“2 Eylül’de komutanım bana izin verdiğinde ve köye gittiğimde, köpeğimiz Sarman beni katliam çukuruna götürdü… Hiçbir şeyden haberim yoktu…” (1)

Sevgül Uludağ

Ahmet Süleyman Aşır, 1974’te EOKA-B’cilerin Muratağa-Atlılar-Sandallar’da gerçekleştirdiği ve ağırlıkla kadın ve çocuklardan oluşan 126 Kıbrıslıtürk’ün öldürülmüş olduğu katliamda, ailesinden toplam 30 kişiyi kaybetmiş… Daha önce ailesinden öldürülmüş olup da DNA testleriyle kimlik tespiti yapılmış olan kardeşlerini ve annesini Muratağa Şehitliği’ne defnetmiş olan Ahmet Süleyman Aşır, 26 Aralık 2020 Cumartesi günü de kızkardeşçikleri Aliye ve Havva’yı şehitliğe törenle defnetmeye hazırlanıyor…

1974’te en yakın ailesinden annesi Ayşe Süleyman, dokuz yaşındaki en küçük kardeşi Gültekin, 11 yaşındaki kızkardeşi Havva, 12 yaşındaki kızkardeşi Aliye, 13 yaşındaki kızkardeşi Emine, 15 yaşındaki kızkardeşi Zalihe ve 16 yaşındaki kızkardeşi Dinnevaz’ı katliamda yitirmiş…

Kendisi 18 yaşında bir gençmiş ve Mağusa’da kalede askerliğini yapıyormuş… İki kardeşi hayatta kalabilmiş: İpsillat’ta olan kızkardeşi Gülten ile Londra’da bulunan kızkardeşi Aycan…

Ahmet Aşır, mücahitliğini yaptığı, nöbet yerleri fazla olduğu ve mücahit sayısı az olduğu için altı ay boyunca köye gidememiş – izin istiyormuş ancak mücahit azlığı nedeniyle komutan ona köye gitmesi için izin vermiyormuş…

Köyü Muratağa’ya gitmek için en son 10 Temmuz 1974’te izin alabilmiş yani darbeden önce… İki saatlik bir izin vermiş komutan ve yine aynı köyden bir arkadaşı da izin alabildiği için birlikte köye gitmişler, altı aydır görmemiş olduğu ailesi ve kardeşçikleriyle kucaklaşmışlar, sarılmışlar, oturup sohbet etmişler… Sonra geri Mağusa’ya dönmüş… Ve ailesinden bir daha haber alamamış…

Babası Süleyman Bey, Muratağa-Atlılar-Sandallar’daki tüm erkekler gibi tutuklanarak önce Piperisterona’ya, oradan da Karaol Kampı’na götürülmüş Mağusa’da – ve oradan da Leymosun’a esir olarak götürülmüş…

20 Temmuz 1974’te savaş patlak verdikten sonra cephede olan Ahmet Süleyman Aşır, izin alamamış bir türlü köye gitmek üzere… Hatta savaş bittikten sonra da izin istediği halde, bu izni alamamış, köyüne gidememiş…

Ta ki 2 Eylül 1974’te komutanı kendisini çağırıp, “İzinlisin” deyinceye kadar…

Ahmet Süleyman Aşır, Muratağa-Atlılar-Sandallar’da EOKA-B’nin gerçekleştirdiği katliamdan habersiz biçimde köye dönmüş… O gün meğer toplu mezarlar açılmaktaymış… 18 Ağustos’ta Atlılar’daki katliam çukurunun bulunmuş olduğundan da habersizmiş…

Eve gitmiş… Ev darmadağınmış…

Ailesine mektup göndermişmiş Birleşmiş Milletler Barış Gücü’yle ancak yanıt alamamışmış… O mektubun yanıtını evde bulmuş… Ailesi ona mektup yazmış ama gönderememiş…

Köpeği Sarman onu karşılamış, üstüne atılmış… Israrla onu bir yerlere götürmek istiyormuş…

Köpeği Sarman onu katliam çukuruna götürmüş… Tam da açılmakta olan katliam çukuruna…

Türkiye’den gelmiş olan ve Dörtyol’da (Prastyo) konuşlanmış olan askeri birlikten askerler açıyormuş toplu mezarı ve tabii hayatta kalmış olan bazı köylüler de yardımcı oluyormuş toplu mezarların kazılmasına…

Ahmet Süleyman Aşır da bu toplu mezarların açılışında çalışmış o gün ve ertesi günü… En küçük kardeşçiği Gültekin’i, giydiği kısa pantoloncuktan, şortçuktan tanımış toplu mezardan çıkarıldığında… Toplu mezardan çıkarılan Kıbrıslıtürk kadınlar, çocuklar ve yaşlı insanlar, bir sıra halinde sıralanıyorlarmış… Anneciğini de giysisinden tanımış…

Ahmet Süleyman Aşır’ın hayatı artık 2 Eylül 1974’ten sonra dramatik biçimde değişmiş...

