Arif Hoca…

Bazı insanları anlatmak zordur. Bilmece gibi olduklarından değil. Alışılmışın dışında, dolu dolu olduklarından. Anlattıkları her şey ile aklınız karıştığından... Her düşüncesiyle sizi şaşırttığından... Konuyu çok iyi bildiğinizi zannederken söyledikleriyl

 

 

Bazı insanları anlatmak zordur. Bilmece gibi olduklarından değil. Alışılmışın dışında, dolu dolu olduklarından. Anlattıkları her şey ile aklınız karıştığından... Her düşüncesiyle sizi şaşırttığından... Konuyu çok iyi bildiğinizi zannederken söyledikleriyle size “Ben hiç bu yönüyle düşünmemiştim” dedirttiklerinden...

Arif Hoca böyle biriydi işte.

***

Son buluşmamızda merhabalaşma sonrasında “Nasılsın Hoca ?” diye sormuştum. Elini boğazına götürmüş “Bundan yukarısı tamam. Bundan aşağısı berbat” deyip gülmüştü. Sonra,  “Boşveeer..Otur, otur” dedi. Oturdum. “Sen napıyorsun ? Nasılsın ? Nerdesin ? Müziğini izliyoruz ama onun dışında neler yapıyorsun ?” diye sordu.

Kısa cevaplar verecektim güya. “BRT’den ayrıldıktan sonra....” dedim, araya girerek BRT ile ilgili hiç duymadığım, hiç bilmediğim şeyler anlattı... “Kıbrıs Medya’ya geçtikten sonra....” dedim, araya girdi, Asil Nadir’le ilgili hiç bilmediğim bir sürü şey anlattı.... “Oradan da ayrıldım, şimdi şunu, şunu, şunu yapıyorum...” dedim, yine aralara girişler yaptı, bir sürü bilmediğim şeyler anlattı...

Daha politika konusu açılmamıştı bile. İçimden “Çook uzun bir gece olacak belli...” derken, ilişkimi bildiğinden, Raif’i anlatmaya başladı. ‘Kurucu Meclis’ üyelikleri sırasındaki anılarını, daha sonraki buluşmalarındaki tartışmalarını, bazı konulardaki işbirliklerini, Raif’in SDP’yi kuruşunun öyküsünü, babasıyla olan ilişkilerini....Anlattı da anlattı....

“Lütfen yaz” dedim...”Yazdım da yazacağım da” dedi.

Her zamanki gibi dopdoluydu. Bildiklerini, görüşlerini, düşüncelerini paylaşmaktan da büyük haz duyuyordu.  Belli ki söz aralarında benden kaptıklarını da kafasının bir köşesine, bir bilgisayar gibi yerleştiriyordu.

Fırsatını yakaladım. Ona TMT yılları, Beşparmak dağlarındaki Mücahitlik, komutanlık yılları ile ilgili sorular sıraladım. İtiraf etmeliyim ki, Arif Hoca’nın hayatı ile ilgili en çok merak ettiğim bölümlerdi bunlar. Nasıl olur da yıllarca Mücahitlik hatta komutanlık yapmış birisi, sonradan ülkenin en sivri dili, en büyük muhalifi oluvermiş, vatan hainliğinden tutun, en azılı komünistliğe kadar yakıştırmalara hedef olmuştu....

Çok şey anlattı...”Lütfen yaz” dedim. “Yazarım ve yazacağım da” dedi.

Rauf Denktaş’la olan düşüncelerini, ilişkilerini anlattı... Mahkeme koridorlarını, iddiaları, savunmaları anlattı... Sendikacılığını anlattı...Annan Planı dönemini , ‘Annan Planı Oyunu’nu anlattı. Herkesin bu oyundaki rolünü anlattı...

Anlattııııı, anlatııı....

“Lütfen yaz” dedim. “Yazdım da yazacağım da” dedi.

Daha anlatacak çok şeyi vardı. Sadece bana değil ama.... Çok sevdiği, bir parçası olduğu, bundan da gurur duyduğu Kıbrıs’ına... Rum’una da  Türk’üne de...

***

Kafasındakilerin ne kadarını yazdı, ne kadarını yazamadı bilemiyorum.

Yazdıklarından ve anlattıklarından kim, ne kadarını anladı, ne anladı ? Onu da bilemiyorum.

Arif Hoca artık yok. Arif Hoca gibi, çook şeyler bilen ama anlatmak cesaretini gösteremeyenler de çok. Her biri teker teker bu dünyadan göç edip gitmekte. Sırlarla birlikte...Hala hayatta olup da hala susanlar arasında bir veya birkaç Arif Hoca daha çıkar mı ? Çok kuşkuluyum....

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri