakta zorluklar yaşadıklarına” dikkat çekildi. Raporda Kıbrıslı Maronitler’in, Kıbrıslı Ermeniler’in ve Romanların (Gurbetlerin) durumuyla ilgili eleştiriler de yer aldı... 

Avrupa Konseyi’nin raporuyla ilgili haberi okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Cyprus Mail’in haberinde şöyle deniliyor:

***  Geçtiğimiz Cuma günü, Avrupa Konseyi, “Her ne kadar da Kıbrıs’ta nefret suçları ve nefret söylemi görece olarak ender görülüyor olsa da, tolerans ve saygıyla ilgili genel iklim son yıllarda kötüleşmiştir” açıklamasında bulundu...

***  Avrupa Konseyi raporunda, “Özellikle Afrika kökenlilere ve Suriye’den gelen mültecilerle, özellikle de Avrupa dışından gelen göçmenler ve mültecilere ve insan hakları savunucularına karşı aşırı sağcı ve Neo-Nazi grupların ırka dayalı sözlü ve fiziksel saldırıları rapor edilmiştir” denildi. 

***  Kıbrıs’la ilgili altıncı görüşünü 25 Temmuz’da yayımlayan ve geçtiğimiz Cuma günü bunu kamuoyuna açıklayan Avrupa Konseyi, Kıbrıs’ın özellikle Ermeniler, Latinler ve Maronitler olmak üzere azınlık haklarını korumayı deruhte etmiş olduğunu hatırlatarak eğitim ve entegrasyondaki zorluklar ve ayırımcılığa karşı mücadele için çabaların canlandırılması gerektiğine dikkat çekti ve Romanlara (Gurbetlere) özel olarak atıfta bulundu.

***  Raporda bu üç toplumun Kıbrıs toplumunun “kopmaz ve değerli bir parçası” olduğu halde, “Kıbrıslı Romanların (Gurbetlerin) azınlık haklarına erişimi son derece sınırlı durumdadır” denildi. 

***  Çerçeve Sözleşmesi'nin bölgesel kapsamının değişmediği, güney ile kuzey arasındaki hareketliliği kolaylaştıracak önlemlerle ilgili görüşmelerin devam ettiği belirtildi.

***  Avrupa Konseyi, “Kıbrıs’ın giderek daha fazla toplumsal çeşitliliğe sahip olduğunu, toplam nüfusunun yüzde 20’sinin başka devletlerin yurttaşlarından oluştuğunu” da hatırlattı. Kıbrıs Anayasası’nın iki toplumlu bir sisteme dayalı olduğunu belirten Avrupa Konseyi, tüm yurttaşların ya Kıbrıslırum ya da Kıbrıslıtürk toplumuna ait olduğunu seçme zorunluluğu bulunduğunu, sivil ve siyasi haklarını kullanabilmek için Anayasa’nın bunu getirmiş olduğunu belirtti. 

*** Avrupa Konseyi, raporunda “Bu anayasal düzenlemenin Kıbrıs toplumunun çeşitliliğini yeterince dikkate almadığını ve özellikle kadınlar ve çocuklar olmak üzere bireylerin haklarına müdahale etmeye devam ettiğini, bunların özgürce kendi kendilerini anayasal olarak tanımlama haklarının daha da sınırlı olduğunu” belirtti. 

***  Raporda, “Ermeniler ve Maronitler’e, “dini gruplar” olarak atıfta bulunulmaya devam edilmektedir ki aslında bu dini bağlılıklarının ötesinde dilleri kültürleri ve tarihsel yönleriyle kendilerine özgü kimlikleri dikkate alındığında, aşırı derecede sınırlayıcıdır. Roman Gurbetler, Kıbrıslıtürk toplumuna özel olarak bağlı kalmaya devam etmektedir ve onların kendilerine özgü kimlikleri, hukuksal olarak tanınmamaktadır” denildi.

***  Avrupa Konseyi’nin görüşlerini içeren raporda Türkçe konuşanların da “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki resmi dilinden biri olan anadilleri Türkçe’yi kullanmakta zorluklar yaşadıklarına” dikkat çekildi. 

***  Raporda “Kıbrıs Cumhurbaşkanı Komiserlik ofisinde dini gruplarla ilgili olarak Ekim 2024’te bir koordinatör atanmış olmasının memnuniyetle karşılanmakla birlikte, bu görevin net bir görev tanımı ve yeterli fonlardan yoksun olduğuna” dikkat çekildi. 

***  Raporda ayrıca “Bir eşitlik kurumu olarak Ombudsman ofisinin de görece olarak pek az şikayet almakta olduğuna” dikkat çekilerek şikayet sayısının azlığının “İddia edilen ayırımcı eylemlerin gerçek sayısıyla örtüşmüyor olabileceği” ifade edildi.  

