Aredyu’dan bulunmayan tek “kayıp”: Niyazi Cemal’ın öyküsü…2

Sevgül Uludağ

Necati Niyazi Reynar, 1963’te Aredyu’dan “kayıp” edilmiş babası Niyazi Cemal’ı anlatıyor…

 

 “Kayıp” Necati Niyazi Reynar’la ve Aredyulu “kayıp” yakını Mehmedali Göçer’le, Niyazi Cemal’ın Aredyu’dan “kayıp” edilişine ilişkin röportajımızın devamı şöyle:

SORU: Yani Aredyu’daki malları…
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
58’de köyden ayrılıp da 1960’ta dönmeyen Aredyulu Kıbrıslıtürkler, mallarını satmak istedi. Kooperatif Merkez Bankası, kredi verdi köylüye, isteyen satın alsın diye. Dönmeyen beş-altı aile vardı, onların mallarını da Kıbrıslıtürkler alsın diye, Kooperatif Merkez Bankası kredi verdiydi…

SORU: Yani Cumhuriyet kurulduğu halde, gidip birlikte yaşamayı denemeyiniz, göçmen olarak kalınız dendi… Bu yeni bir şey benim için… İlk defa duyarım…
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Mal satmak için Kıbrılsırumlar’a, özel izin çıkaracaktın…

Mesela ben 1974’te evleneceğimde, Gligora diye bir köy mevkisi vardı Aredyu’da… Bir tarla vardı. Ona izin verdiydi Denktaş, sattı Rum’a babam ve evlendirdi bizi…
MEHMEDALİ GÖÇER: Aynı şekilde amcam da kızını evlendirikana, izin aldı Kıbrıslıtürk yönetiminden ve Rum’a sattıydı ve evlendirdiydi kızını. Çünkü sen kendi malını satamazdın. İzin almadan satamazdın!
NECATİ NİYAZİ REYNAR: Kıbrıslırumlar’a mal satmak için, Kıbrıslıtürk yönetiminden özel izin alman gerekirdi, malını satamazdın izin yoksa!

SORU: Sen zaten devletten kaçtıydın! 63’te sen kaçtıydın devletten! Onun için zaten o malın üstünde, Kıbrıslıtürk yönetiminin söz hakkı yoğudu! Yani kısacası, kendi malına bile mal dedirtmediler sana! Kendileri idare edecekti senin malını da!
MEHMEDALİ GÖÇER
: Bir gün, Göçmenköy’e geldilerdi bunlar. “Türk’ten Türk’e kampanyası”nı başlattılardı. Ve o zamanlar bir savcı vardı, şimdi emekli oldu. O geldi işte dedi, “Türk’ten Türk’e kampanyası falan vardır” dedi.

Ben da o zaman dedim kendine, “Nasıl Türk’ten Türk’e kampanyasıdır bu? Siz Türkler’in malını izin verirsiniz da Rumlar’a satılır… Nasıl Türk’ten Türk’e kampanyası?”

“Kimdir?” dedi. Dedim “İşte bu…Amcama izin verdiler, Rum’a sattı malını… Nasıl siz gelirsiniz burada, Türk’ten Türk’e kampanyası propagandası yaparsınız?”

Lefkoşa Türk Belediyesi’nde avukatıdı bu adam, sonra savcıydı, o geldi konuştuydu…

Tabii bizim köylüler çok ezildi… Korkutarak şey ettiler… Ses çıkarmadılar bizim köylüler da hiç…

SORU: Babanızı kaybettikten sonra neler yaşadınız siz?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
13 yaşındaydım. Halamın yanında kalırdım… Ortaokula giderdim. Sonra liseye, Haydarpaşa’ya gittim. Haydarpaşa’ya gittiğimizde 16 yaşındaydık… Askere gidebilirdik, askere gittik. Üç yıl askerlik ettim. 1966’dan 1969’a kadar askerlik yaptım. 22nci bölükte yaptım askerliğimi. 1969’da gittim Türkiye’ye, üniversiteye…

SORU: Ne tür ekonomik sıkıntılar yaşıyordunuz bu yıllarda?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Ekonomik sıkıntı çok vardı… Her gün sabahtan kalkardım ortaokula giderken, her gün sabah Halkın Sesi ve Bozkurt gazetelerini alırdım, o zaman iki gazete vardı. Sabahtan saat 5’te, 6’da giderdik alırdık gazeteleri, bisikletle dağıtırdık. Müşterilerimiz vardı, kapının altından atardık kendilerine. Harçlığımızı böyle çıkarırdık, 13 yaşından sonra.
Askere gittikten sonra da küçük bir maaşçık verdilerdi, bir da yerdik içerdik askeri bölükte… Orada yatır kalkardık. Masrafımız yoğudu.
Okula giderdik, okuldan gelirdik, nöbete girerdik.
Üniversite döneminde çalıştım… Gelirdim, burada yazın, Rum tarafında çalışırdım. Türk tarafında çalışırdım. Yapıcılık, usta yanlarına giderdim.
Türkiye’de okurken, kot pantolon, sigara götürürdük, ben en çok kristal götürürdüm. Filmler vardı, özel müşterilerim vardı, onlara götürdüm Türkiye’de…
Her sene Alay değişirdi, subaylarla anlaşırdım, onların bir sandık ebatları vardı, diyelim ki iki metreye bir metre veya bir metreye bir metre sandık götürebilirlerdi. Anlaşırdık subayla, sandığa bizim götürmek istediğimiz eşyaları da doldururduk, mesela kristal veya başka bir şey… Bu şekilde üniversitede okurken, harçlığımızı çıkarmaya çalışırdık. İki karton sigara götürürdük mesela, uçak bileti çıkardı. Beş liraydı uçak bileti…

