“Antagonistik tolerans ve hoşgörü…” 2

Sevgül Uludağ

 

Mete HATAY

Bu tip olayları sıralayıp gidebiliriz. Milliyetçiliğin güdümündeki bu Sıfır tolerans anlayışı 1963 yılında onlarca dini mekanın yok edilmesine neden olacaktı. 1974 yılından sonra ise Kıbrıs’ın iki tarafında da tolere edilecek kimse bile kalmamıştı. Rumlar güneye kaçmış, Türkler ise Kuzeye göç etmiş veya sığınmıştı. İki bölgede de “Öteki’ne” ait birçok mabet öksüz bırakılmış veya yıkılmıştı. Güney’de bazı camiler yıktırılıp park yerine dönüştürülmüş, kuzeyde ise birçok kilise camiye çevrilmiş veya ahır gibi başka maksatlar için kullanıma sokulmuştu. İki taraftaki mezarlıkların durumuna ise değinmek bile istemiyorum.

Kuzey’de, turistik pazarlama için kullanılan, örneğin Apostolos Andreas gibi yerlere bir şekilde tahammül edilirken, ibadete açık bırakılmış kilise sayısı yok denecek kadar azdır. Aynı şekilde, güneyde, şehirlerde yaşayan yabancı Müslümanların kontrollerine verilmiş yedi tane cami ve eski eserlerin sorumluluğunda bulunan ve müze saatlerinde açık tutulan turistik Hala Sultan gibi birkaç yer haricinde, ibadete açık cami kalmamıştır (son yıllarda Şakir Alemdar adlı bir Nakşibendi gönüllüsü gerek Bayraktar Camiini, gerekse Hala Sultan tekkesini dini ibadete açmıştır).

Son üç yıldır Başpiskopos ve Müftü arasında sürdürülmeye çalışılan dinler arası diyalog faaliyetleriyle iki bölgedeki bazı kilise veya camilerin tamiratına veya yeniden ibadete açılmasına olanak sağlanmıştır. İki toplumlu kültürel miras komitesi de son zamanlarda daha bir aktif hale gelmiş ve birçok tarihi yapı elden geçmeye başlamıştır. Bunlar umut veren çalışmalardır.

Uzun yıllar ortama hükmeden sıfır tolerans anlayışından sonra atılmış buna benzer adımlar, Mağusa İnisiyatifi gibi sivil toplum örgütlerini de harekete geçirmiş ve onların çabalarıyla geçen hafta Mağusa’daki bir kilisede 57 yıl aradan sonra yeniden bir Paskalya töreni düzenlenmiştir. Bu törene birçok Mağusa göçmeni Rum’un yanında, bazı Kıbrıslı Türk aktivist ve siyasetçileri de katılmıştır. Törenin yıldızı ise Kıbrıs Müftülüğü tarafından görevlendirilen Müftü yardımcısı Fuat Tosun’du. Törende muhteşem bir misafirperverlik sergileyen Fuat hoca, mükemmel Rumcasıyla, tüm misafirlerin gönlünü fethetmeyi becermiştir.

Yalnız, bu tür adımları atarken ve belli bir sembolik açılım yaparken, doğrudur uzun yıllardır adeta bir kabus gibi üzerimize çökmüş olan bu Sıfır Tolerans anlayışını ortadan kaldırıyoruz ama bunun yerine lütfen, tahammül veya istenmeden katlanma anlamına gelen antagonistik bir tolerans anlayışını koymayalım. Başka bir değişle, “Ötekine” göstereceğimiz hoşgörüyü, herhangi bir karşılık beklemeden göstererek, onları tanımaya çalışarak, farklılıklarını ifade etmelerini teşvik ederek, gerçek anlamda bir demokratik çoğulcu kültüre ulaşabileceğimize inanıyorum.

Olayı düzenleyen Mağusa İnisiyatifi bu tür hoşgörüyü içten bir şekilde göstermiştir, fakat son günlerde basında çıkan bazı açıklamalardan da görüleceği gibi, iyi niyetli olduklarından emin olduğum bazı siyasi çevreler bu olayı farklı bir şekilde sunmaya çalışmaktadırlar. Bu da siyasi partiler açısından normaldir. Yalnız, benim naçizane ricam; bu önemli olayın hiyerarşik ve ucuz bir “halkla ilişkiler” kampanyasına kurban edilmemesidir.

Yani, bir ayine utangaç bir şekilde izin veya destek vermekle çoğulcu demokrasinin gereğini uygulama yolunda sadece küçük bir adım atılmıştır. Gerçek ve çağdaş anlamda çoğulcu ve hoşgörü kültürüne ulaşmak için yapılacak daha birçok şey vardır. Şöyle bir etrafımıza baktığımız taktirde yüzlerce yıkılmış veya yıkılmaya terk edilmiş Hristiyan mabediyle karşılaşırız. Bunun yanında kapsamlı çözüme için rehine tutulan tellerle çevrilmiş koskoca bir hayalet  kenti de unutmamamız lazımdır.

Tolerans sahibiyiz dediğimiz anda ne kadar az bir toleransa sahip olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Tolerans siyasi malzeme yapılmadığı ve herhangi bir mütekabiliyet ilişkisine sokulmadığı zaman hoşgörüye dönüşür. Aksi takdirde antagonistik bir tolerans anlayışı olarak algılanmaya mahkûmdur.

Bu ayin, iktidarın veya onların deyimiyle Kıbrıslı Türklerin ne kadar tolerans sahibi olduğunu değil, inançlı ve hoşgörü sahibi bazı Mağusalıların olağanüstü bir çaba göstererek, her şeye rağmen hoşgörü kültürünü ve anlayışını yaymak adına bir şeyler yapılabileceğini göstermesi açısından önemlidir. Bunu başka türlü okumak, kendi kendimizi kandırmaya yarar ve kimseye bir faydası olmaz.
 

(Gazete 360 – Mete HATAY – 23.4.2014)