9. Global Araştırmacı Gazetecilik Konferansı’ndan notlar…2

Sevgül Uludağ

 

İki saatlik tren yolculuğunda Güney Afrikalı gazeteci Tabelo Timsa ve Malavili gazeteci Rex Chikoko’yla birlikte geçtiğimiz toprakları inceliyoruz – çok büyük bir göl kenarında yol alıyoruz…

Konferans 8-11 Ekim 2015 tarihleri arasında gerçekleşecek ve otelimize yerleştikten sonra konferans merkezine dönüştürülmüş Radisson Blu Oteli’ne yürüyerek gidiyoruz – bunun için bir dereyi geçmemiz gerekiyor! Otelimiz konferans merkezinden beş dakikalık yürüyüş mesafesinde…
Otelimiz ve bu bölgedeki diğer oteller, kış olimpiyatlarına hazırlanan sporculara hizmet verirmiş normalde, kış aylarında, etrafta kar olduğu zamanlarda…

Oteller minimalist bir tarzda ama konforlu biçimde ve Norveç’e özgü eşyalarla döşenmiş: Tahta masalar, tahta sandalyeler… Otelimizin şöminesi çıtır çıtır yanıyor…

Konferans merkezine gidip kaydımızı yaptırıyoruz, isim kartlarımızı, çantalarımızı, programlarımızı alıyoruz… 120 ülkeden 900 araştırmacı gazeteciyiz…

Otelin dışında öğretmenleriyle birlikte sekiz yaşlarında bir grup çocuk görüyorum… Çocuklar bana sesleniyorlar ve onlarla konuşmaya gidiyorum. Henüz sekiz yaşlarındaki bu çocuklar mükemmel İngilizce konuşuyor… Kıbrıs’tan geldiğimi öğrenince heyecanlanıyorlar! Öğretmenleri “Kim Kıbrıs’ı bilir?” diye sorunca, bu 15 kişilik gruptan altı-yedi tanesi ellerini kaldırıyor! Kıbrıs’a tatile giderlermiş ve Kıbrıs’ı çok beğenirlermiş! Grup aslında küçük bir izci grubu ve öğretmenleriyle birlikte pusula yapmayı, pusulayla ormanda yön bulmayı öğreniyorlar… Bu küçük Vikingleri otelin önünde bırakıp oradan ayrıldığımda, yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşiyor!

Her iki yılda bir, dünyadan araştırmacı gazeteciler bu konferansta toplanıp hem kendi araştırmalarını, araştırma tekniklerini, başarılarını paylaşıyor, hem de araştırmacı gazetecilikte yeni teknikler ve yeni eğilimler hakkında bilgi ediniyorlar…

Yedi yıl önce de Lillehammer’deydim ve şimdi gene buradayım. Bu konferansa ev sahipliği yapan Norveç Araştırmacı Gazeteciler Örgütü SKUP, geçen defaki gibi yine ev sahibimiz… SKUP aslında aşırı sağcı Norveçli terörist Anders Behring Breivik’in hedefiymiş – kendi ulusal kongrelerini 2011 yılında yaptıkları esnada, Breivik onların kongresine bomba koyup olabildiğince çok gazeteci öldürmeye çalışmayı hedeflemiş fakat yapmakta olduğu bombayı zamanında bitiremeyince hedef değiştirmiş… 22 Temmuz 2011 tarihinde Oslo’da bir bombayla 8 kişiyi öldürmüş, sonra da İşçi Gençlik Ligi’nin yaz kampını basarak tam 69 genci katletmiş… 2012’de toplu katliam ve terörizmden mahkum edilmiş ve şimdi hapiste bulunuyor… Norveçli meslektaşlarımızdan bu teröristin esas hedefinin SKUP kongresi olduğunu öğreniyoruz ama bunu başaramamış – gazetecilerden, bütün gazetecilerden nefret ediyormuş – polis onun evini aradığında notları arasında aslında ilk hedefinin SKUP kongresini bombalamak olduğuna ilişkin orijinal planını bulmuş…

Bu yüzden konferansımızın yapıldığı otelde özel güvenlik önlemleri alınmış ama biz bunları hiç görmüyoruz ve bu önlemleri hissetmiyoruz bile…

Yalnızca bize bu söyleniyor ve biliyoruz ki uzaktan bu otel gözleniyor…

Global araştırmacı gazetecilerin bu konferansı dokuzuncu kez yapılıyor,
120 ülkeden 900 gazeteci burada toplanıyoruz…

Kaldığımız otelde üç yatak odası, bir oturma odası, mutfağı ve iki banyosu olan bir “apartman dairesi”ni Tacikistan ve Azerbaycan’dan iki harika gazeteciyle paylaşıyorum… Aslında buna “apartman dairesi” demek zor çünkü iki katlı, tahta bir ev bu – kocaman balkonu da var… Bu “bungalovlar” bir kısım katılımcıyı ağırlıyor…

Konferansta çok farklı bölgelerden gazetecilerle tanışıyorum… Normalde, gündelik hayatımızda karşılaşamayacağımız ya da karşılaşma ihtimali hemen hemen hiç olmayan ülkelerden gazeteciler bunlar…

Moğolistan’dan iki harika gazeteciyle oturup sohbet ediyoruz. Erdenbulgan ile Ulziibayar bana kendi ülkelerinin parasını gösteriyorlar – üstünde Cengiz Han’ın resmi var – bu parayı bana bir hatıra olarak hediye ediyorlar… Cengiz Han’la gurur duyuyorlar… Cengiz Han’ın Uygur, Tatar, Tangut gibi halkları birleştirip Moğolistan İmparatorluğu’nu yaratmış… “Bayar” sözcüğünün “mutluluk” anlamına geldiğini öğreniyorum… Daha sonra Moğolistan grubundan üniversitelerde araştırmacı gazetecilik dersi veren ve konferansa katılan diğer katılımcılarla tanışıyorum: İsimleri muhteşem! Amaraa (“Barışçıl yaşam”), Tamiraa (“Güç”), Baigalmaa (“Doğa”), Munhmandah (“Sonsuz gündoğumu”) ve Chimeddondog (“Sonsuz yaşam”)… Bu sonuncusu bir Tibet ismiymiş ama kendisi Tibetli değil… Moğollar Budist oldukları için zaman zaman Tibet isimleri de verebiliyorlarmış çocuklarına…

DEVAM EDECEK