Avans yaşıyoruz!

Mert Özdağ

GÜNLÜK ‘EKONOMİ’ SOHBETLERİ… 

  •  -Duydun, Kooperatif’e birilerini alıyorlarmış gene, acaba başvuralım, yoksa?
  •  -Yok yahu sanmam bizi kim görür, boşuna umutlanma.
  •  - Özelde da nereye kadar be Mert, 3 guruşa cebelleşirik. Mesain belli değil, aldığın para desen benzine yetmez,  güya Avukat oldum, gavecilik yaparım, ofisi temizlerim, telefonlara bakarım. Nereye kadar. Bıktım usandım.
  •  -Doğru evet… İşimiz zor gerçekten… Ne desek boş ama bu kamuya alınacaklar şimdiden belli bence.
  •  -Yarın bizimkiler iktidar olursa gazara gene bizi gören olmaz, bilin bizimkiler ‘doğrucu’dur. Kaldık özel sektörün eline…                                                             

*  *  *

  • -Mert napan? Duyan, yahu ararım evi tamir edeyim, bilin düğün var bizim yaz sonu, her şey çok pahalı yahu! Bankadan aldığım kredi bitti, tek kuruş kalmadı, n’apacayık oğlum

  • - Evet, çok… Biz evlendiğimizde bu kadar değildi. Ama şimdi her şey çok para.

  •  -Yahu her şey bin TL, bin TL gider. Bin TL'den aşağı iş yapaman. Evin girişine bir balkon korkuluğu yaptırmak istedim, 2 bin TL dedi bana usta yahu, olacak iş değil. Evi boyatma 3 bin TL… Yeni bir şey alamayacayık böyle giderse, her şeyi boyayıp girecem eve. Napayım.

  •  -İşimiz zor, çok zor.

                                                                     *  *  *

  •  -Mert, nasıl gider?

  •  -İyi diyelim, iyi olalım. Sizde ne var ne yok.

  •  -N'olsun, aha Eylül geliyor, kara kara düşünürüm nasıl ödeyeceyik okulu.

  •  - Ya hem da nasıl, işimiz zor. N’apacaksınız bu sene peşin ödeyeceksiniz?

  • -Güya ay başına kadar 10 bin TL toparlamamız lazım, ondan bundan da peşin verelim, siz nasıl ödeyeceksiniz?

  • -Biz taksitle öderiz yine, nerde buldum o kadar parayı da peşin vereyim.

  •  -E yalnız okul parası ile da kalmaz ki! Okul hazırlığı, kıyafeti, çantası, ayakkabıları, şusu busu ile daha çok para lazım.

  • -İşimiz zor gerçekten, bu Eylül çok korkutur beni. Zaten yetmez para hiçbir şeye, bir da ekstradan sıkışırız. Zor işimiz gerçekten zor.

 

[Hayatımız avans, hayatımız kredi, hayatımız para, hayatımız ekonomi…]

 


BİR UYARI

Gündem!

Muhalefet etmeye müsait bir ortam var.
Hani, her yerden kokuşmuşluk haberleri geliyor.
Kamu kurumlarından…
Kamu bankalarından…
Devlet dairelerinden…
En önemlisi de Bakanlar Kurulu kararlarından…
Lakin sanki ‘gizli bir el’ tüm bunları örtercesine bir beceriye sahip.
Neredeyse hiçbiri gündemde kalamıyor.
Zaman zaman gündeme gelse de şıp diye bir çırpıda gündemden düşüyor bu konular…
Peki ne var şimdi gündemimizde?
İlahiyat Koleji ve kitapları var.
Çanakkale gezileri ve orada konuşulanlar var.
Cami sayısı var.
Elbette bunlar da önemli, bunları da konuşalım ama…
Bizler bunlarla uğraşır, zaman harcarken hükümet el altından yurttaşlık dağıtmaya, usulsüz icraatlar yapmaya devam ediyor.
UBP-DP hükümetinin yarattığı tahribat artık hem seçmen sayısına hem de toplum yapısına telafisi olmayacak boyutlara ulaştı.
Ve bir Allah’ın yetkili-etkili kulu da çıkıp demiyor ki: Ey hükümet bu toplumun nüfusunu değiştirdiğin yeter!
Vallahi de demiyor!