SORU: Siz Türkiye’deyken burada kardeşleriniz, aileniz ne yapardı?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Benim kardeşim Caner da asker idi. Mücahit yani… Küçük bir maaş alırdı… Annemin da bir maaşçığı vardı. İaşe yardımı da verirlerdi. Sonra biz kendimizi kurtardık.

SORU: Ne okuduydunuz?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Ticari İlimler okuduydum Adana’da…

SORU: Sonra naptınız?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Dönünca bir sene aşağı yukarı boş kaldık, hadiseler çıktı, 1974 olayları çıktı… Askerdik gene burada, birlikteydik burada Dereboyu’nda… Dereboyu’ndaydık…

SORU: İbrahim Latif’i hatırlarsınız?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Evet, hatırlarım. Benim esas birliğim 22nci bölüktü, ben askerliğimi orada yaptıydım ama… Arasta’daydı bu. Ergün Digidak’ın bölüğü… “Digidak” derdi kendine.
Şimdi, 1974’te ben evlendiydim, 14 Temmuz 1974’te! Bu bizim evlenme günümüzdür!
14’ünde evlendik, 15’inde darbe oldu sabahleyin, akşama da mevziye gittim! En yakın birlik buradaydı, hemen oraya gönderdiler…

SORU: Go desinler, evlendiniz!
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Evlendik! Eşimin adı Naciye… Tekin Birinci kardeşlerde işlerdi o… İkinci harekattan sonra da, münhal açıldıydı Maliye’de, müracaat ettim, o zaman aldılar bizi, Mağusa gümrüğüne gittim, orada gümrük memuru olarak çalışmaya başladıydım.

SORU: Mağusa’da kalırdınız yoksa gider gelirdiniz Lefkoşa’ya?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Evlendiğimde burada Lefkoşa’da kalırdım, Toros’un apartmanında… Sonra tayin alınca gittim Mağusa’ya, hala daha Mağusa’da oturuyorum… Çalıştım gümrükte işte, 2000’de de ayrıldım, emekli oldum.

SORU: Anneniz herhalde beklerdi, geri dönecek diye?
NECATİ NİYAZİ REYNAR
: Hep beklerdi, son zamanlarına kadar elbiselerini hala daha saklardı…

SORU: Hiç ümidi kesmedi yani…
NECATİ NİYAZİ REYNAR
: Kesmedi ama 74’ten sonra başladılar desinler öldü falan, kimisi derdi “Götürdüler kendini Yunanistan’a”…

SORU: Hiç duydunuz mu ne oldu? Herhangi bir dedikodu, nereye gömüldü, ne oldu diye… Yok Yunanistan munanistan da, daha somut bir şey duydunuz mu hiç?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Duymadık işte, duyamadık onu. Hatta POLITIS gazetesinde bir şey çıktıydı, Aredyu’dan üç Kıbrıslıtürk’ün “kayıp” olması falan diye… Orada okudum ben… Aldıklarındaymış kendisini köyde, mezarlığın karşısında vurmuşlar. Mezarlığın yanında diye…

SORU: Mihalis Theodoru’nun yazısıydı o… Şimdi onu Kayıplar Komitesi’ne aldılar işte… Yani Aredyu’nun mezarlığının karşısında gömülüdür gibi bir izlenim edindiniz o yazıdan?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Zannetmem… Götürdüler, başka yere gömdüler?