Ahmet Süleyman Aşır, uzun yıllar Mağusa’da yaşadıktan sonra, üç yıl kadar önce Muratağa’ya dönmüş, baba evini tamir etmiş, köye yerleşmiş... Şimdilerde köye ufak ufak dönüş başlamış durumda... Köye dönüş yapmaya çalışan ve dedesinden kalma evi tamir eden Erbay Akansoy arkadaşımız da buna örnek... Ahmet Süleyman Aşır, “Gidip Erbay’ı tebrik ettim, köye dönmeye çalıştığı için, onu takdir ettim” diyor...

Ahmet Süleyman Aşır, aynı zamanda Muratağa-Atlılar-Sandallar Şehitlerini Yaşatma Derneği Başkanı… Yeni bir müze projesi bulunuyor… “Onları unutturmamak için…” diye konuşuyor…

1974’te Muratağa-Atlılar-Sandallar’da EOKA-B’ci Kıbrıslırumlar’ın gerçekleştirdiği katliamda yakın ailesinden en az 30 kişiyi kaybeden Ahmet Süleyman Aşır’la yaptığımız röportajı bugünden itibaren yayınlamaya başlıyoruz… Ahmet Süleyman Aşır yaşadıklarını, yitirdiği ailesini, toplu mezarın açılışında gördüklerini ve hissettiklerini anlatıyor… Onunla röportajımız şöyle:

SORU: Ahmet Bey, kaç yaşındasınız?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Bugün ben 65 yaşındayım.

SORU: Muratağa doğumlusunuz?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Lefkoşa doğumluyum ama çocukluğum Muratağa’da geçti.

SORU: Anneniz, babanız nereliydi?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Babam Muratağalı, annem Sütlüceli (İpsillatlı)…

SORU: Benim büyük nenem da İpsillatlı’ydı…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Biz Hacıaşıklar’dan…

SORU: Benim da nenem Şerife idi, İspillat’tan… Bıyıklılar, Pehlivanlar Konedra’dan, onlar hep akrabalarımızdır…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tanırım, hepsini tanırım…

SORU: Rahmetli Kemal Aşık’ın ailesi, akrabalarımızdır…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Aşıklar, işte… Demek biz da akrabayız… Hacı Aşıklar… Kemal Aşık, yeğenim… Annemin birinci yeğeni, benim ikinci yeğenim. Gültekin Aşık vardı yüzbaşı, rahmetlik oldu, Hakan Aşıkoğlu, yeğenimdir… Araştırırsak Kıbrıs küçük yer, akrabalık çok var…

SORU: Annenizin adı neydi?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Ayşe… Babamın adı Süleyman Hüseyin Aşır. Babam şehit değildi, esir olarak gitmişti…

SORU: Ne iş yapardı?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Çiftçilik, hayvancılık… Muratağa’da otururdu…

SORU: Yani İpsillat’tan gelin aldıydı demek ki…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tabii, Muratağa’ya gelin aldı, oraya evlendi annem.

SORU: Kaç kardeştiniz?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Biz dokuz kardeştik, altı kardeşim şehit oldu. Bir kardeşim İngiltere’deydi, bugün rahmetlik oldu tabii o da… Bir kardeşim de Sütlüce’deydi, hayatta kaldı. Bugün Lefkoşa’da oturmaktadır.

SORU: Siz neredeydiniz?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Ben Mağusa Kalesi’nde mücahittim, 18 yaşında. Mükellef mücahit…

SORU: Babanız erkeklerle birlikte alınıp önce Karaolos Kampı’na, oradan da Leymosun’a esir olarak götürüldüydü herhalde…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tabii… Şimdi 20 Temmuz sabahı… Tabii köyümüz bizim mücahit koruması altında değildi Muratağa-Atlılar-Sandallar’da… Yalnız evlerinde herkesin kendi av tüfeği vardı. O 11 yıl döneminde, 1963’ten 1974’e kadar köyümüze da birçok tacizler oldu Kıbrılsırumlar tarafından ama öyle büyük savaş falan olmadı.

