Akova’da şahidimizin 13 yıl önce göstermiş olduğu kuyudaki kazılarda üçüncü “kayıp”tan geride kalanlara ulaşıldı...

Sevgül Uludağ

Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyindeki kazıları kesintisiz biçimde devam ederken, Akova’da (Yipsu/İpsoz) 13 yıl önce şahidimizin göstermiş olduğu kuyudaki kazılarda üçüncü bir “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşıldığı öğrenildi... Kazı devam ediyor. Bu arada Değirmenlik’te de Kitrea/Cirga) Kayıplar Komitesi yeni bir kazı başlatırken, Dikmen’deki kazıda ise herhangi bir sonuç elde edilemedi ve kazı sona erdi...

Kayıplar Komitesi, gerek 1963-64, gerekse 1974 “kaybı” Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin aranmakta olduğu kazılara kesintisiz biçimde devam ediyor...

Bu hafta yürütülen kazılarla ilgili olarak Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan edindiğimiz bilgiler şöyle:

***  Yipsu/Akova/İpsoz:   1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un kuyuda olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları sırasında kuyunun beşinci metresinde insan kalıntılarına ulaşılmıştır. Kalıntıların bulunduğu seviyede manuel olarak çalışılmalar devam etmektedir. Üçüncü bir şahıstan geride kalanlara ulaşılmıştır. (Okurlarımıza not: Bu kuyuyu 13 yıl evvel, İpsozlu Kıbrıslırum şahidimiz bize, biz de Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştik. S.U.)

***  Girne Barış Parkı: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un şüpheli alanda kayıp edilmiş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.

***  Karmi/Karaman (Askeri Bölge): 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un gamini içinde gömülü olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Aşşa/Paşaköy: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un tarlada gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Dikomo/Dikmen: 1975 yılında bir evin yanında şüpheli toprak yığınlarının görüldüğü alanda bir grup Kıbrıslırum'un kayıp edilmiş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları tamamlanmış. Herhangi bir bulguya rastlanmamış ve kazı kapatılmıştır.

***  Kythrea/Cirga/Değirmenlik:  1974 kaybı bir bireye ait olduğu düşünülen insan kalıntılarının tarla sürülürken açığa çıkartıldığı bilgisi ile kazı çalışmalarına başlanmıştır. (Okurlarımıza not: Bu bölgeyle ilgili olarak geçmiş yıllarda bazı görgü tanıklarının vermiş olduğu bilgileri, bu sayfalarda paylaşmıştık... Beyköy yakınındaki bu bölgede yürütülen çeşitli kazılarda herhangi bir sonuca ulaşılamamıştı ancak şahitler, bu bölgeye bazı “kayıplar”ın gömüldüğünde ısrarcıydılar... S.U.)

***  Akdeniz/Ayia Irini:  1974 kaybı iki Kıbrıslıtürk'ün denize yakın kumluk arazide gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Trulli/Strullos: 1963-1964 kaybı 3 Kıbrıslıtürk'ün kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmalarında insan kemiklerine rastlanılmıştır. Kuyuya ulaşmak için rampa yapılmış ve arkeologlar tarafından kuyu içerisinde manuel bir şekilde kalıntılar açığa çıkartılmıştır. 4. bireye ait olduğu düşünülen kalıntılara ulaşılmıştır. Kuyunun dibine ulaşılmasıyla kazı çalışmaları bitirilmiş, halen kapama çalışmaları devam etmektedir.

***  Çada/Tsada (Baf): 1963-67 kaybı bir grup Kıbrıslıtürk'ün dere yatağında kayıp edilmiş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.

Biz de kazılarda görev alan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz.


Akova'da bir şahidimizin 13 sene evvel göstermiş olduğu kuyuda, üçüncü kayıptan geride kalanlara ulaşıldı...


Girne Barış Parkı'nda başlatılan kazı devam ediyor...


***  KIBRIS’TAN HATIRALAR...

“Kaleburnulu Dakkolar, dünyanın çok uzak bir yerine göçetmişti...”