SORU: Kıbrıslıtürk mezarlığı mıydı o?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Evet… Hiç duyamadık, öğrenemedik bir şey…

SORU: Babanızı düşündüğünüzde ne hissedersiniz?
NECATİ NİYAZİ REYNAR: Acı hissederim ama yani unuttuk da yani… 60 sene geçti üstünden…

SORU: Yazalım bakalım, tek bulunmayan odur çünkü Aredyu’dan – diğer “kayıplar”ını bulduk Aredyu’nun, okurlarımızın yardımlarıyla çünkü…
NECATİ NİYAZİ REYNAR: Aynı şahıslardır alan kendilerini…
MEHMEDALİ GÖÇER: Benim o günlerde rahmetlik annemden duyduğum komşusu rahmetlik Halil Dayı’nın bir av tüfeği varıdı…
NECATİ NİYAZİ REYNAR: İki tane da bizde varıdı av tüfeği… Bir tanesi amcamındı…
MEHMEDALİ GÖÇER: Halil Dayı’nın da tüfeğini almış… Çünkü Halil Dayı da köyde yoğudu o günlerde…

SORU: Etti üç av tüfeği…
MEHMEDALİ GÖÇER:
Halil Dayı köyde yoğudu diye, onun tüfeğini da aldıydı evden… Yoksa bir artniyeti yoğudu… Onlar köyde kalmazlardı…
NECATİ NİYAZİ REYNAR: Ava gelirlerdi haftasonu da bıraktılar babamın evde tüfekleri… Da haftasonu gelirlerdi ava…

SORU: Kıbrıslırum polisi da bunu gerekçe yaptı ki alsın kendini ve “kayıp” etsin…
NECATİ NİYAZİ REYNAR: Tüfekleri
daha önce aldılardı… Tüfeğin biri babamındı… Biri da amcam Hasan’ın tüfeği idi. Amcam Hasan, Lefkoşa’da kalırdı, av zamanı köye avlanmaya gelirdi. Tüfeği bizdeydi, av zamanıydı zaten o zaman… Pazar günü gelirdi köye, avlanmaya… Bir da Halil Dayı’nın tüfeği bizdeydi. O da Lefkoşa’da kalırdı, dönmediydi köye… 1958’de köyden kaçtıydı ve 1960’ta dönmediydi köye… Onun tüfeği da bizdeydi. Üç av tüfeği vardı yani bizde. Av zamanı olmayaydı, o tüfekler bizde olmazdı yani.. Av zamanıydı diye bu tüfekler bizdeydi.
MEHMEDALİ GÖÇER: Onlar da götürüp getirmesinler diye, Niyazi Bey’in evinde bıraktıydılar av tüfeklerini.

SORU: Tüfekler üstünde durdum çünkü mesela Mustafa İzzet Zorba vardı Yeşilköy’de (Ayandroniko’da) Karpaz’da – “kayıp”tır o da… Onun da kamyonu vardı ve ona “Teşkilat” özel bölme yaptırttıydı kamyonuna, silah kaçırsın diye… Onun için ayrıntılı sorarım size bunları…
MEHMEDALİ GÖÇER
: Öyle değilidi. Bunlar, köylünün malıydı, bu av tüfekleri. Av nedeniyle Niyazi Bey’in evinde dururlardı.

SORU: Onun dışında “Teşkilat”, “Onu yap, bunu yap” diyebilirdi ve Kıbrıslırumlar bundan haberdar olabilirdi – çünkü bilirlerdi herşeyi…
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Yani öyle “Teşkilat” silahı yoğudu köyde, ben görmedim öyle bir şey…

SORU: Evet ancak bunlar “mobil” idi, “seyyar” idiler. Deyebilirlerdi kendine “Git filan yerden al silah ve falan yere teslim et” – kastettiğim budur… “Al bunu, kuriye olarak taşı…” – Çok kullanırlardı bu insanları ve bir kısmı da, bu Kıbrıslırumlar tarafından bilindiği için bu süreçte “kayıp” edildilerdi… Kastettiğim, anlamaya çalıştığım budur… “Yok” deyemezdi kimse bunlara, zaten neçin “yok” desindi… Yaparlardı bu işleri… Öyle inanırlardı… Öyle gerek görürlerdi çünkü…
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
“Teşkilat”ta olabilirdi ama bilemeyik yani… Bu konuda bir bilgimiz yok…Öyle bir şey duymadık, görmedim ben…

SORU: Kıbrıslırumlar ne zaman aldılardı bu av tüfeklerini?
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Birkaç gün evvel aldılardı…

SORU: Geldiler, yokladılar evleri yoksa?
MEHMEDALİ GÖÇER: Yok, istedilerdi versinler, herkes da verdiydi yani…

SORU: Önce tüfekleri topladılar, sonra da insanları topladılar…
NECATİ NİYAZİ REYNAR:
Evet, evet… Direnç olmasın diye…

SORU: Bu da gösterir ki, planlıydı…
MEHMEDALİ GÖÇER: Muhakkak planlıydı… Ben o gün köyde yoktum ama annem daha sonra söyledi bana, o gün Niyazi dayı demiş ki “Beni öldürecekler, onun için hellalaşalım da kaçalım” demiş… Karısından o şekilde ayrılmış… Yani bunu bilmem siz duyduysanız ama annem bunu söylerdi bana… Yani ilk onu aldılardı köyden. Ve ben şüphelenirim yani, yakın bir kuyuya attılar onu da… Bizimkileri attıkları gibi…

 

DEVAM EDECEK