9 Mart’ta Ne Olacak?

Dr. Hasan Alicik


8 Mart Dünya Kadınlar Günü geliyor.
Başladı. Açıklamalar birbirini izliyor...
Ya 9 Mart’ta ne olacak? Ne değişecek?
Belki bir farkındalık yaratılacak... Belki!?
Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nin düzenlediği “Kadına Yönelik Şiddet Çalıştayı”nda Polis Genel Müdürü Birinci Yardımcısı Pervin Gürler açıkladı: 2010’dan bugüne kadar meydana gelen 2058 polisiye olayın 545’i kadına yönelik olup, bunların 419’u darp içermektedir.
Mülteci Hakları Derneği Başkanı Ceren Göynüklü de yaptığı açıklamada “aile içi şiddet”in yasalarda tanımlanmadığından dolayı sorun yaşandığını ifade etti.
Ne var ki bunların yanı sıra “şiddet” olgusunun medya, eğitim ve kültür boyutlarına da değinmek gerekmektedir.
Karısını dövenler, tecavüz edenler, kız kaçıranlar... her gün bazı gazetelerin birinci sayfasından manşeten veriliyor. Birinci haber olarak veriyorlar kadın dövmeyi.
Eski karısını döverek parasını aldı...
Falan kadına saldırdı, filan kadına tecavüz etti...
Hayatı boyunca gazete sayfalarında yer alması olanaklı olmayan birinin karısını döverkenden ülkenin gündemine taşınması “delikanlı adam”, “erkek adam” tiplemesini  de pekiştirmektedir. “Helal olsun adama” dercesine birinci ya da ikinci haber olarak yer veriliyor. En kötüsü zamanla toplum bu tür olayları olağan karşılamaya, duyarsızlaşmaya başlayabilir.
Kültür etmenini de unutmamak gerekmektedir.
Örneğin kültürümüzde “Kızını dövmeyen dizini döver.”, “Erkektir, sever de döver de.” , “Dayak cennetten çıkmadır.”, “Kadının karnından sıpayı, sırtından köteği eksik etmeyeceksin.”...
2002 yılında tarafımızdan yapılan bir araştırmada erkek ve kadınların bu atasözlerine karşı tutmları anketle belirlenmeye çalışıldı. Erkeklerin büyük çoğunluğu bu sözlere katılmamaktadır. Ancak “Kızını dövmeyen dizini döver.” atasözünü %53.3’ü olumlu buldu. Kadınların ise %51.4’ü.
Ailede çocuğa ceza verme şekillerinde ise %60 civarı “sözlü azarlama”, geriye kalanlar ise “kulak çekme, tokat vurma...” gibi fiziki cezalara başvurduklarını belirtmişlerdir.
Ankete katılanların %65’i çocuklarını hiç dövmediklerini, kadınların ise %93’ü kendilerinin hiç dayak yemediklerini belirtmişlerdir.
Bu bulgular ışığında kız çocuklarının terbiyesinde dayağın uygun görülebildiği, kadınların ise %7’sinin fiziki şiddete maruz kaldıkları anlaşılmakatdır.
Eğitimde ise toplumsal cinsiyet ayrımcılığı içeren unsurlar zamanla çıkarılmakla birlikte 2009’da yazılan Kıbrıs Tarihi kitaplarında erkeğe hizmet eden, başı eğik erkeğe kahve sunan kadın resimlerine yer verilmiştir. Bu gibi unsurların kitaplardan ve öğretim programlarından çıkarılması gerekmektedir.
Şiddet olgusu tüm boyutlarıyla ele alınarak irdelenmesi strateji ve politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
Ne yazık ki ülkemizdeki siyaset belirli gün ve haftaları fırsat bilerek “siyasi gösteri” yapmaktan öteye geçemiyor. Sorunları çözecek anlayış ve mekanizmaları geliştirememektedir.
Açılışlar bittikten sonra, günler geçtikten sonra yine “gerçeklik”le yüzyüze kalıyoruz.