“21 kayıp şehit neden ailelerden saklandı? Neden?” 1

Sevgül Uludağ

1963’te Aspava önünde öldürülen, Lefkoşa Genel Hastanesi’ne iki Kıbrıslıtürk polis tarafından götürülerek burada bir Kıbrıslıtürk hemşireye teslim edilen Lefkoşa’nın tanınmış simalarından Sandviççi Vasit Mustafa’dan geride kalanlar Tekke Bahçesi’nde bulundu… Torunları Vasit Hassan ve Gönal Hassan, yaptıkları araştırmayı ve duygularını kaleme aldılar…

 

Vasit Mustafa’nın torunu Vasit Hassan:
“21 kayıp şehit neden ailelerden saklandı? Neden?”

1963’te Aspava önünde öldürülen, Lefkoşa Genel Hastanesi’ne iki Kıbrıslıtürk polis tarafından götürülerek burada bir Kıbrıslıtürk hemşireye teslim edilen Lefkoşa’nın tanınmış simalarından Sandviççi Vasit Mustafa’dan geride kalanlar Tekke Bahçesi’nde bulundu…

Bu konuda “kayıp” Vasit Mustafa’yla ilgili gelişmeleri geçtiğimiz günlerde bu sayfalarda yayımlamıştık. Vasit Mustafa’nın torunu Vasit Hassan bir süre önce bizimle temasa geçerek bazı sorular sordu, bunları yanıtladık. Ardından kendi araştırmasını başlattı “kayıp” dedesinin başına gelenlerle ilgili… Ondan bu konuda neler yaptığını, neler hissettiğini kaleme almasını istedik. O da bizi kırmayarak bunu yaptı… Kardeşi Gönal Hassan da araştırmalarını ve duygularını kaleme aldı…

“Kayıp” Vasit Mustafa’nın torunu Vasit Hassan, yaptığı araştırmayı ve duygularını şöyle kaleme aldı:

“Evet, tam 54 yıl sonra dedemiz Lefkoşa’nın tanınmış simalarından Sandviççi Vasit Mustafa, Kayıp Şahıslar Komitesi tarafından Tekke Bahçesi Şehitliği’nde bulunur.

Rahmetlik nenem ve büyüklerimiz hep anlatırdı dedemin nasıl, nerede ve kimlerle beraber vurulup kaybolduğunu. Dedemizin şehit olup kaybolduğu gün yanında Lefkoşa’nın tanınmış isimlerinden Saffet Anibal vardı. Hep istemişimdir gidip Saffet dayı ile konuşmayı. Ve bundan 4-5 yıl önce gidip Saffet Anibal’ı ziyaret ettim. Öğlen vaktiydi, Saffet dayı dönerin önünde dönerini kesiyordu ve beni gördüğünde “Hoşgeldin annem” dedi. “Annem” sözü onun meşhur sözlerindendi. “Hoşbulduk” dedim ve “Benim kim olduğumu biliyor musun?” dedim. “Kimsin ya oğlum sen?” dedi. “Benim adım VASİT” dedim kendisine ve döneri keserken durdu ve dik dik bana baktı, yaklaşık 20 saniye bir şey demedi. Sonra “Ama sen bizim Koca Vasit’in torunusun” dedi. “Bizim Süheyla yengenin…”

“Evet” dedim. Ve nenemin nasıl olduğunu sordu, “Sizlere ömür” dedim. “Vay Koca Vasit vay!” dedi. “Ne günlerde be” deyip döner kesmesini bıraktı. “Gel içeri oturalım” dedi. “Ne içen, ne yen oğlum?” dedi. “Bir kolacık açayım sana ya da keseyim döner”  dedi. Dedim “Sonra dönerini yeycem. Anlat” dedim “bana lütfen o geceyi. Dedemin yanında sen de varmışın…”

“Vasit deden mükemmel bir insandı, hiç birinden korkmazdı ve çok cesurdu. GG’de top oynardık beraber” dedi. “Bizim öncümüzdü, herkes onu çok severdi. Gelelim o pis geceye” diye anlattı Saffet Anibal ve şöyle devam etti:

“Deden o akşam kahvedeydi. Ortaköy’de olaylar çıkmıştı. Rum’un un fabrikasının oralarda. Yanımda benim babam vardı ve bir arkadaş daha…”

Söylemişti ismini, hatırlamıyorum.

