-Anne-

Hakkı Yücel

[Ey İnsanoğlu] Allah’la beraber bir başka Tanrı

edinme ki kendini kınanmış ve bir başına bırakıl-

mış bulmayasın; çünkü Rabbin, başkasına değil,

yalnızca O’na kulluk etmenizi ve

ana-babaya iyi davranmanızı buyurmuştur.

 Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında

kocarsa, onlara sakın “öf” demeyesin; onları azar-

lamayasın; onlara saygılı, yüceltici sözler söyleyesin

ve onlara alçak gönüllüce acıyıp esirgeyerek kol

kanat geresin, ve

“Ey Rabbim” diyesin, “onların beni küçükken sevgi

ve şefkatle besleyip büyüttükleri gibi, Sen de onlara

merhamet eyle.”

(Isra Suresi)

   

Eğer sadece ‘şimdi’nin egemenliğinin hüküm sürdüğü ‘an’lar kadar var olduğumuz zamanlar içinde ömür geçiriyor ve sadece o ‘an’ların beyhude kavgaları içinde tükeniyorsak, geçmiş de anlamını yitiriyor, gelecek de..

Çünkü yaşadığımız ‘şimdi’ birazdan yüz yüze geleceğimiz ve hepimiz için kaçınılmaz olan ‘son’un başlangıcıdır ve eğer şu an var oluyorsak, bu sadece ‘şimdi’de yaşıyor olduğumuzdan değil, aslında orada düğümlenen bütün bir geçmişe sahip olduğumuzdandır. Bu yüzden ‘şimdi’, aynı zamanda ve önce geçmiştir..

Öyledir, çünkü tekrarı bir kez daha asla mümkün olmasa da, hafızamızda biriken ve hatırlandıkça yeniden başa sararak imkansızı mümkün kılan bir süreç halinde kendi içimizde yaşadığımız o geçmiş sayesinde düğümler çözülür ve hem ‘şimdi’ye dair her şey ‘an’ın geçici ve yanıltıcı baskısından kurtulur ve hem de ‘an’lara bölünen zamanın parçalanmışlığı, var oluşumuza anlamlar katan bir süreklilik halinde geleceğe doğru akar..

Bu bakımdan hatırlamak insan olmanın büyük ayrıcalığı ve trajik yazgısıdır. Ne olduğumuzun, ne olacağımızın ya da olmak istediğimizin derin boy aynasıdır. Geçmiş artık bitmiş ve bir kez daha yaşanmayacak olanın ve her şeyin sonlu olduğu gerçeğinin hem idraki hem hüznüdür… O idrak bugünün anlamı ve gelecek tasavvurlarımızın kapsamıdır. Hatırlamak kendimize ait o idrak gücünü keşfetmek, o gücün sınırlarını zorlamak, o gücün coşkusu kadar çaresizliğini ve hüznünü de yaşamaktır..

Bugün hatırladığımız o geçmiş ise önce bireysel hikâyemiz ve o hikâyenin tarihidir..

Rastlantıların belirlediği bireysel varoluşumuzun tarihinde, teker teker her birimize ait geçmişimiz vardır.. Mucizevi bir ilişkiye dönüşerek anlam kazanan bu geçmişin başlangıcı ‘anne’dir.. ‘Anne’ ve ‘çocuk’ bu çok özel ve mucizevi ilişkinin bütünüdür..

Çok özel ve mucizevidir, çünkü, kendimizden habersiz içinde usul usul beslenerek boy attığımız, sonra ruhuna dolandığımız, kucağına doğduğumuz, göğsüne sığındığımız, ilk günden kokusunu tanıdığımız ve içimize çektiğimiz ve bir tek orada bütün kaygılardan uzak huzur içinde uyuduğumuz o dünya cenneti ‘anne’dir.. Ağladığımızda, canımız yandığında adını andığımız; en sıkıntılı anlarımızda tesellisine muhtaç olduğumuz; çaresizliğimizi en kolay onun duaları ile giderdiğimiz ‘anne’dir.. Dara düştüğümüzde yoktan var etmeyi en çok o bildiği için yanına koştuğumuz, sadece sesini duymakla bile kuş gibi hafiflediğimiz, bakışlarıyla yüreğimizi ısıttığımız ‘anne’dir..Ona ait olmanın, onun varlığında aidiyet kazanmanın koşulsuz sevgiye, sevginin büyük fedakârlığa, fedakârlığın her durumda korunma içgüdüsüne dönüştüğü o huzurlu korunak ‘anne’dir..

 ‘Anne’ tanımlanamayacak kadar derin, ancak her an hissedilen ve yaşanan sevginin ve fedakârlığın adıdır… Gurbete giderken akan gözyaşıdır; hasret çiçeğinin kokusudur; kavuşmanın ebedi saadetidir.. ‘Anne’ hapishane çilesinin dayanma gücüdür; sınır boylarında geçen ıssız gecelerin efsunlu melodisidir.. Bir ninni yumuşaklığı ve saflığında ömür boyu kulağımıza okunan dingin sestir… ‘Anne’ bağışlamadır, adalettir, karşılıksız vermedir, adanmış ömürdür...’Anne’ zaman karşısında hiç eskimeyen, çocuğun dilinde ve yüreğinde hiç tükenmeyendir.. ‘Anne’ her an yaşanandır ve kutsal olandır..

 ‘Anne’ ve ‘çocuk’ bir bütündür… ‘Anne’ yoksa o çocuk da yoktur… ‘Anne’ ölünce o çocuk da ölür… ‘Anne’nin yokluğunda geçmiş yıkılır, bugün boşluğa düşer, yürek soğur, sözcükler eksik kalır, anlam dağılır… ‘Anne’siz o çok özel ve mucizevi ilişki biter, yaşı ne olursa olsun çocuk öksüz kalır ve bir başkası olur..

Yarım asrı aşan bir süre, uzak ya da yakın varlığını ve desteğini her an yanımda ve  içimde hissettiğim; en sıkıntılı anlarımda onun adını anarak huzur bulduğum; oğlu olmanın ayrıcalığını yaşadığım; koşulsuz sevginin ve fedakârlığın ne olduğunu ondan öğrendiğim ‘annem’i, yüzüne kondurduğum veda öpücükleri ve şükran duygularıyla uğurlarken, son kez üzerine kapandım ve o her derde deva ‘anne’ kokusunu içime çektim...çektim...çektim..

Dün olduğu gibi, bugün ve yarın da ‘anne’ ve ‘çocuğu’nun o mükemmel beraberliğini sonsuzca yaşayabilmek ve yaşatabilmek için..