SORU: Ölüm falan olmadıydı sanırım, bir tek Atlılar’da…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Kaçırmalar olduydu…  Ölümler oldu Atlılar’da, 3 kişi 1958’de, bir kişi 1956’da…

SORU: Şadan…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Şadan, 1956’da… Babamın dayısı vardı Hasan, Atlılar’da şehit olduydu. Ve iki kişi daha aynı gün. Onlar 1958’de ovada şehit edildiler, EOKA’cılar tarafından… Sebebi belli değil…

SORU: O dönem zaten genelde “Bir sizden, bir bizden, bir sizden bir bizden” giderdi hep – birileri ovada bir çoban kıstırır öldürürdü, ötekiler de ona karşılık başka bir çoban kıstırıp öldürürdü… Hep duyarız bu hikayeleri yani…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Savaş esnasında değil, ovada EOKA’cılar tarafından şehit edilen kardeşlerimiz bunlar… Tabii 1974’e gelindiğinde 20 Temmuz sabahı köyümüze silahlı, tankıynan, topuynan Kıbrıslırumlar geldi. Tabii 3-5 av tüfeğiynan onlara karşı savaşacak durumda değillerdi, teslim oldular. Eli silah tutabilecek bütün erkekleri toplayıp av tüfeklerini da alarak esir aldılar. Önce tüm halkı, çoluk çocuğu da topladılar. Piperisterona’daki Rum okuluna götürdüler. Daha sonra akşam üzeri çocukları ve kadınları tekrar köye geri götürdüler.

SORU: Bazı yaşlıları da galiba köye geri götürdüler…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Evet… Bayağı yaşlı olanları… Diğerleri, ertesi gün, o zaman Garaol Kampı derdik biz, Rum kampıydı orası Karakol’un yanında – oraya götürdüler.

SORU: Şimdi Gülseren Kampı olan yer…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Evet, şimdi Gülseren Kampı’dır orası. Daha sonra Leymosun'a naklettiler. Ve 103 gün orada esir olarak kaldılar. Esir mübadelesi dolayısıyla, babam 103 gün sonra esirlikten kurtuldu.

SORU: Siz hiç köyden haber aldı mıydınız, 20 Temmuz-21 Temmuz mesela yoksa hiç haber alamaz mıydınız savaşın içiydi diye?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Ben altı ay köyüme gidememiştim çünkü mücahittim. Komutandan izin isterdim ve vermiyordu çünkü az mücahit vardı, nöbet yerlerimiz fazlaydı, izin veremezdi bize.

Fakat 10 Temmuz’da komutanım bana iki saatlık izin verdi. Ve 10 Temmuz’da köyüme geldim. Tüm ailemle görüştüm çünkü altı ay görüşmemiştim. Tekrar birliğime geri döndüm aynı gün içerisinde. 15 Temmuz 1974’te zaten darbe gerçekleştirildi. Ondan sonra ailemden hiçbir haber alamadım o dönemden sonra, 15 Temmuz’dan sonra. 20 Temmuz sabahı zaten “Barış Harekatı” gerçekleşti…

SORU: 10 Temmuz’da gittiğinizde nasıldı köyde durum?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: 10 Temmuz’da gittiğimde gayet normaldi… Bir arkadaşımın aracını alarak gitmiştik çünkü iki saat iznim vardı.  Bir saat geçirdim ailemle birlikte. Tabii altı ay görüşmemiştik ailemle, mücahit olduğum için köye gidemiyordum. Sarıldık… Öpüştük… Koklaştık… Oturduk, sohbet ettik.

SORU: Son…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Son… Ve birliğime geri döndüm.

SORU: Daha sonra babanızın Leymosun’da olduğunu bilir miydiniz, yoksa bilmezdiniz?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: İlk savaş esnasında, bilmiyordum tabii… Şimdi Garaol Kampı’na götürdükten sonra esirlerimizi, babalarımızı, o ateş-kes döneminde da gene Garaol’dan birkaç tane köylümüzü gene serbest bıraktılar…

SORU: Yaşlılardan…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Evet, yaşlı olanlardan… Ve Mağusa’ya getirdi Birleşmiş Milletler Barış Gücü onları… Onlardan biriyle görüştüm. Ve Garaol’da esir olduklarını fakat onların da köyden bir haber alamadıklarını öğrendim.