“Gidip dedeni de kahveden aldık. Ortaköy dönüşü Aspava Bar’ın oralarda yolun ortasında Rum polisleri duruyordu. Arabayı ben kullanıyordum, deden de yanımda oturuyordu. Dedim ki Vasit’e, ‘Ezip üstlerinden geçiyorum…’ Deden de “Hayır” dedi, “Dur bakalım nesterler” ve beni durdurdu. “İnme ve Vasit arabadan aşağıya” dedim, dinlemedi, inerken arabanın torpido gözünde benim tabancam vardı, “Al tabancayı be Vasit” dedim ve o da almaz, iner. Deden Rum polislerin yanına gittiğinde polisler ateş açar ve deden orada yığılıp kalır. Ben de hazırda bekliyordum zaten ve hızlı bir şekilde oradan kaçtık. O esnada ben ayağımdan ve omzumdan, babam da gözünden vurulur.”

(23 Aralık 1963 Halkın Sesi gazetesi arşivinde yaralı olarak Adiloğlu Kliniği’nde fotoğrafları vardır).

Saffet Anibal anlatmaya devam etti:

“Arabanın aynasından arkaya baktığında deden ‘Yardım edin!” diye bağırıyordu” dedi. Saffet Anibal gözümün içine bakarak “Napayımdı ay oğlum” dedi. “Kalsak öldüreceklerdi bizi da” dedi “ve kaçtım…”

(22 Aralık 1963 gecesi).

O günden sonra Saffet Anibal’ı bir daha görmedim. Tabii bu sene de rahmetlik oldu. Allah rahmet eylesin.

6 Ekim 2017 tarihinde dayımın oğlu Vasit beni arar “Abi dedemi bulmuşlar” diye…

“Anlamadım, nasıl yani?” dedim.

“Vasit dedemizi bulmuşlar” dedi ve “Ara babamı anlatsın sana” der.

Hemen arkasından Mehmet Yorgancı dayımı ararım. Mehmet dayım dedemin en küçük oğludur. Babasını kaybettiğinde henüz 4 veya 5 aylıktı. Vasit dedemin beş çocuğu vardı, üç kız, iki erkek. Filiz, Gonce, Mustafa, Fatoş ve Mehmet diye…

Dayım telefonu açar ve “Doğru mu küçük Vasit’in söyledikleri, dedemizi bulmuşlar” derim.

Evet, bugün eve Kayıp Şahıslar Komitesi’nden bir bayanın gelip babalarının nerede, nasıl bulunduğunu söylemiş ve fotoğrafını göstermiş.

“Nasıl olur be dayı” dedim… “54 sene dedem yakınımızda ve onu bulamadılar…”

Tabii dayım da halen şoktaydı. Ona tam olarak nerede bulunduğunu sordum.

“Tekke Bahçesi Şehitliği’nde” dedi.

“Nasıl olur da Rumlar tarafından vurulup bizim taraftaki şehitlikte çıkar? Çünkü bize zamanında büyüklerimiz ve nenem, Rum polislerinin onu alıp hastaneye kaldırdıklarını ve sonradan onu kimselerin görmediğini, duymadığını anlatırlardı… “Kayıp” olmuştu Vasit dedem…

Dayımla vedalaşır, telefonu kapatırım ve Facebook’ta dedemizin nerede, nasıl bulunduğunu yayınlar ve paylaşırım. Bu arada Facebook’tan yorumlar gelmeye başlar ve bir aile yakınımız bana der ki “Gazeteci Sevgül Uludağ’dan bilgi alabilirsin…”

Ve hemen Sevgül hanım ile kontağa geçerim.

