Akıncı’nın Önerisini Nasıl Okumalı?…

Kutlay Erk

 

Crans-Montana Konferansı çökeli on ay oldu; Akıncı’nın geçmişte muhalifken kullandığı tabirle, “Kıbrıs sorununu liderler derin dondurucuya koydu”. O çöküşün gecesinde Akıncı öfke denetimi yapmayı denemeden Kıbrıs Rum tarafına verdi veriştirdi ve kendi nesillerinin çözümü başaramayıp, gelecek nesillere devrettiğini söyledi, başarılar diledi… Onun için, Kıbrıs sorunu çözümü bağlamında bundan sonra yapacak bir şey kalmamıştı…

Haksız değildi, çok yoğun çalıştı, tüm çevre baskılarına rağmen açılım yaparak ilerledi ve fakat Anastasiadis nedeniyle duvara tosladı… Anastasiadis’in nedeni de gayet basitti… Eroğlu ile görüşmelerde hiçbir ilerleme olmadı, Güney Kıbrıs ekonomisini toparlamakta sorunları vardı ve yeniden seçilebilmek için bir başarı hikayesinden yoksundu. Görüşme masasına oturacak Kıbrıs Türk liderliğine Akıncı seçilince, Anastasiadis için fırsat doğdu; Akıncı’nın çözüm yönündeki samimi isteği ve gayretini, kendi başarı hikayesini yazabilmek için kullanacağı malzemeye sahip oldu. Anastasiadis görüşme sürecini kendi iç siyasetindeki oy desteğinin artmasına yönelik bir strateji ile sürdürdü ama seçileceğine kanaat getirdiği bir seviyede, Akıncı süreci beşli konferansa taşıdı. Bu durum Anastasiadis için  oy kaybına neden olabilirdi ve Crans-Montana’da konferansın çöküşü için elinden geleni yaptı; Akıncı ve Türkiye’nin yaptığı açılımlar dahi Anastasiadis’in çözüme ilgisini yaratamadı. Akıncı’nın o akşamki ruh hali, çözüm için ortaya koyduğu tüm çabaların, Anastasiadis’in kendi seçimleri için sömürmesine infiali idi…

Şimdi sıra Akıncı’da… İki yıl sonra seçim var; Akıncı’nın da tüm samimi çabalarına rağmen bir başarı hikayesi yok… Kıbrıs sorunu derin dondurucuda, yaprak kımıldamıyor. Anastasiadis ile bir yemek yedi ama hazımsızlıkla… TC Dış İşleri Bakanı geldi, onunla da yemek yediler; hazımsızlık devam; üstüne üstlük bir de çözüm şeklinde ray değişikliği gündeme de getirildi. Bu durum onun için tehlikeler ve fırsatlar içeriyordu. Tüm mesele, tehlikeyi yok etmek, fırsatı yükseltmek stratejisi kurgulamak idi… Önce ray değişmeye “yoğum” dedi, çözüm güçlerinde destek tazeledi. Sibel Siber’in “yumuşak ilişkili çözüm” dediği, aslında ‘kadife ayrılık’ olmazsa ‘konfederasyon’ ima ettiği, Türkiye’nin ray değiştirme arzusuna koşut olduğu ve aslında olmayacak en sert çözümü Kuzey’de tartışmaya açmaya kalktığı aşamada Akıncı, 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki ilk rakibini gördü… 

Sonrasında Talat Akıncı’yı yürütmeye müdahil olmamakla eleştirdi ve kendisine yürütmenin de başı olduğunu söyledi… Talat görmüş -  geçirmiş siyasetçi, hem başbakan hem de cumhurbaşkanı görevlerini yürütmüş birisi… Kendi başbakanlığında Cumhurbaşkanı Denktaş idi, yürütmenin başı Denktaş mıydı veya Denktaş’ı yürütme işlerine ne kadar dahil etmişti?! Talat sonrasında cumhurbaşkanı oldu, başbakan önce Soyer, sonra Eroğlu idi. Talat bu iki başbakanlar döneminde yürütmeden sorumlu muydu, ne kadar müdahil oldu veya müdahil olmak eğiliminde oldu?! Akıncı bunları yorumladığında, gelecek seçimlerdeki ikinci rakibini de gördü…

UBP’nin de aday göstereceği kesin, kim olacağına dair rivayetler muhtelif… Akıncı için şimdi sıra adaylığını hissettirmekte idi ve geri kalan iki yıl için onu destekleyenlerin desteğini devam ettireceği bir projesi olmalıydı… Cumhurbaşkanlığı görevine seçilişinin üçüncü yılı nedeniyle yaptığı açıklamada da projesini piyasaya sürdü: Guterres Çerçevesi üzerinde stratejik anlaşma yapıp, çözüm yönünde ilerleme hareketliliği sağlamak… Nerdeyse günde beş vakit Rum tarafında mentalite değişikliği olmazsa görüşmenin anlamı yok, takvim olmazsa görüşmenin gereği yok, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini kabul ettiğini Anastasiadis dünyaya ilan etmezse görüşmenin zemini yok diyen Akıncı, Crans-Montana’da yaptığı tüm önerileri çeken, verdiği harita önerisini de BM kasasından geri alan Akıncı, şimdi niye Guterres Çerçeve’sini öneri olarak ortaya attı?! 2020 seçimlerindeki rakiplerine şimdiden “Bakmayın siz öfke ile söylediklerime, seçimlerde ben adayım” dedi…

Önerisi Anastasiadis’e idi ama “Sana söylerim kızım – sen anla gelinim” babında, mesajı Kuzey Kıbrıs’taki çözüm güçlerine idi… “Kalan iki yılda çözüm yönünde ilerleme için daha yapabileceklerim ve samimi olarak yapmaya çalışacaklarım var; daha tükenmedim, sermayeyi de tüketmedim ve daha yapabileceklerim var, bunun için iradem, arzum ve enerjim var, genç kuşaklar biraz daha beklesin” mesajını verdi. Mesajı güçlü olarak algılansın diye de Türkiye’de seçimler öncesini seçti. Şimdiki aşamada Türkiye Kıbrıs sorunu ile ilgilenemez ve şimdi Kıbrıs sorunu görüşme sürecini canlandırmak Türkiye’nin mevcut hükümetinin seçimlerde muhalefetin saldırısına uğramasına neden olacak; bunu da hiç istemez… Ama Akıncı bu çıkışını şimdi yaparken, kendi iradesinin önde olduğu, zamanına da kendisinin karar verdiği, Türkiye’nin etkisi altında olmadığı imajını da kazanmayı amaçladı.

Anastasiadis bu stratejileri iyi okuyabilen bir siyasetçi, öneri ile ilgili açıklaması da ne süreci başlatabilecek bir nitelikte, ne de Türkiye’nin ağırlığını unutturacak bir içerikte… Anastasiadis Akıncı’nın seçim kazanması arzusunda da değil; onun için evla olan Eroğlu gibi bir Kıbrıslı Türk lider seçilsin de kendisi görüşme masasının ‘barış güvercini’ olsun…

Akıncı’nın yaptığı açılım elbette sürecin başlatılması için çok yaratıcı bir öneri ama samimiyetinin sorgulanması yersiz değil… Zamanlama kendi stratejisi açısından uygun, samimiyet açısından değil… Çıkış, kendi stratejisi açısından uygun ama geçmiş çıkışları ile çelişik… Sonuç?! Başarı hikayesi ihtiyaç sırası Akıncı’da… Oyunu bu defa da Akıncı kurguluyor; “Oyna GG”…