BİR GÖZLEM

Silahlarla yaşamak!

Sivil hayattaki ‘silahlanma’ telafisi olmayan yaralar açmaya başladı. Son birkaç yıldır yaşadıklarımıza bakın.
Sivil hayattaki binlerce silaha ek olarak subaylarda ve polislerde on binlerce silah daha var.
Bu kadar silahla bir arada yaşamak zorunda mıyız?
Askerleri, polisler bir yana bırakın, av tüfeklerine ne demeli?
Herkes avcı, her evde av tüfeği.
Kafası sıkan silaha sarılıyor!
Ne ala memleket…
Bu kötü gidişe dur demenin zamanı gelmedi mi?
Hatırlıyorum, biz askerken silahlarımızı alacağımızda silahlık önünde toplanır, imza ile silahı alır, imza ile silahı silahlığa teslim ederdik.
Silahla işimiz bittiğinde yerine koyar, silahlığın kapılarını da kilitler, anahtarı da sorumluya verirdik.
Sivil hayattaki silahlara da böyle bir düzenleme getirilemez mi?
Devletin bir “silahlığı” olsun, ava gidecek olan sabah sabah gitsin, imzasını atsın, silahını alsın.
Av bitince de gitsin silahını silahlığa koysun.
Tüfeğinin evde işi ne?
Diğer yandan polis ve subaylar da silahlarını sivil hayata kullanmasın, kışla dışına çıkaramasın.
Türkiye'nin doğusundaki ateşkes koşulları gibi bir ortamda yaşamıyoruz!
'Sıcak çatışma' ortamında değiliz.
Bu nedenle subaylarımızın her daim üzerilerinde silah taşımasına gerek yok.
Ne savaş var, ne de silahlık bir ortam…
Bu iş ancak böyle çözülür.
Av tüfekleri devlete teslim edilirse, subayların silahları kışla dışına çıkmazsa bu kayıpları yaşamayız diye düşünüyorum.
Biliyorum, sivil makamların bu konuda bir yetkisi bulunmuyor.
Ancak, tüm bu olanlardan askeri yetkililer de hoşnut değildir elbet…
Sivil hayattaki silahlanmanın neden olduğu dertleri azamiye indirmek yetkililerin elindedir.
En fazla da askeri makamların.
Yeter ki biraz cesaretle adımlar atabilelim, yeter ki ‘sorunun özüne’ inebilelim.
Bu kadar silahla bir arada yaşamak bize ağır bedeller ödetiyor.
Fazlasını ödememek için ciddi adım şart…
Gerisi fasa fiso.


GÜLSEM Mİ, AĞLASAM MI?

Bir Çin atasözü: Mesai!

Bir devlet dairesinde yapmam gereken bir işlem var. Daireden aradım “Bugün gelecektiniz, gelmediniz. İşleminizi artık Cuma günü yapabileceğiz.” E dedim “Hemen geleyim, daha mesai bitmedi” -“Yok beyefendi, müdürümüz ayrıldı, içeride değil. Gelseniz de imza için Cuma’yı beklemek lazım. Cuma gelin. Eğer Cuma da gelemezseniz, Bayram’dan sonraya kalır”… E Pazartesi var, Salı var. Cuma’dan sonra Bayram’a daha iki gün mesai var. “Pazartesi, Salı içerde birini zor bulursunuz beyefendiiiii


 

KULİS:

Türkiye eski AB Bakanı Egemen Bağış bir süredir Kıbrıs’ta… Hükümete yakın kaynaklardan alınan bilgiye göre Egemen Bağış, Ata Atun’un kuruluşunda yer aldığı İskele’de kurulması planlanan Aydın Üniversitesi’nin başına getirilecek… Ve son iddia daha bomba: “Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaş da yapılacak…” İzleyeceğiz!