***  “Parlamentodaki temsiliyet bakımından Ermeni, Latin ve Maronit dini grupların oy kullanamadığına” dikkat çekilerek “bir koordinatörün atanmasının yetkililerle görüş alışverişini güçlendirerek karar mekanizmalarına katılımı genişletme fırsatı sağlayabileceği” kaydediliyor. 

***  Avrupa Konseyi, üç tanımış dini grupla ilgili olarak kültürel projelere devlet desteği verilmesini memnuniyetle karşılamakla birlikte, bu desteğin Roman Gurbetlere verilmiyor oluşuna dikkati çekti. 

***  Raporda, her ne kadar da dini gruplarla ilgili bilgiler verilmesine ilişkin bazı önlemler ortaya konmuş olmakla birlikte, özellikle okullarda öğrencilerin bu konularda farkındalığını arttırmak üzere daha çok şey yapılması gerektiği belirtilerek, azınlık dillerinin öğretilmesinin de yetersiz kalmaya devam ettiği kaydedildi. 

***  Avrupa Konseyi ayrıca Ermeni, Latin ve Maronit dini gruplara mensup insanların sosyal, ekonomik ve siyasi hayata aktif olarak katılmakta olduklarına dikkati çekerek ancak Roman Grubetlerin, zor yaşam koşulları altında hayatlarını sürdürmeye devam ettiklerine işaret edildi.

***  Avrupa Konseyi’nin öncelikli tavsiyeleri arasında daha fazla gecikme olmaksızın, bir koordinatörün resmi olarak atanması bulunuyor.

***  Avrupa Konseyi yetkililerden ayrıca Ermenice ve Kıbrıs Maronit Arapçası’yla ilgili eğitimli lisan öğretmenlerinin eksikliğini ele alması gerektiğine işaret ederek, Kıbrıs Üniversitesi’nde Ermeni ve Maronit Bilimleri Kürsüsü’nün kurulmasını sağlamalarını da istedi. 

***  Rapor ayrıca yetkililerden 2021 nüfus sayım sonuçları uyarınca Kıbrıslı Roman Gurbetler’le ilgili etnisite, din ve dil konularındaki bulguları da yayımlamasını talep etti. 

***  Rapor polis görevlilerinin, savcıların ve hakimlerin nefret suçları ve nefret söylemi konusunda yasal hükümleri en iyi nasıl uygulayabilecekleri ve şikayetlerin düzgün biçimde araştırılmasını güvence altına almak konusunda derhal eğitilmeleri gerektiği çağrısında da bulundu. 

***  Raporun diğer tavsiyeleri arasında Roman Gurbetler’den detaylı bilgi toplanması, Kıbrıslı Maronit Arapça sınıflarının sıklığını ve süresini ilkokullarda arttırarak bunların orta dereceli okullarda da yaygınlaştırılması, Ermeniler ve Maronitler’in Temsilciler Meclisi’nde temsilcilerini seçmek üzere otomatik biçimde seçmen listelerine kaydedilmesi ve bunun için ek dökümantasyon istenmemesi gibi konular da bulunuyor.

(CYPRUS MAIL’de 21.11.2025’te Rebekah Gregoriadis’in imzasıyla yayımlanan haberi özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN). 


“Tarih yazacağız ama son teslim tarihi olmadan!...”

Pambos Haralambus/ALITHIA

Kıbrıs Cumhurbaşkanı, Türk işgalinin 50. yıldönümünde (16 ay önce) Yunanistan başbakanının karşısına çıkıp tarih yazmaya hazır olduğunu, önümüzdeki aylarda kritik ve cesur kararlar alabileceğini açıkladığında, en geç 2024 sonu veya 2025 başında tarihi bir ikilemle karşı karşıya kalmayı beklediği açıktı. Diğer bir deyişle, Kıbrıs sorununun nihai çözümü. “Önümüzdeki aylar kritik olacak. Önümüzdeki aylar zorlu geçecek. Önümüzdeki aylarda kritik ve cesur kararlar alabiliriz. Tarih yazmaya ve ülkemizi yeniden birleştirmeye hazırız” demişti cumhurbaşkanı.

Hatta cesaretlenen Yunanistan başbakanı, “alınması gereken cesur ve cüretkar kararlar”dan bahsederek cumhurbaşkanının kararlılığına karşılık verdi.

NOEL BABA KAYSERİ’DEN ADAYA İNMEDEN ÖNCE...

