Akkavuk-Ayluga mahallesinden yetişen Hüseyin Kaba, eski Lefkoşa’yı anlatıyor...
Hüseyin Kaba eski Lefkoşalılar’dan... 1945 doğumlu olduğu için çok şey hatırlıyor... Onunla buluşup eski Lefkoşa’yı konuşuyoruz...
Hüseyin Kaba’yla röportajımızın devamı şöyle:
SORU: Kendi arşivinizden vermiş olduğunuz bir fotoğraf yayımlamıştık bu sayfalarda, Abbas’ın Şerif... Ondan da biraz bahseder misiniz acaba?
HÜSEYİN KABA: Abdi Çavuş Sokağı’ndan kuzeye gelirken Cevzalar’ın evinden sonra doğuya Alparslan Sokağı’na dönülürdü. Bizim bu sokağın eski Lefkoşa plan ve harita kayıtlarında adı Kavukluoğlu Sokağı diye de geçmektedir. Sokağın girişinde sağ tarafta kemerli bir dükkân kapısı vardı. Kaldırımsız evin sadece sokağa bir sekisi vardı. İkinci bir seki yüksekliğindeki evin içine ayağınızı atar atmaz varırdınız. Burada etine dolu sarışın bekâr bir kadın yaşardı. Bazı düğün ve derneklerde def, deblek çalardı. Kaşına rastık, gözüne sürme, dudaklarına da en koyusundan olan kırmızılık sürerdi. Gündüzleri yazın serininden yararlanmak için kapının girişine koyduğu sandalyede oturur elinde aynası yüzüne makyaj yapmakla meşgul olurdu. Kendisine “Abbazın Şerif” denirdi. Abbas’lık babadan galat olmalıydı. Mahalleli Abbas’ın Şerif’ten bahsederken nedense hep müstehzi yaklaşım içine girerlerdi. Hamamda rastladığı bir komşusuna ses eden Abbas’ın Şerif hanımın yüzünden gözünden rastığı, sürmesi, dudak boyası yunup arındığı için: kaşı, kirpiği olmayan korkunç bir yaratık sanıp güya komşusu onu tanımayıp ondan korkmuş ve “gaça gaça bir oldum anam!” diye dışarıda anlatıvermesi herkes için alay konusu olmuştu! Bu hamam hikâyesini her anlatan kendi muhayyilesine göre bir şeyler ilave eder Abbas’ın Şerif hanıma hamamda rastlayan kişi olduğunu kendine mal ederek anlatırdı!. Bir de fakirliğine hayıflanıp kendisini mısır sultanı görüp beğenmiş ama her ne hikmetse evlenemedikleri diğer bir müstehzi yaklaşımdan biriydi! Az ileride de ağabeyi “Abbazın Arif” namı diğer “Ölüyucu Arif” diye bilinen, konu komşu hatırı tutan, saygılı bir insan olan Arif Dayı oturmaktaydı. Kızkardeşi Abbas’ın Şerif’in ödü kopardı ondan, çok dürüst terbiyeli bir insandı Arif Dayı…
Abbaz’ın Şerif hanım Alparslan sokağının doğusunda Aysergili Şaban Efendi’ye ait eski bir bahçe içine yapılan daha ziyade bekârlara kiralanan küçük odalardan birinde 6 numaralı evde oturan kemani Lütfi Dayı ile birlikte düğünlere giderlerdi. Düğünler kına geceleri hariç hafta sonları yapıldığı için hafta aralarında Lütfi dayının evinde müzik çalışmalarına katılırdı. Alparslan Sokağı doğusundaki son evde oturmakta olan Ahmet Nadide Uzundal da bu çalışmalara katılanlardan biriydi. Bazen de Küçük Aysel’in babası keman üstadı Asaf Bağdadi de katılırdı. Burada yapılan çalışmalar ısınma çalışmalarıydı. Abbaz’ın Şerif çalışmalara katılmak için sokağın başındaki evinden doğu istikametine Lütfi dayının evine gelir giderken heybetli yapısı sarı saçları beyaz pembe teniyle erkeklerin dikkatini cezp ederdi! Erkeklerden ziyade bazı kadınlar dudak ucuyla güler müstehzi bakışlar savururdu arkasından! Hançeresinden gelen bir sesi vardı. Keman çalanlar oksariyi mumlarken o da yanan bir maltız, mangal veya o an yakılan bir islimde debleğin üzerindeki derinin genleşip güzel ses verebilmesi için ısıtırdı. Biraz ateşe yakın tutar biraz parmak uçlarını deri üzerinde gezdirirken hafif hafif vurur derinin gerginliğini ölçerdi. Yani diğer müzik aletlerindeki akort denilen ayarı o da kendi debleğine ısıtarak