“Alaminyolu bir Kıbrıslıtürk’ten satın alınan “Tahsin” marka bir dikiş makinesi ve Ninem Eleni…”

Sevgül Uludağ

Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği AHDR’da uzun yıllardır emek vermekte olan değerli arkadaşımız Marios Epamimondas, “Tahsin” marka bir dikiş makinesini ve Lisili ninesi Eleni’nin hikayesini yazdı…

İsteğimiz üzerine yazdıklarını İngilizce’ye çeviren Marios Epamimondas’ın yazısını biz de İngilizce’den Türkçe’ye çevirerek paylaşıyoruz.

Marios Epamimondas şöyle yazıyor:

“Türk ordusunun ikinci ilerleyişinde Ninem Eleni savaşı kaybetmişti… Atalarına ait Lisi’deki evinden ailesiyle birlikte kaçmak durumunda kalan ninem, yanına bir tek transistör bir radyocuk almıştı…

“Ne zaman geri döneceğimizi söylediklerinde, o haberi duyabilmek için” diyordu…

Acısı ve huzursuzluğuna bir başka acı daha eklenecekti hemen ardından: Alışkın olduğu, her gün yaptığı işleri yapamamaktı bu…

Göçmen olan ninem ve ailesi, Larnaka’da geçici olarak bir eve yerleşmişti – birkaç ay sonra ise sevgili kocası ona parayla satın aldığı bir hediye getirecekti: TAHSİN marka bir dikiş makinesi… Dedem bu dikiş makinesini Alaminyo’daki evinden ailesiyle birlikte kopup gitmekte olan bir Kıbrıslıtürk’ten satın almıştı… (Ona şimdilik Naime adını verelim ki bir imajı olabilsin).

Ben ninemi işte bu mütevazi eşyacıklarıyla tanıdım ilk kez. Yabancı bir binada bir odacıkta dikiş makinesinin ayakçasına asılıyor, transistör radyosunu dinliyor ve zorunluluklardan ötürü bulunduğu bu odacığı bir yuvaya dönüştürüyordu.

Aniden kesintiye uğrayan geçmişiyle ince bir bağ oluşturuyordu bu dikiş makinesi.

Ve radyonun sesi de gelecekten bir ışık huzmesi gibiydi, ona dayanmayı, unutmamayı ve geri dönme umudunu taşamayı öğretiyordu.

Buna inanıyor muydu?

Herhalde evet çünkü yaşaybilmek için en azından kaybedilen yurda geri dönüş umudu olması gerekir…

Peki ya kendi dikiş makinesini dedeme satıp Alaminyo’dan ayrılan Naime? Onu da yabancı bir binada zorunluluktan ötürü orada bir yuva kurarken ve tesadüfen gittiği evde terzi Eleni’nin Singer marka dikiş makinesini bulmuş olduğunu düşlüyorum. O da, eskiden yaptığı gibi dikiş makinesinin pedalına asılıyor ve o da transistör radyodaki bir sesi dinliyor, kendisine bir başka hikaye anlatan sesi: Dayanmayı öğrenmesini, geride bıraktığını unutmasını ve Türk ordusunun yarattığı “güvenli cennet”te yeni bir hayat için ileriye bakmasını öğretmeye çalışıyor radyodaki ses. Buna inanmış mıdır acaba? Herhalde evet, çünkü yitirdikleri yurtlarına geri dönme umudu olmayanlar, kendilerine vaat edilen topraklarda yaşamaya çalışmak durumundadırlar…

Yıllar geçti… Transistör radyo kayboldu… Radyoda duyulan ses hala duyuluyordu ancak anlamını yitirmişti, kazık gibi çıkıyordu o ses, neredeyse bayağı ve bir seçim öncesi taktiği gibi… TAHSİN marka dikiş makinesi, hatıra bir eşya olarak kaldı. Bu dikiş makinesi hiçbir zaman tanışmamış iki kadının hayatından geçmişti… Ninem vefat etti, göçüp gitti… Onun “geriye dönüşü” zorunluluklardan ötürü “küçük bir vatan” yaratmak zorunda kaldığı yerde, yabancı bir dikiş makinesinde çok sevdiği dikişleri dikmeyi sürdürmesi ve bunu tekrar etmesiydi…

