Anayasamız gereği  külliye inşaatı durmalı!

Serhat İncirli

Kimse, kimseye hesap vermeden, yasal izinleri alınmadan, Kuzey Lefkoşa’ya bir külliye inşa ediliyor…

-*-*-

Hastanemiz yok, okullarımız Rum’dan kalma ve yıkılmak üzere…
Ama külliye inşaatı devam ediyor…

-*-*-

Evet kimse kimseye hesap vermiyor ve yüksek olasılıkla, ciddi kara para aklanarak, egemen eşit devletimize saray ve meclis inşa ediliyor.

-*-*-

Görkemli, şahane bir şey!

-*-*-

İnşallah yıkılır bedduasını sık sık ediyorum…
Çünkü bu külliye gösteriş maksatlıdır, gereksizdir ve bayağı da kirlidir!

-*-*-

Ancak bu mesele bir yana; meğer külliyenin üzerine inşa edildiği arazinin 9 dönüm 1 evleklik bölümü, Rum’lardan ganimet değil; halis ve de muhlis Türk malıymış!

-*-*-

Bahsedilen 9 dönüm 1 evlek arazi, 1973 yılında Canev Denner adlı kadın vatandaşımızın adına kayıtlandı…
“O bölgede, 9 dönüm bir evlek arazinin en ucuz fiyatı 9 milyon 100 bin Sterlin” dersem, abartmış sayılır mıyım?
Sayılmam!

-*-*-

Mal sahibi aile, haliyle hiç haberleri olmadan kamulaştırılan arazileriyle ilgili olarak mahkemeye başvurmuş!

-*-*-

Mal sahipleri inşaatın durdurulmasını ve ileri işlem yapılmamasını talep ediyor!

-*-*-

Şimdi Ersin Tatar ve hükümetimiz titremeye başlamıştır bile!

-*-*-

N’apacayık oğlum?
Ne deyceyik anavatanımızın değerli büyüklerine?
Değerli cumhurbaşkanımız ve diğer yetkililerimiz umarım Erdoğan korkusundan ölmezler!
Aman yazık yani!

-*-*-

Mesele bugün yüksek Mahkeme huzurunda görüşüldü.
Mahkeme, davalıların 20 Mart 2024’te huzurunda olmalarını emretti…
Ve KKTC Anayasası gereği, şu anda tüm inşaat işlerinin durdurulması gerekir… 

-*-*-

Doğrusu bu davanın sonucunu heyecanla bekliyorum!
İster misiniz Tayyip Erdoğan’ı kızdırsınlar ve “yıkın” diye talimat versin!
Yapmaz mı?
Bence buradaki yalakalarını tokat maskarasına bile çevirebilir!
Ne acı, ne aşağılık, ne aciz, ne ezik bir durumdayız değil mi?

-*-*-

Haaaa, Türkiye çeker ve 9 – 10 milyon sterlini ödeyip meseleyi kapatır mı?
Mahkeme kararını tanımadan inşaat sürer mi?


Çok merak ettiklerim

Mesela Ersin Tatar, Turgay Avcı’ya “istifa et” demiş…
Avcı’nın “suçlu” olduğundan emin mi?
Diplomayı görmüş ve sahte olmadığını söylemişti; “istifa et” derken, “rüşvet” ya da “hediye” alması mı bu çağrının sebebi?
Rüşveti mi gördü?

-*-*-

Sadece 300 adet bastiş mi yoksa 10 bin dolar mı?
Ayrıca kendisinin zerre sorumluluğu yok mu?

-*-*-

Mesela, ortada bir temiz eller operasyonumsu gelişmeler var!
Kudret Özersay bu meselede tek mi?
Ankara işin içinde mi?

-*-*-

Mehmet Hasgüler ile konuştum…
“Kapandı bu mesele Serhatcığım, bak gör başka kimsenin diploma skandalı duyurulmayacak” dedi…
Mehmet hoca haklı çıkar mı?
Yoksa bu diploma sahteciliği, polis teşkilatımız dahil, devlette irili ufaklı depremcikler yaratır mı?
Mesele Ersin Tatar’a kadar uzanır mı?

-*-*-

En çok merak ettiklerimden biri de Meray ve Kemal Dürüst çiftinin konuşup konuşmayacağı…
3 – 5 dakikada üniversite diploması alan daha isimler var mı yok mu?
Bilmek hakkımız değil mi?

-*-*-

Bir merağım da şu; Avcı ve Hasgüler’in tutuklanmasıyla ilgili olarak “gizli bir tanık”tan söz edenler var…
Peki Fuat Oktay ve Süleyman Soylu’nun da KKTC’de bir kişiden rüşvet aldıkları iddiası araştırılacak mı?
Araştırmak istiyorsanız, sosyal medyadan Cevheri Güven adlı gazeteciye ulaşılabilir…
Çok iyi bir estetikçi de biliyorum, büzzük sıkılaştırması dahil, her konuda size yardımcı olabilir!

