3’lü zirve çözümün önünü açabilir...

Ünal Fındık

 

BM Genel Sekreteri Kıbrıs sorunu programını belirledi. 25 Kasım’da 3’lü zirve için liderleri Berlin’e davet etti. Bu zirveden istediğini alabilirse 20 Aralık tarihinde bu kez 5’li zirve için liderlerin yanında garantörleri de davet edecek.

Şimdi bütün gözler 3’lü zirvenin sonuçlarında olacak. Zirvenin amacı liderlerin “Referans Şartlarında” uzlaşmasıdır.

Referans şartları nedir?

Bugüne kadar Kıbrıs konusunda oluşan BM muktesebatı, 11 Şubat 2014 ortak açıklaması ve BM Genel Sekreteri’nin Crans Montana’da sunduğu 30 Haziran 2017 tarihli “Guterres Çerçevesi” nde belirtilen temel uzlaşı noktalarının teyit edilmesidir.

Referans şartları Kıbrıslıların gündemine Crans Montana’da yaşanan çöküşten sonra müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için BM Genel Sekreteri Guterres’in ürettiği ve taraflardan bu referans şartlarında uzlaşmasının müzakereleri yeniden başlatmak için yeterli olacağı şartlardır.

Rum lider Anastasiades Eylül ayında BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden yeniden başlayabilmesi için referans şartlarını kabul ettiğini açıklamıştı. Rum liderin bu yaklaşımı elbette Rum ulusal konseyinden onay almıştı.

Türk tarafında ise durum karışık. Nisan ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi artık siyasi partilerin bundan bağımsız hareketini kısıtlıyor.

25 Kasım’da 3’lü zirvenin Berlin’de olacağı açıklandığı gün UBP yönetimi Akıncı’nın bu zirveye gitmemesi gerektiğini iddia ederek siyasi yaşamımıza yeni bir gaf eklediler.

UBP elbette kendi kararları ile yönetilir. Bu kararları da kendi yönetim organları alır. Ama yetkisi olmayan bir konuda aldıkları karar ancak kendi düşünceleri olur. Zaten açıklamada da cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştığı için bu zirveye katılmasının uygun olmayacağını söylüyorlar.

Siz cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştı diye şu anda görevde olan cumhurbaşkanının icraat yapamayacağını ileri sürerseniz, yarın genel seçim yaklaştığı zaman hükümetin de herhangi bir icraat yapamayacağı ile yüzleşebilirsiniz.

Halbuki KKTC tarihi UBP’nin iktidarda girdiği bütün seçimlerde son güne kadar, hatta seçimi kaybettiği zaman da yeni hükümet kurulana kadar arsa, tarla dağıtımı, yandaşlara arka kapıdan iş, hatta seçim yasakları içinde vatandaşlık dağıtımı yaptığını yazıyor.

Aslında UBP’ye bu yöndeki açıklamayı yaptıran başka nedenlerdir. UBP-HP koalisyonunu kurduran Ankara Akıncı’nın federal çözüm müzakerelerini sürdürmesini istemiyor.

Ankara Crans Montana’dan sonra federal çözümün artık hayal olduğunu bu nedenle başka alternatif çözümlerin konuşulması gerektiğini iddia ediyor.

Kendilerini Ankara’nın takipçisi olarak gören bugünkü hükümet partileri UBP ile HP de bu söylemi aynen kopya ederek Akıncı’nın müzakere için yetkisiz olduğunu iddia edecek kadar zıvanadan çıktılar.

Öncelikle Akıncı yetkiyi sizden ya da sizin gibi Ankara’dan değil KKTC halkından aldı. Halktan aldığı bu yetki de Nisan 2020’de yeni cumhurbaşkanı seçilerek görevi devralacağı güne kadar sürecektir.

Birileri istedi diye 2015 seçimlerinin 2. turunda %60’ın üzerinde oy alarak seçilen cumhurbaşkanına yetkisiz, ya da halkın iradesini temsil edemez nitelemeleri yapmak demokrasimize, demokratik kültürümüze ve bugüne kadar biriktirdiğimiz demokrasi tecrübemize terstir.

Kıbrıs sorununun çözümü olmazsa olmazımızdır. 50 yıllık müzakere sürecinde biriktirdiğimiz deneyimlerden gerçekleşebilir çözümün federal bir çözüm olacağı ve başka herhangi bir çözüm modelinin bugünkü koşullarda iki taraftan biri olan Rumlar tarafından asla kabul edilmeyeceğini bilmemiz ve buna uygun davranmamız gerekir.

Çözüm mümkündür. Yeter ki iki tarafın liderlerinde bu çözümü mümkün kılacak cesaret ve kararlılık olsun. Gerisi teferruattır.