Tabii savaş devam etti ve ben bir mektup yazdım, Birleşmiş Milletler Barış Gücü’yle köyüme gönderdim aileme… Fakat yanıtını alamadım.

Savaştan sonra köye gittiğimde…

SORU: Ne zaman gittiydiniz savaştan sonra köye? Tarihini hatırlar mısınız?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tabii hatırlarım, tabii… Tarihine, saatına kadar hatırlarım…

SORU: Hangi tarihti?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tabii ben savaş bittikten sonra birçok kez izin istedim aileme gitmek için fakat bana izin vermiyordu çünkü cephedeydik biz, asker olduğum için cephedeydim. Sınırdaydım çünkü…

Fakat bir gün komutanım beni çağırdı ve bana izin verdi. Bu, 2 Eylül 1974’tü.

14 Ağustos’ta katledildiler… 16 Ağustos’ta Mağusa’ya asker geldi. Biz tabii asker olduğumuz için askerle birlikte yürüdük, sınıra gittik… Mevzilendik… Hiçbir haber alamıyordum… İzin istiyordum, verilmiyordu…

SORU: Sınıra dediğiniz Derinya’ya taraf yoksa başka bir yer?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Derinya’ya taraf… Orada mevzilendik zaten. Geri da gelemiyorduk çünkü cephedesin… İzin da alamıyordum… Fakat bir gün komutanım çağırdı beni ve izin verdi. 2 Eylül… Anlam veremedim, kaç defa izin istememe rağmen bana izin vermeyen komutanım çağırdı ve bana izin verdi… Meğer katliam çukuru bulunmuş ve ondan dolayı bana izin vermiş. Atlılar katliam çukuru da 18 Ağustos 1974’te bulundu, ondan da haberim yoktu benim. Cephede olduğum için, hiçbir şeyden haberim yoktu…

Tabii 2 Eylül 1974’te komutanım bana izin verdi ya, ben köye geldim ve acı gerçekle karşılaştım. O saata kadar sağ olduklarını düşünyordum.

SORU: Yalnız gittiydiniz, yoksa?

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Gene bir arkadaşımla, köyden – ona da izin vermişlerdi. Acı gerçekle karşılaştım.

SORU: Ama size izin verirken hiçbir şey söylemediler tabii…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Hiçbir şey söylemediler tabii ki…

Eve girdim, ev darmadağın… Yerde bir mektup buldum… Benim yazdığım mektuba cevap…

SORU: Cevap verdiler ve gönderemediler…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Tabii… Onu buldum. Köpeğimiz vardı, Sarman diye, o beni bir yerlere götürmeye çalışıyordu. Takip ettim onu ve katliam çukuruna vardım… Köpeğimiz götürdü beni oraya, çoban köpeğiydi, kurt köpeği yani… Resmi bile var onun, orada gazeteciler şu çekti beni… Belgeselde da vardır o köpek.  Orada acı gerçekle karşılaştık…

O saata kadar ben inanmak istemezdim, kesinlikle yani ve ne diyordum? Bir yerlere gitmişlerdir, sağdırlar, çıkıp gelecekler… O şekilde düşünüyordum. Fakat düşündüğüm gibi değilmiş maalesef…

En küçüğü dokuz yaşında, en büyüğü 16 yaşında altı kardeşim bu katliamda öldürüldü…

En küçükleri Gültekin, dokuz yaşında…

Havva, 11 yaşında.

Aliye, 12 yaşında…

Emine, 13 yaşında…

Zalihe 15 yaşında…

Dilnevaz, 16 yaşında…

Annem da Ayşe Süleyman, o da öldürüldü bu katliamda.

SORU: Ailenizden herkesi defnettiydiniz, iki kızkardeşçiğiniz hariç…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Evet… Havva ve Aliye’nin DNA’ları da sonuçlandı ve kısmetsa, onları da 26’sında defnedeceğiz…

SORU: Peki, siz köye döndüğünüzde, dediniz ki köpeğiniz Sarman sizi katliam çukuruna götürdü… Muratağa’dan bahsederik… Muratağa-Sandallar katliam çukurundan bahsederik, Atlılar çünkü ayrı öldürülüp ayrı yere gömüldüydü…

AHMET SÜLEYMAN AŞIR: Evet… Atlılar katliam çukuru daha önce bulunmuş fakat benim ondan da haberim yoktu.

DEVAM EDECEK