Sevgül hanımın anlattıklarına göre o yıllarda 21 Kıbrıslıtürk şehidimizin naaşları Lefkoşa Genel Hastanesi’nde tutulurmuş ve Rum yetkililer Kızılhaç aracılığıyla Türk yetkililerinin gidip naaşlarını alabilirler diye bir bilgi verirler. Bizim yetkililer ise ya gidip almazlar veya korkudan gidip alamazlar ve Rumlar’ın önceden yaptığı Ayvasıl katliamı yakınlarında bir yere 21 şehidimizi gömerler. Ve Türkler daha sonra bir ay geçmeden 1964 Ocak’ta korumalar eşliğinde gidip 21 şehidimizi mezardan çıkarır ve hiçbir aileye veya birilerine bildirmeden “Ayvasıl şehitleridir” diye gece vakti Tekke Bahçesi Şehitliği’ne gömerler. Tabii bu arada diğer günler araştırmamız kardeşlerimle devam eder.

Başka bir gün Sevgül Uludağ, dedemizin kimin tarafından bulunup hastaneye götürüldüğünü söyler. O zamanki iki Kıbrıslıtürk polisimizmiş. Biri rahmetlik olmuş, diğer yaşayan polis Ö.Ü. Ve Sevgül hanımdan o polisin telefon numarasını isterik, o da “Önce bir sorayım polise sizinle görüşmek ister mi diye” der ve bizimle görüşmeyi kabul eder bu polis. Kardeşim telefon eder ve Ö.U. “O gece bize iki kişi gelip ihbarda bulunur ki bir Kıbrıslıtürk Aspava’nın orada vuruldu diye ve oraya vardığımızda dedeniz yerde ölmüş durumdaydı. Onu oradan alıp Lefkoşa Genel Hastanesi’ne Nigar Hemşire’ye teslim ettik” dedi.

Başka bir gün ise Halkın Sesi gazetesine gidip oradan 23 Aralık 1963 arşivini istedim. Gazetede “Son dakika! Aldığımız ölü ve yaralı sayısı… Dün akşamki hadiselerden sonra bu sabah saat 4 sularında öğrendiğimize göre Adiloğlu Kliniği’nde yatmakta olan yaralılar şunlardır: Saffet Animal, Adil Salahi, Nevzat Mulla Hasan, Tacit Atai, Hüseyin Halil Salih… Ölen Türk’ün ise Sandviççi Vasit olduğu bildirilmektedir.” Bugün de google’dan araştırırsanız vardır, tarih 23 Aralık 1963 ve Saffet Anibal ve diğer yaralıların resimleri mevcuttur.

O gece yaşanan olayı farklı kişiler ile görüşüp konuştum. Hepsi de farklı farklı olaylar anlattı. Şu an hayatta olup ve olayı bilen veya bilgisi olan insanlarımız halen vardır. Ama bence işin gerçeği hiçbir zaman ortaya çıkmayacak. Kafamızın hep bir yerinde sorgulanacak. Acaba Rum polisleri mi yaptı veya bizimkiler mi diye. Bilinmez. En yakın hikayeyi Saffet Anibal anlattı. Neden aileye bildirilmedi, neden 21 şehit ailelerden saklandı?

Neden?

Evet, herkes diyordu “Deden bambaşka bir insandı. Hayırsever, yardımcı, korkusuz.  Yaşasaydı çok farklı yerlede olacaktı” diyorlar. Belki de şehit olmasaydı, çocukları yurtdışına göç etmeyecekti. Çünkü kardeşimin dediği gibi baba evin direğidir. Babasız büyümenin ne kadar zor olduğunu yaşayan bilir veya rahmetli nenemin çocukları için hem baba, hem anne olmak… Nenem inşaatlarda çalışmış bir annedir. Çocuklarına baksın diye… Evet, kaleme alınacak, yazılacak çok şeyler var… Allah kimseye ama kimselere bu Türk, Rum vs. olabilir, yaşatmasın. Kimse anasız babasız büyümesin… Buradan Sevgül Uludağ ablama bana bu olanağı sağladığı için buradan çok teşekkür etmek isterim ve araştırmalarının devamını dilerim. Kolay gelsin.

Dedem Sandviççi Vasit Mustafa ve nenem Süyehla (Zehra) Yorgancı’yı rahmet ve saygıyla anıyorum…”

(VASİT HASSAN – EKİM 2017).