Ulus IRKAD

Onu ilk defa Avustralya'dan 1970'li yılların sonlarında geldiğinde tanıdım. İki dedemin de, ki ikisi de kardeştiler, halalarının torunuydu. Kardeşi Mustafa Dakko amca da, kendisi de dedelerimi de, baba ve amcalarımı da hep kendilerine yakın gördüler.. Dedem Hamza Erdoğan anlatırdı; Küçükken köyde çobancılık yaparken yanına bir taş alır ve o taşı, keskin çakısı ile Kaleburnu'nun o meşhur ovalarında heykele çevirirmiş. Sonra her Kaleburnulu gibi o da terketti adayı. Önce İngiltere mi, yoksa direk Avustralya'ya mı gitti anımsamıyoum. Ama Baf'ta bana her Kalebunu'nu anlattığında eski İngiliz ve Kıbrıs Cumhuriyeti Yol memuru veya Baflıların deyişiyle "Ebistat Hamza Erdoğan", Dakkoları muhakkak anlatırdı. Hayatlarını ve şanslarını çok uzak diyarlarda denemek istemişler, dünyanın çok uzak bir yerine göçetmişti Dakkolar. Anneleri Furiya ve kızkardeşleri onları çok özler olmuşlar ama gözyaşları ve hasret ve özlemlerinden başka birşey yapacakları yoktu Kaleburnu'nda... Anneleri ve kardeşleri onları çok özledi, arkalarından çok yaşlı ağıtlar yaktı uzakta olduklarından dolayı. Sonra kızkardeşlerinden ve yeğenlerinden bazıları da Kaleburnu'nu İngiltere'ye gitmek için bir daha veya günün birinde geri gelmek için bırakıp gittiler köylerini, diğer Kıbrıslılar gibi... Dedelerim, Dakko yeğenlerini efsane gibi anar olmuşlardı. İdris Dakko Avusatralya'ya gittikten sonra işçilik yanında heykeltraşlık, demirden ve telden sanat eserleri yapar olmuştu. Uzun müddet pankreas güreşlerinin aranılan meşhur güreşçilerinden olmuş bir sanatçı ve sporcu olarak Avustralya gazetelerinde de isminden sözettirir olmuştu. 1974 öncesi zaman ve zaman bu gazeteler dedelerimin, amcalarımın veya babamın eline geçer, onunla gurur duyarlardı. Büyük abisi Mustafa Dakko da onunlaydı bir zamanlar, sonra İngiltere'ye dönerek şansını orada denedi hatta hanımını ve oğlu Cemal'i de yanına çağırdı... Kaleburnu'ndan ta Londra'ya... Büyük Dakko (Mustafa amcam) oralarda lokantacılıkla isim yaptı. Hanımı, oğlu Cemal Dakko, oralarda kendi sağlıklarının daha sonraları kötüye gitmesine rağmen uğraştılar, ekmek paralarını kazanmak için. 1974 sonrası Kıbrıs'a gelmeye karar vermişler ama Mustafa Dakko amcamın da ömrü buna yetmemişti. Onu da orta yaşlarında kaybettik. Onu mezara gömerken o günlerde Kaymakam yardımcısı olan biricik yeğeni rahmetli  babam çok etkileyici bir konuşma yapmıştı.

İdris Dakko, Avustralya'da ve de çok uzaklarda olmasına rağmen Kıbrıs'a her gelişinde bizleri hep ziyaret etti. Facebook’ta ailenin iyilik haberlerini almaya çalıştı. Her zaman bana mesaj gönderdi, hatırımı sordu. Bayramımı kutladı. Çok uzaklarda olmasına rağmen hiç temasını kesmedi benimle. Son gelişinde çok kötü durumda olan biricik yeğeni Ahmet amcamı görmek istemedi. "Bırakın" dedi "Onu bildiğim gibi hatırlayayım. Hep aklımda öyle kalsın..."

Demin Facebook'u açtım. Yeğenim Cemal Dakko abim onun öldüğünü bildiriyordu. Şoke oldum, ağladım.

Ta Kaleburnu'ndan başlayan çocukluk, çobancılık, Kıbrıs'ı terkederken yeğeni Hamza Erdoğan'ı ve Lekoşa'daki dedem Mustafa Irkad'ı ziyaret, onları ziyaret etme bir adetti köyde. Kaleburnu terkedilirken büyükler muhakkak ziyaret edilirdi. Yıllarca süren hasret ve özlemler... Köyde anne Furiya'nın gözyaşları. Hepsi bugün bitti... Bugün İdris amcamı cennette onlar karşıladı biliyorum. Orada, çok uzaklarda ölmesine rağmen, cennette onu tüm yeğenleri karşılıyor. Çok küçükken, 1940'larda onun gibi çocuk olan amcalarımla köye giderken çaldıkları eşek hikayesi ve de köyde İngiliz polisinin onları bulması bir filim gibi geçiyordur şimdi hafızasından..

Bugün yalnız değil... Onu tüm yeğenleri kucaklarını açarak karşılıyor. Kaleburnu'ndan başlayıp Avustralya'ya kadar devam eden öykü bugün onun ölümüyle evrene mal oluyor. Yıldızlar yoldaşın olsun sevgili İdris amca. Aileden herkese selam söyle...


***  BİR KİTAP...

“Torunuma mektuplar...”

Sara Yanarocak’ın yeni kitabı Torunuma Mektuplar yayınlandı. Yazarın yaşam felsefesini ve hayattaki duruşunu yansıtan eser Avlaremoz’un da ilk kitabı olma niteliğini taşıyor.

Torunuma Mektuplar, Sara Yanarocak’ın torunu Guy David’in doğumuyla birlikte başlayan ve Bar Mitzvasına kadar devam eden 12 yıl boyunca yazılmış kırk beş mektuptan oluşuyor. Sara Yanarocak, Buddha’dan Mevlana’ya, Maksim Gorki’den Bertolt Brecht’e, John Lennon’dan Can Yücel’e çeşitli düşünür ve yazarlardan alıntılarla duygularını, düşüncelerini, tecrübe ve birikimini gelecek nesillere aktarıyor.

Sara Yanarocak, 1955 yılında İstanbul’da Kadıköy’de doğdu. Tarihte iz bırakan Yahudi kadınların anlatıldığı Biz Kadınlar (Gözlem, 1998) ve Tevrat ve Kabala’daki öyküler üzerine yazdığı Yakarılar, İlahiler ve Öyküleri (Gözlem, 2001) kitaplarını yayınladı, Yahudilikte Kavram ve Değerler (Gözlem, 1994) ve Şalom’un 60 Yılı (Gözlem, 2007) kitaplarının eş yazarı. Yazılarına Şalom gazetesi ve sarayanarocak.com web sitesinde devam ediyor. Sara Yanarocak’ın Kadıköylü Küçük Sara başlıklı özyaşamöyküsü, Avlaremoz‘da da yayımlanıyor.