TC Cumhurbaşkanı Başdanışmanı kişi sosyal medya paylaşımında KKTC Başbakanı’na söylenmemesi gereken sözler söyledikten sonra “Yazık çok yazık, şu Kıbrıs’ı bir türlü Rum’luktan kurtaramadık” diyor.
KKTC Başbakanı’na söylenen sözler elbette bu ülkede yaşayan her yurttaşa söylenmiş sözlerdir. Bunu asla kabul etmeyiz.
Hangi makamda olursa olsun, ne görevde bulunursa bulunsun bu ülkenin başbakanına bu şekilde laflar konuşamaz.
Konuşursa gereği anında yapılır. TC Cumhurbaşkanı Erdoğan görevden alır ya da almaz. Elbette bu onun karar vereceği bir konu. Bu konuda bize laf düşmez.
Ama ülkemizin savcıları söz konusu kişi hakkında gerekli incelemeyi başlatır. Yargı da gereğini yapar diye düşünüyorum.
Üstelik bu şahıs daha da ileri giderek “Kıbrıs’ı bir türlü Rum’luktan kurtaramadık” diyerek hepimizi Rum olmakla itham ediyor.
Burada biraz durup düşünmekte yarar var. Kıbrıs Türk toplumu bu topraklarda hem Rum’a, hem İngiliz’e karşı yıllarca direnmiş, bu uğurda şehitler vermiş bir toplumdur.
Dahası Kıbrıs Türkü’nün bu şanlı direnişi olmasaydı Türkiye bu adaya ayak basamazdı.
Hepimizi Rumlukla suçlayan bu kişi muhtemelen tarih bilgisi olmadığı için Kıbrıs Türkü’nün bu şanlı direnişinden haberdar değildir.
Muhtemelen kendi ülkesinin tarihini de iyi bilmiyor olabilir. Buna rağmen Türkiye’nin Kurtuluş Savaşını biliyor diye düşünüyorum.
Kurtuluş savaşından sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği “Misak-ı Milli” sınırlarını herkes bilir. Bu sınırların ötesinde kalan Türk nüfusun birçok ülkede yaşamaya devam ettiğini ve buralarda azınlık statüsünde çeşitli baskılara maruz kaldıklarını da bilmeyen yoktur.
Öyleyse Türkiye Kurtuluş savaşından sonra neden yalnızca Kıbrıs’a gelebildi de, örneğin Yunanistan, Bulgaristan vb. gibi Türk azınlıkların baskı gördüğü ülkelere gidemedi?
Bu sorunun yanıtını düşünmeden konuşursanız elbette ağzınızdan çıkanı kulağınız duymaz.
Bu arada bir şeyi daha unutmamak gerekir.
Bu ülke Türkiye’nin bir vilayeti değildir. Burası başka bir ülkedir. Burada yaşayan insanlar önce bu coğrafyanın insanlarıdır. Sizin gibi düşünmek, sizin gibi davranmak, ya da siz olmak zorunda değildir.
Bu ülkenin insanlarının siz buralara uğramadan önce de bir yaşamı, kültürü, gelenek ve görenekleri, davranış biçimleri, milli duygu ve düşünceleri, dini inançları vardı.
Siz bunları beğenmeyebilirsiniz, uygun bulmayabilirsiniz, hatta onaylamayabilirsiniz bu sizin bileceğiniz bir şey.
Biz yaşam biçimimizden de, milliyetçiliğimizden de, dini inancımızdan da, gelenek ve göreneklerimizden de, kültürümüzden de memnunuz.
Bize kendiniz gibi olmayı dayatmanızdan gına geldi. Bırakın kendimiz olalım, bırakın istediğimiz gibi yaşayalım.
Bırakın eskiden olduğu gibi herkesin gıpta ile baktığı demokrasi kültürümüzü istediğimiz gibi geliştirelim.
Bırakın bizi kendi seçtiklerimiz yönetsin, beğenmediğimiz yöneticiyi bir sonraki seçimde mahalleye gönderelim, yerine başkalarını getirelim.
Her şeyden önce bu ülkenin Türkiye’nin bir vilayeti olmadığını ve olmayacağını artık idrak edin.
Daha fazla zorlamayın. Bu ülkede başörtüsü tarihin hiçbir döneminde sorun olmadı. İsteyen her yetişkin kadın başını örtmekte de, istediği gibi giyinmekte de serbesttir.
Burada anlaşamadığımız konu reşit olmayan kız çocuklarına zorla başörtüsü takma girişimidir.
Kıbrıs Türk halkı bu konuda taviz vermeyeceğini toplumun tüm kesimlerinin katıldığı büyük mitinglerde herkese gösterdi. Sanırım görmek isteyen herkes de gördü.
Bu noktadan sonra UBP-DP-YDP hükümetinin yapması gereken tek şey söz konusu utanç tüzüğünü iptal etmek, bu konuda yerli, yersiz açıklamalarla toplumun sinir uçlarıyla oynayanlar hakkında yasal işlem başlatmak ve orta öğrenimde yaratılan kaos ortamını sonlandırarak çocuklarımızın eğitimini daha fazla aksatmamaktır.
Türkiye’nin burada görevlendirdiği kişilerin yapması gereken de bu konuda hükümetin atacağı adımları saygı ile karşılayarak gerekli desteği vermektir.