-*-*-

Bir başka merak konusu mesele de şu; Biliyorsunuz Murat Kanatlı, vicdani retle alakalı olarak Türkiye’yi dava etti… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu davada Türkiye’yi suçlu buldu ve tazminata hükmetti…
Murat Kanatlı, “gittim Meclis komitesinde anlattım, yasada değişiklik yapıp, vicdani ret konusunu düzeltmediler” dedi…
Bu durumda, “düzeltmeyenler”, Türkiye’nin mahkum olmasının sorumlusu mu?
(Vay Türkiye düşmanları vay durumu anlayacağınız…)

-*-*-

AKSA’nın patronu Cemil Kazancı Türkiye’nin en zengin ikinci kişisiymiş…
Elbette bu zenginlikte KKTC elektrik aboneleri olan bizlerin de akmazsa damlar bir katkısı vardır.
Sayın Kazancı, kendisine bu unvanın kazandırılmasında doğrudan katkısı olan KKTC elektrik abonelerine en azından UBP’li olanlara, iki aylık faturalarında “bedava” uygulaması yapar mı?
Hediye anlamında!

-*-*-

Kıbrıs’ın hem kuzey hem de güneyinde son günlerde bir takım skandallar yaşanıyor…
Güneyde biliyorsunuz iki papaz, hem ahaliyi dolandırmışlar, hem bir yığın gayrımenkul satın almışlar hem de bir birilerini seviyorlarmış…
Hem kuzey hem de güneyde, bu skandallarda adı geçenlerin neredeyse tamamının Kıbrıs’ta siyasi çözüme karşı faşistler olmaları rastlantı mı?


SOYGUN

Büyük Ulusal bir bankayı soyan hırsız, soygun sırasında banka içindeki çalışanlara bağırdı. “Kıpırdamayın! Para devletin, hayatınız da sizindir. Yani herkes sessizce uzansın.” Buna ‘anlık akıllı ikna’ denir.

-*-*-

Hırsızlar çalmayı bitirince, üniversite mezunu olan genç tecrübesiz hırsız, ilkokul mezunu olan yaşlı hırsıza, “Kaç para aldık, sayalım” dedi. Bunun üzerine lider olan yaşlı hırsız, “Aptal mısın? Saymamız uzun sürer, bu gece ne kadar para çaldığımızı haberlerden öğreneceğiz. Bunun adı 'tecrübedir’ der.

-*-*-

Hırsızlar, bankadan çıktıktan sonra banka müdürü, şube müdürüne, “Çabuk polisi ara!” dedi. Ancak şube müdürü, ona “Bekle, kendimize 10 milyon dolar alıp saklayalım. Önceden zimmetimize geçirdiğimiz 70 milyon doları da ekleyelim.” Buna, ‘akışına yüzmek ve durumu lehine çevirmek’ denir.

-*-*-

Banka müdürü dedi ki, “Yani her ay soygun olsa, çok iyi olur.” Buna ‘çok ileri gitmek’ denir.

-*-*-

Ertesi gün haber ajansları, bankadan 100 milyon dolar çalındığını bildirdi. Hırsızlar parayı tekrar tekrar saydılar. Miktar, her seferinde 20 milyon dolardı. Hırsızlar çok sinirlendi. 20 milyon dolar için hayatlarını riske atmışlardı.

-*-*-

Banka müdürü, suya sabuna dokunmadan 80 milyon dolar aldı. Maskeli hırsızlar ile kravatlı hırsızlar arasındaki fark, bilgiydi… Bunun da adı ‘bilgi, altına eşittir’ dedi.

-*-*-

Banka müdürü, milyoner olduğu için gülüyordu… Borsadaki tüm kayıplarını, bu soygunla telafi etmişti… Bunun adı, ‘risk almaktır’. 

-*-*-

Gerçek hırsızlar, çoğunlukla yüksek rütbeli olanlardır. Ama hırsız olarak tanınanlar, hep ‘ev ve cüzdan hırsızı’ olacaktır. 
(Bu yazı internetten çalınmıştır)


Ara bölgedeki Dayanışma Evi’nde geçtiğimiz Çarşamba günü, Malta’da 2017’de öldürülen kadın gazeteci Daphne Caruana Galizia'nın oğlu araştırmacı gazeteci Matthew Caruana Galizia’yı dinledik… Bir grup Türk ve Rum gazetecinin katıldığı ve yolsuzlukların, para aklamanın, rüşvetin üzerine nasıl gidilmesi, özellikle internetteki bazı siteleri, bu doğrultuda nasıl kullanmamız gerektiği konusunda bilgiler veren genç Galizia’ya, konferansı organize eden İngiliz yüksek Komiserliği’ne binlerce kez teşekkürler… Meslektaşıma konferans boyunca hep, “… Bizde araştırmaya gerek yok ki, gözümüze baka baka yapıyorlar” demek istedim… diyemedim…