Ankara’nın onayıyla her fırsatta “iki devlet” ve “ayrı egemenlik” sloganlarını tekrarlayan Ersin Tatar karşısında cumhurbaşkanımızın, tarih yazma kararlılığını Noel Baba Kayseri’den adaya inmeden hemen önce ve ışık hızıyla nereden bulduğunu merak ettik. Müzakerelere oturma konusunda en küçük bir niyet dahi ortaya koymayan Türk tarafıyla karşı karşıya kalmışken, kim birkaç ay içinde tarih yazmaktan bahsedebilir ki? Tatar’ın işgal altındaki bölgelerde bulunması ve Ankara’nın “iki devlet” çözümünden başka hiçbir şeyi kabul etmeyeceğini tekrarlamasından doğabilecek tek beklenti, zamanın güven artırıcı önlemler hakkında konuşarak ve çıkmazın sorumlusunun kim olduğu üzerinden şekillenen karşılıklı suçlamalarla tüketilmesiydi.

YENİ ATMOSFER VE İVME OLUŞTU... 

Kıbrıs Türk liderliğindeki değişimle birlikte, en ufak bir süreç başlamamış olsa dahi yeni bir atmosfer ve ivme oluştu. Bunun nedeni, yeni Kıbrıslı Türk liderin federasyon temelinde hızlı bir çözüm bulma sürecine girmeye kararlı olduğunu açıklamasıdır. Bu nedenle bir ön koşul ortaya koyuyor: Tanımlı bir takvime sahip müzakereler. Artık geçmişte olduğu gibi amaçsız konuşmalar yok. Tufan Erhürman’ın da dediği gibi, açık uçlu konuşmalar değil, belirli bir takvime sahip konuşmalar.

TAKVİME HAYIR DİYOR!

Başkan Hristodulidis, Erhürman’ın ön koşuluna yanıt vermedi. Sonuçta buna mecbur da değil. Ancak müzakerecisi, radyo istasyonlarında yaptığı uzun uzadıya açıklamalarla cömertçe yanıt verdi. Takvime hayır diyor, ancak ‘istikrarlı adımlar’ atılmasını savunuyor. Takvimin “son derece hassas bir konu” olduğunu ve “geçmişte verimli sonuçlar vermediğini” söylüyor.

Yani: Tarih yazacağız, ama yavaş yavaş. Takvim olmadan. Önümüzdeki aylarda bunu başaracağımızı söyledik, ama işleri aceleye getirmeyelim — bu verimli sonuç vermez. Özellikle de Tatar gitmiş ve Erhürman gelmişse…

(ALITHIA’da 18.11.2025’te yayımlanan Pambos Haralambus’un makalesi PENNA tarafından Türkçeleştirildi...)


İtalyan yazar Gavazzeni: “Saraybosna'ya keskin nişancılık yapmaya gidenler, çocukları tercih etti...”

Bosna Savaşı sırasında İtalya'dan Saraybosna’ya giderek Sırp keskin nişancılara para ödeyip sivillere ateş açan kişilere yönelik Milano'da soruşturma başlatılmasını sağlayan İtalyan gazeteci-yazar Ezio Gavazzeni, keskin nişancılık yapmaya gidenlerin çocukları vurmayı tercih ettiğini söyledi.

Gavazzeni, Roma'daki Yabancı Basın Derneği'nde uluslararası medya kuruluşlarından temsilcilerin, kendisinin şikayetiyle başlayan soruşturmaya ilişkin sorularını yanıtladı.

Bu konunun savaşın devam ettiği yıllarda İtalya'da Corriere della Sera ve La Stampa gazeteleri tarafından haberleştirildiğini aktaran Gavazzeni, şöyle konuştu:

"Benim yanıtını veremediğim esas soru şu: Milano Cumhuriyet Savcılığı, Torino Cumhuriyet Savcılığı, buralarda hiç kimse Corriere della Sera ya da La Stampa okumuyor muydu? Bir katliam haberi vardı, tanıklıkları bulmak için adresler belliydi, derin bir soruşturmaya bile gerek yoktu. Tanıklıkları almak için bir ekip göndermek yeterli olurdu. Ve bunu hiç kimse yapmadı… Bilmiyorum, bunun cevabı bende yok."

Gavazzeni, kendisinin bu haberlerden etkilendiği için harekete geçtiğini belirterek, "Beni öylesine etkiledi ki tarihe not düşecek bir şeyler yazmak istedim." dedi.

Gavazzeni, bu konuyu araştırmak üzere ilk olarak, 2022 yapımı "Saraybosna Safari" belgesinin yönetmeni Miran Zupanic ile görüştüğünü, ardından da Zupanic'in kendisine yardım etmesiyle belgeselde tanıklığına başvurulan Bosnalı askeri istihbarat subayı Edin Subasic ile iletişime geçtiğini anlattı.

Subasic’in kendisine verdiği bilgilerin "Saraybosna Safari" belgesinin ötesine geçtiğini ifade eden Gavazzeni, bu bilgiler ışığında harekete geçtiğini kaydetti.