Ninem Eleni Çangari (bekarlık soyadı Papadimitri idi) Lisili’ydi… 16 Ağustos 1974’te ailesiyle birlikte Lisi’den göçmen olmuştu… Panik içinde olduklarından sırtlarındaki giysilerle gitmişler ve zaten yakında geri döneceklerini sanmışlardı… Önce İngiliz Üsler bölgesindeki Ksilofagu’ya gitmişlerdi… Dedem birkaç kez Lisi’ye gitmiş ve ancak hellim-ekmek getirmişti… Sonra benim annem babam ve başka aile bireylerimizle birlikte Larnaka’da iyi yürekli bir aileden bir ev kiralamışlardı… Ninem evin çevrilmesine daha çok katkıda bulunmak istiyordu… Bu yüzden dedem Alaminyo’dan ayrılacak olan bir Kıbrıslıtürk hanımdan bir dikiş makinesi satın almıştı. Sanırım bu 1975 yılında olmuş olabilir. Bu dikiş makinesinin markası “Tahsin” idi – fotoğraftan da görebileceğin gibi, makinenin üstünde “Tahsin” yazıyor… Dikiş makinesinin demir pedalında da “Tahsin” yazıyor. Bizler çocukken giysilerimizi tekrar tekrar kullanıyorduk ve ninem de bu giysileri sürekli yamalıyordu… Çocukken bu tür şeyleri önemsemezdim… Büyüdüğüm zaman Lisi’den kaçarken yanına neden yalnızca radyoyu aldığını açıkladı: Geriye dönmeleri için anons yapılır yapılmaz, mümkün olduğunca en kısa sürede evine geri dönmek istiyordu…

Dedem Andreas Çangaris ise usta bir dülgerdi ve basit bir atık tahtadan dahi bir şaheser yaratabilecek yeteneğe sahipti…”

(İngilizce’den Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ).

(OKURLARIMIZA NOT: “Tahsin” marka dikiş makinesi De Luxe marka bir dikiş makinesiydi. Yaptığımız araştırmaya göre bu dikiş makineleri Çin’de üretiliyordu ve firmalar bu makinelere istedikleri ismi sipariş verip üstüne yazdırabiliyorlardı. Bu makinenin, Türkiye’den satın alınmış olabileceğini ve Kıbrıs’a, Alaminyo’ya getirilmiş olabileceğini düşünüyoruz… Eğer bu dikiş makinesinin sahibi hayattaysa, lütfen bizimle temasa geçerseniz, seviniriz. Cep telefonum: 0542 853 8436’dır).

 


 

***  KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…

 

Strovulo’da birinci kuyunun kazılması tamamlandı, ikinci kuyuya geçildi…

 

Kayıplar Komitesi’nin aşırı sıcaklar ve bayram tatili nedeniyle geçtiğimiz ay ara verilmiş kazıları geçtiğimiz haftalarda yeniden başlamış bulunuyor ve Lefkoşa’nın Strovulo bölgesinde sıra kuyulardaki kazılar sürdürülüyor.

İki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün bu kuyulardaki gömü yerinin aranmakta olduğu kazılarda, birinci kuyu kazısı tamamlandı ve ikinci kuyunun kazılmasına geçildi.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden aldığımız bilgilere göre, Lefkoşa’da hapishane arkasında yeni bir toplu mezar yeri aranıyor… Daha önce bu alanda iki toplu mezar bulunmuştu, şimdi de üçüncü toplu mezar aranıyor.

Kayıplar Komitesi’nin diğer kazıları Arçoz, Mağusa ve Dikomo’da askeri bölgede sürdürülüyor.

Arçoz’da iki “kayıp” Kıbrıslırum askerin gömü yeri aranırken, Dikomo’da ise bir şahidimizin ve bazı okurlarımızın sözünü ettiği ve iki kez Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş olduğumuz bölgede bir diğer toplu mezar aranıyor.

Zümrütköy’de ise (Kadagopya) bir “kayıp” Kıbrıslırum’un gömü yeri aranıyor…

Kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza ve şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz.