Asıl suçlu 31’e düşkünlüğümüz!

Serhat İncirli

Bir sakallı yobazı izledim, “Allah’la konuştum, deprem Manisa’ya gelecekti ama Doğu’ya aldırdım” diye anlatıyordu…
E güldüm!

-*-*-

Bu sanal alem de bir başka alem vallahi; öteki bir sakallı hocayı dinledim; “Peygamber efendimiz, saç ektirmeyi günah sayıyordu ve yasakladı” dedi…
O zamaaaaan?
Saç ektirme!
E hem güldüm, hem adama acıdım!

-*-*-

Sonra, TC Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, “evlat edinilenle evlenilebilir” anlamı çıkan “bayağı sapık” seviyeye çekilebilecek açıklaması ortaya çıktı.
“Yok canım, öyle demediydik…” dendi ama sosyal medya yandı neredeyse!
Gülemedim, üzüldüm, acıdım, tiksindim!

-*-*-

Derken, “bir bilim adamı”nı izledim…
Evet bilim adamı…
Türkiye uzay bilmem nesi ajansının başkanı…
Dedi ki, “… Titanyum alaşımlı 10 metre çubukları uzaydan dünyaya istediği hedefe gönderebilen savaşçı uydular var! Bu çubuklar yerin 5 kilometre derinliğine nüfuz ederek 7-8 şiddetinde deprem yaratıyor. Bunları tespit etmek de mümkün değil”…
Evet bu kişi bir “bilim” insanı!
O’na acıyamam ama O’nu dinleyip inanan on binlerce insan geldi aklıma bir anda…
Titredim!
“Dötünün kıli olayim” ifadesini hatırladım nedense!
Nasıl olunuyorsa tabii ki!
Mecaz canım, mecaz!
Kinaye veya!

-*-*-

Uzaydan titanyum alaşımlı çubuk fırlatıyorlar; bu çubuk geliyor, toprağı, yeri deliyor, kayaları kırıyor falan ve 5 bin metre derine inip 7 – 8 şiddetinde deprem yaratıyor!
Allah rahmet eylesin ama Cüneyt Arkın hiçbir filminde bunu düşünmemiş!
Hatta, sanırım Dünya’da hiçbir bilim kurgu fantazistinin dahi aklına gelmemiş!
Deli desem değil, zoli desem değil!
Uzay ajansı başkanı adam!
Cem Yılmaz kardeş, lütfen sen bir ilgilen; GORA’dan mıdır, nedir?

-*-*-

Derken, bizden bir abi çıktı ve özetle dedi ki, “… deprem bölgesindeki molozları denize dökelim… Bir ada yaratalım… Bu ada daha sonra Türkiye ile Kıbrıs arasında yapılacak köprü için kullanılsın…”
Nasıl fikir ama?
Denize moloz dökecek ve ada yaratacak!

-*-*-

“Abi nasıl yapacaksın?” diye sorsan, sabaha kadar anlatabilir de!
Biliyor ki konuşuyor!
Takip ediyorum, efsane bilgiler veriyor, özellikle “tarih bilimi” ile alakalı…
Bu hafriyattan ada fikrini savunurken “Çin yaptı, biz niye yapmayalım?” diye soruyor…
“Fikir sahibi olursan, küfür sahibi de olursun” diye ekliyor…

-*-*-

Bir çok kişi de, “neden olmasın, bizim olan Ada’yı Türkiye ile bağlamış oluruz” falan diye yanıtlar veriyor.
Akabinde, denizde 30 metre, 53 metre derinlikte yerler işaret ediliyor ve “aha buraya yapılabilir” deniyor…
Karpaz açıkları, Türkiye’den 30 kilometre açığa falan…
Hatta bir hastane başhekimimiz, abimizin “hafriyatı döküp denizde ada yapalım” önerisine, “mantıklı” diye yorum yapıyor!

-*-*-

Olur mu?
Bir anda kafam karışıyor!
Çünkü bu fikri savunan kişi, bu öneriyi yapan şahıs, KKTC Cumhurbaşkanlığı Ekonomi ve Doğal Kaynaklar Komitesi üyesi…
Ciddi biri gibi duruyor fotoğrafta!
Top sakallı bir fotoğrafı davar!
Yani bilim insanı görüntüsü hakim!

-*-*-

Sağa soruyorum, sola soruyorum, Çin’in yaptıklarına bakıyorum…
Hatta Türkiye de İstanbul’da bir yerde denizi doldurmuş ama kıyıda…
Güney Kıbrıs da Limasol’a resmen toprak kazandırmış ama yine kıyıda…

-*-*-

Yer yer derinliği en az bin metre – hatta daha fazla olan Doğu Akdeniz’e hafriyatı “kamyon kamyon” ya da “gemi gemi” dökerseniz, denizi kirletmekten başka hiçbir şey yapamazsınız… 
Kıyılara dökmek “olur” da, denizin ortasına dökmek “delilik” bile değil!
Dağılır o toz toprak!

