7 Nisan’ı Anmak!

Niyazi Kızılyürek

Geçtiğimiz 7 Nisan’da birileri o günü “kutsal bir gün” olarak anmaya karar verdi.

Söz konusu 7 Nisan elbette 2004 yılının 7 Nisan’ıdır.

Hani, Tassos Papadopullos’un gözyaşları içinde Kıbrıs Rum toplumuna seslendiği ve Kıbrıslı Rumları referandumda Annan Planına güçlü şekilde “hayır” demeye davet ettiği gün...

Papadopullos’un arşivinden aktarılan bilgilere göre, ABD başkanı Bush’tan İrlanda başbakanına kadar pek çok siyasi kişilik Papadopullos’u telefonla arayarak, Annan Planını kabul etmesini telkin etmişler ama Tassos “aslanlar gibi” direnmiş...

Bu arada, konuşma yapacağı ortamın mizanseninin itinayla hazırlandığını da öğrendik.

Papadopullos, konuşma metnini birkaç gün önceden hazırlamaya başlamış ve 7 Nisan günü son düzeltmeleri yapmış.

Masa, Makarios’un 15 Temmuz darbesinde cumhurbaşkanlığı sarayından kaçtığı pencerenin önünü yerleştirilecekti...

Önceden hükümet ortaklarına bilgi vermeyi ihmal etmemiş. Dönemin AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas’ın kendisine sert bir konuşma yapmamasını tavsiye ettiğini bizzat Hristofyas’tan dinlemiştim.

Papadopullos bu uyarılara aldırmadan, Kıbrıs Sorununun çözümsüzlüğe mahkum edeceği konuşmayı bildiği gibi yaptı.

Biraz da Makarios’u taklit ederek, “Kıbrıs Rum Halkı” diye söz başladı ve “seni onuruna ve tarihine sahip çıkmaya davet ediyorum” dedi!

Ve arkasından “güçlü bir hayır” talep etti.

Şimdi birileri, o günü ve o konuşmayı anmaya ve kutlamaya karar verdi!

Kıbrıs’ı belki de temelli olarak bölünmeye mahkum etmiş olacak olan o kara günü kutlayanlar elbette federal çözüme karşı çıkan milliyetçi-çıkarcı çevrelerdir.

Fakat benim bu yazıda ele almak istediğim konu başkadır.

O günlerde ben Eğlence’deki dairemden Kıbrıs Türk toplumunun muhteşem başkaldırısını, barış için ortaya koyduğu olağanüstü çabayı sevinerek izliyordum.

Radyo Sim’de durmadan yayın yapan iki genç insanı dinliyordum. Tassos Papdopullos Kıbrıs Rum halkının “onuru” ve “tarihinden” söz ederken, Sami Özuslu ile Cenk Mutluyakalı, Radyo Sim mikrofonlarında Kıbrıs’ta barıştan ve kardeşlikten bahsediyorlardı.

Kıbrıs’a çok derin bir yurt sevgisiyle bağlı olan bu iki genç insanın söylediklerini Kıbrıslı Rumlar dinleyebilselerdi acaba ne hissederlerdi?

“Kıbrıslı Rumların onuru ve tarihi” gibi hamaset sloganları yerine, Sami ile Cenk’in dillendirdiği ortak yurt tutkusunu duysalardı, yine de Tassos’un peşinden giderler miydi?

Bu sorunun yanıtını elbette bilemeyiz.

Diyeceğim odur ki, 2004 Nisan’ında Samilerin ve Cenklerin varlığından Kıbrıs Rum toplumu bütünüyle habersizdi. Kıbrıslı Türklerin büyük barış kalkışmasını anlamaktan çok uzaktı.

İki toplum birbirine paralel yaşıyordu ve birbirlerini teğet geçiyorlardı.

Dün Tassos Papadopullos’un hamasi söylemelerinin karşılık bulmasının en büyük nedeni bu idi. Bugün, iki toplumun barış yolunda yürümesinin önünde yine aynı engel duruyor.

Paralel yollardan yürüyerek barışa ulaşamayız.

Aynı yolda ve birlikte yürümedikçe Kıbrıs’ta barışa ve kardeşliğe ulaşamayız.

2004 Nisan’ını bu açıdan analım diyorum!