"Savcılığın, bir şey yapılamayacağına karar verme riski de var"

Gavazzeni, ocak ayında Milano Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikayette bulunduğunu, 15 Ekim'de savcılığını bunu kabul ettiğini, bu süre zarfında bulduğu yeni bilgileri de savcılığa teslim ettiğini belirtti.

Soruşturmanın gidişatı ve nasıl sonuçlanacağına ilişkin bir soruya Gavazzeni, "Soruşturmayı yürüten ben değilim. Ayrıca Savcılığın, bir şey yapılamayacağına karar verme riski de var; çünkü olayın birçok faili ölmüş olabilir. Çünkü bugün 65 ile 80-85 yaşları arasında olan insanlardan bahsediyoruz. Diyelim ki bunların yarısının yaş, hastalık vb. nedenlerle sağlık sorunları vardı. Ama muhtemelen yarısı halen hayatta." yanıtını verdi.

Gavazzeni, savcılığa yaptığı şikayette bu "tur"lara katılanlara dair isim verip vermediği sorusuna ise "Bu soruyu cevaplayamam." şeklinde yanıtladı.

"Milano Savcılığı sadece İtalyanlarla ilgileniyor"

Ezio Gavazzeni, kendisinin şikayeti üzerine Milano Savcılığı’nda başlatılan soruşturmanın sadece bu turlara katılan İtalyanlarla ilgili olduğunu belirterek, "Burada İtalyanlardan bahsediliyor ancak birçok ülkeden buna katılanlar olduğunu anlamalısınız. Milano Savcılığı sadece İtalyanlarla ilgileniyor, Almanlar, Fransızlar ve İngilizlerle değil. Tüm Batılı ülkelerden katılanlar vardı." dedi.

Bu kişilerin yabancı savaşçı olmadığının da altını çizen İtalyan yazar, şöyle devam etti:

"Saraybosna Safarisi filminde konuşan İtalyan tanık, ‘Hayır, hayır, bize ödeme yapılmıyor. Buraya gelmek için biz ödeme yapıyoruz.’ diyor. İşte fark bu. Ayrıca, bu müşteriler ya girişimci ya da profesyonel. Yani bir hafta sonu için 250 ila 300 bin avro ödeyebilecek insanlar. Siz böyle birini tanıyor musunuz bilmem ama ben tanımıyorum. Yani, kesinlikle zengin insanlar. Hepsinin ortak bir noktası var: Silahlara tutkuyla bağlılar ve avlanıyorlar."

Bu tura katılanların çocukları vurmak için daha fazla ödeme yaptığına dair iddialar da sorulan Gavazzeni, "Çocuklar kesinlikle ilk tercihti. Keskin nişancılar çocukları (vurmayı) tercih ediyordu. Bu, erkekleri vurmadığı veya yaşlı bir kadını vurmadığı anlamına gelmez. Ama bir çocuğu vurmayı başarırsa daha da iyi oluyordu onun için." ifadelerini kullandı.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic hakkında da savaş sırasında Saraybosna etrafındaki keskin nişancılar arasında olduğu iddiasıyla Milano Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu hatırlatılan Gavazzeni, "Vucic hakkındaki şikayetle hiçbir ilgim yok." dedi.

Bosna Savaşı'nın görünmeyen suçluları keskin nişancılar ve İtalya'da açılan soruşturma
Bosna Hersek'te 1992-1995'te yaşanan savaş sırasında başkent Saraybosna'da Sırp keskin nişancıların sivilleri hedef aldığına dair 2021 yılında bazı yeni görüntüler ortaya çıkmıştı. Söz konusu görüntüler, Bosnalılara geçmişin acılı günlerini hatırlatmıştı.

İtalyan yazar Ezio Gavazzeni, bazı İtalyanların "hafta sonu eğlencesi" olarak Sırp keskin nişancılara yüksek meblağlarda ödeme yaparak, Bosnalı sivillere ateş açmasına ilişkin adli makamlara Ocak ayında şikayette bulunmuş ve Milano Cumhuriyet Başsavcılığı ekim ayında kabul ederek, soruşturma başlatmıştı. Gavazzeni'nin şikayeti üzerine başlayan soruşturma, uluslararası çapta "hafta sonu keskin nişancı turu" ve "savaş turizmi" gibi başlıklarla yankı bulmuştu.

Saraybosna, 6 Nisan 1992'de saldırıya uğramıştı. Sırp birlikleri tarafından kuşatılan ve her gün bombalanan kentte 3,5 yıllık kuşatma boyunca 1601'i çocuk olmak üzere 11 bin 541 sivil hayatını kaybetmiş, kentteki tarihi ve kültürel eserler ve altyapı büyük zarar görmüştü. 

(T24 – 25.11.2025)