-*-*-

Usanmadım, konulara hakim, oşinografi, deniz bilimleri, petrol aramacılığı falan işlerinde uzman bir büyüğümüze “ada yapalım” meselesiyle alakalı bir soru sordum, “… öneriye ben de rastladım, iyi niyetle okudum ama imkansız tabii ki, öyle bir şey olmaz, deniz çooook büyük canım, hafriyat sadece kirlilik yapar, 300 metre, 500 metre, bin metre derinlik bir yana, akıntısı var, hareketleri var, dalgası var, o hafriyat Cebelitarık’a kadar giderrrrr” diye bitirdi ve ekledi, “lütfen adımı yazma, Ersin bey yanlış anlamasın!”…
Bir şey demedim ama düşündüm, “Ersin bey yani cumhurbaşkanımız neden yanlış anlayacak ki!”. Neyi anladı ki?
Neyse!

-*-*-

Son günlerde, Türkiye’nin de ülkemizin de çok değerli bilim insanları olduğunu deprem nedeniyle yapılan yayınlarda izledik, dinledik…
Gurur duyduk, ders aldık, öğrendik…

-*-*-

Ama yine de sanal alemde bu alemcileri izlemek, Allah’la konuşanları, evlatlıkla evlenilebileceği fetvası veren sapıkları, denizin derinliklerine hafriyat atıp ada yapılmasını önerip buna “fikir” diyenleri, 10 metrelik titanyum mızrak atan uzay araçlarını anlatanları “izlemek” de kötü bir şey değil!
Netflix’i kapatmayı düşünüyorum, boşuna para veriyoruz, bunlar hep Netflix!
Ve hepsi “okumuş”, hepsi “dahi”; üstelik de bedavaya konuşuyorlar!

-*-*-

Bu arada benim de bir fikrim var!
Yer Bilimleri Mühendisleri Odası Başkanı Oğuz Vadilili’ye de soracağım; “… Hocam, Kuzey Kıbrıs’ı “Atilla Hattı’ndan kessek, altını da oysak, dev dubaların üzerine yerleştirsek, Doğu’dan ve Batı’dan iki ip bağlayıp, 40 mil uzaklıktaki Türkiye’ye doğru çekemez miyiz?”
Sonra gelir aynı işlemi Erenköy için de yaparız, o da kalmasın sakın!
Ayrı bir cepçik ya!

-*-*-

Fiilen zaten bağlıyız, hukuken bağlamak imkansız olabilir ama bunu başarırsak, Güney’den tamamen ayrılmış ve Anavatanımızla tamamen birleşmiş olacağız!
Neden olmasın?
Ersin bey ilk seçimde bunu seçim propagandası şeklinde önümüze koyar mısınız?
Yoksa aday yapılmayacak mısınız?
Kim, Tahsin abi ya da Ünal abi mi?

-*-*-

“Yersin sen onları Ersin!”…
Bak sana slogan da buldum, neyse!

-*-*-

Bence, her konuda “kesin yapacağız, halledeceğiz” açıklamalarının büyük üstadı Erhan Arıklı çok yakında bu fikrimi çalacak ve “tarihi olarak Anadolu’nun olan en azından Kıbrıs’ın yarısını, coğrafi olarak da Anadolu’ya bağlamak için çalışmalar başlatılmıştır” diyecek! Şimdiden uyarayım, derse sakın şaşmayın!

-*-*-

Haaa bunun için tarih de verebilirler!
31 Şubat 2025!
Şubat 28 gün müydü?
Heyt be, denizin ortasına ada yapan bir millet, 28 günlük gariban Şubat’a, 3 gün mü ekleyemeyecek?
Üstelik yukarıda yazdıklarımdan da gayet iyi anlayabileceğimiz gibi, biz 31’e alışık bir ırkın ahfadıyız!

-*-*-

Yazı uzadı ama olsun; bu arada belirtelim; KKTC’nin 26 olan dış temsilcilik sayısı bile 31’e çıkarılıyormuş!
Amma düşkünmüşüz bu rakama ya hu!

-*-*-

Not: İçinde Cem Yılmaz’ın adı geçiyor diye, bu yazının “mizah” olduğu yargısına varmayın… En az Allah’la konuşup depremi Doğu’ya kaydırdığını iddia eden Manisalı sakallı abim kadar ciddiyim!
Bu arada sorma gereği duyuyorum, hakikatten, Türkiye’nin, Kıbrıs’ı, kendine doğru çekip bağlayacak gücü yok mu? Ama Şubat’a 31 çektirebiliriz değil mi? Dilim çok mu pis? Kardeşim, evlatlıkla sevişin diyor adamlaaaaar! Pislik arıyorsanız benim fakir dilimde değil, onların olmayan beyinlerinde arayın lütfen!

Ülkede neredeyse tüm çam ormanları çam kese böceği tehdidi altında... Ağaçların tamamı kuruyabilir... Ama devletin bu böcekle mücadele edecek 20 milyon TL’si yok! Ne var? Saray külliyesi için 5,5 milyar TL var! Utanmıyorsunuz değil mi? Utanmayın canım, utanmayın...