Afanya’dan Tremeşe’ye, “kayıplar”ın izinde… 1

Sevgül Uludağ

Bir okurumuz bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine Afanya ve Tremeşe’de bazı olası gömü yerleri gösterdi…

4 Ekim 2017 Çarşamba sabahı çok değerli bir arkadaşımız, bir okurumuz, şahidimiz olan kişiyi alarak Mesarya’ya doğru gidiyoruz Lefkoşa’dan: Bize bazı olası gömü yerleri gösterecek… Kayıplar Komitesi yetkilileri Ksenofon Kallis ve Murat Soysal’la gidiyoruz Mesarya’ya ve ilk durağımız Afanya girişinde, Afanya ile Timbu arasında bir bölge…

Ercan ile Afanya arasındaki yeni asfalt yolun üstünde bulunan eski asfalt yola giriyoruz ve bir noktada duruyoruz. Durduğumuz nokta, Afanya’nın eski köprüsüne çok da uzak değil… Doğuya doğru baktığımızda bu eski köprüyü görüyoruz, Afanya batıda kalıyor – yani Afanya’dan çok uzak değiliz.

Tam arkamızda “Arif Efendi Çiftliği” var… Bu çiftlik bir zamanlar Arif Efendi’nin ünlü çiftliğiydi – bu çiftliğin öyküsünü yıllar önce bu sayfalarda yazmıştım… Şimdi terk edilmiş, Mesarya’da yapayalnız, yıkıntılar içinde öylece duruyor – ona tek eşlik eden şey, geçmişin “hayaletler”i…  Çoktan ölüp gitmiş çiftlik sahiplerinin “hayaletler”i, 1974’te öldürülerek buralardaki kuyulara atılmış olan Kıbrıslırumlar’ın “hayaletleri” – 1974’te bu çiftlik uzun yıllar önce terk edilmiş vaziyetteydi ve şimdi buraya dönüp baktığımda tüylerim diken diken oluyor…

Durduğumuz yerden çiftlik uzaklarda görünse de, oraya çok yakın değiliz…

1990’lı yıllarda bu çiftlikteki kuyular boşaltılmıştı – bu kuyulara gömülmüş olan Kıbrıslırumlar’dan geride kalanlar – yani onların kemikleri – alınarak bilinmeyen bir noktaya götürülmüştü…

Bazı okurlarım bana Aşşa ve Afanya’dan alınarak buraya götürülen bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın burada nasıl öldürülüp kuyuya atıldıklarını anlatmış, ben de bunları bu sayfalarda yazmıştım yıllar önce…

Yıllar sonra Kayıplar Komitesi bu kuyularda kazı yaptığı zaman “kayıplar”dan geride kalan büyük kemikleri bulamamış, dişler, diz kapakları, küçük kemikler bulmuştu… Çünkü buradaki insan kalıntıları askeri bir operasyonla boşaltılarak başka yere taşınmıştı… Kısacası tüm bu “hayaletler” burada, şimdi arkamızda kalan çiftlikte dolanıyor ve burada ne yaptığımızı merak ediyor…

İleride Afanya’nın eski köprüsü de Mesarya güneşi altında yapayalnız, terk edilmiş vaziyette duruyor… Şimdi her şey açık bir sarıya, Van Gogh’un sevdiği ohro rengine dönüşmüş durumda…

Pek çok okurumuz bize Afanya’nın eski köprüsünün altına bazı Kıbrıslırum “kayıplar”ın gömülmüş olduğunu, bu ölüleri kendilerinin görmüş olduğunu ısrarla anlatmayı sürdürmüştü. Hatta dönemin Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Yardımcısı Ahmet Erdengiz’in ofisine bu konuda görgü şahidi olan bazı okurlarımı da götürmüştüm ve Kayıplar Komitesi’ne bilgi vermelerini sağlamıştım. Kayıplar Komitesi için krokiler çiziyor ve bu yol üzerinde ölüleri nerede görmüş olduklarını anlatıyorlardı… On yıldan fazla bir süre önceydi bu…

Daha sonra köprünün altında kazı yapılmış ancak bir şey bulunamamıştı – belki de köprünün altındaki “kayıplar”dan geride kalanlar da “boşaltılmış” ve başka yere gömülmüşlerdi… Köprünün çevresinde de “hayaletler” var ve ne yaptığımızı merak ediyorlar.

Ancak okurum bir “hayalet” değil ve bizi getirdiği bu noktayla ilgili çok şeyler hatırlıyor…

“Tam savaştan sonrasıydı” diyor, “Buradan bir otobüsle geçiyorduk, bu eski asfalt yoldan… Ve işte şimdi durduğumuz yerde bazı ölülerin bir tepecik gibi yığılmış olduğunu gördüydük… Bu ölülerin üstü toprakla örtülüydü ama tam olarak örtülememişlerdi… Otobüsten birileri “Be! Bakın! Ne giydikleri bile görünür, görürsünüz giysilerini?” demişti ve dönüp baktığımızda ölüleri görmüştük… Sanırım dört veya beş kişi vardı ancak tam olarak sayıyı bilmem…”

Bizi o tepecik şeklinde yığılmış ölülerin nerede olduğunu kabaca göstermeye götürüyor…

Gösterdiği noktanın yakınında bir yığın halinde dikenli teller var, hemen yakınında çok yumuşak bir toprak var – bu toprak açıkçası bulunduğumuz yerin normal toprağından oldukça farklı…

Burada araştırma yapıyoruz, çevreyi geziyoruz, okurumun bu tepeciği tam olarak nerede görmüş olduğunu belirlemeye çalışıyoruz.

Okurum, ölülerden oluşan o tepeciğin Afanya’dan Lefkoşa’ya giden yolda, eski köprüden hemen önce olduğunu çok iyi hatırlıyor çünkü mihenk noktası o köprü ve biraz aşağıda bulunan efgalipto ağaçları… Bunlar, birer nişan gibi beynine kazınmış…

Acaba burası da diğer yerler gibi “boşaltılmış” yerlerden birisi mi yoksa burada hala bazı “kayıplar”dan geride kalanlar bulunabilecek mi?

İşte bu sorunun yanıtını Kayıplar Komitesi’nin araştırmalar ve kazılar aracılığıyla bulması gerekiyor. Ancak açıkçası “kayıplar”la ilgili son onaltı yıllık araştırmalarım boyunca özellikle bugün burada bulunduğumuz bu yer hakkında hiç kimse bize bir şey söylemedi, şahidimizin bize göstermekte olduğu bu noktayı ilk kez duyuyorum, ilk kez görüyorum… Kallis, bu bölgeyle ilgili bazı bilgiler olduğunu hatırlıyor ama burasıyla ilgili değil ondaki bilgiler de, efgalipto ağaçlarının olduğu noktayla ilgili bazı bilgileri olduğunu söylüyor. Murat Soysal da bu yerle ilgili ilk kez böylesi bir bilgiyle karşılaştığını söylüyor.

Kallis bir kemik parçası buluyor – bu sanki bir insan kemiğinden kopmuş bir parça gibi duruyor ancak bunun elbette Kayıplar Komitesi antropologları tarafından incelenmesi gerek – ancak onlar bunun bir insan kemiğinden mi yoksa bir hayvan kemiğinden bir parça mı olduğunu söyleyebilir…