1950, Darülelhan Konseri-(4)

Eralp Adanır

Uzun bir aradan sonra faaliyetlerine başlayan ve Kıbrıs Türk toplumu nezdinde 1925 yılndan itibaren, müzik-tiyatro alanında önemli bir etki bırakan Darülelhan hakkında yapılan olumsuz eleştiriler karşısında, bu oluşumu koruyucu yazılar yazılmaya devam edilmekteydi. Konuyla ilgili bir başka yazı, “seyirci” takma isimle kaleme alınıyordu. Bu arada biraz sonra okunacak olan yazının başında geçen “... altı seneden beri sükût eden” cümlesinden de anlaşılacağı gibi, Darülelhan’ın yeniden etkinliklerine başlamasını 1944 yılına tarihlendirebiliriz.  

“Hür Söz, 12 Şubat 1950, syf:3

Darülelhan ve Yersiz Tenkidler

Hemen hemen altı seneden beridir sükût eden Darülelhan en nihayet Mustafa Kenan Beyin idaresinde mevsimin birinci konserini tertip etmiştir. Uzun zaman binasızlık yüzünden dağınıl kalan azalar kudretli şefin iradesiyle bir araya gelerek yeniden çalışmalarına başlamışlardır.

Amatör olmak sebebiyle heveskâr gençlerimizden sahnenin en yüze san’atkârlarından beklediğimizi beklememiz abestir. Mamafih buna rağmen Kıbrıs’ta yeni çığır açabilecek durumda olan böyle konser ilk defa olarak tertip edilmiştir.

Umumiyetle şarkıları tek sesli dinleyen halkımız alaturka uslup üzerine yazılmış parçaları muhitimizde düo olarak halka sevdirmek ve onların bu husustaki düşüncelerini öğrenmel, onların istikbalde hazırladıkları konserlerin olmasına çok yardım edeceğine eminim. Buna rağmen müziğin incelikleri üzerinde malumatı olmayan herhangi birisinin tenkit etmesi çok abestir doğrusu. Bilhassa tenkiti edilen Yesari Asım’ın “Ömrümce o saf” şarkısıdır ki en fazla halk üzerinde tesir bırakan yalnız o parçadır.

Darülelhan’ın azası olmakla beraber, oldukça müzik malûmatım olduğu halde o parçayı tenkit edebilecek durumda olmadığım gibi, Yesari Asım bey dahi parçasının böyle olduğunu dinlemiş olsaydı hiç şüphe yoktur ki çok takdir edecekti.

Konser gecesi az kusurlar olmuşsa da bunların gazeteye aksedecek hiç bir kısmı yoktu. Müzik ve eserler hakkında malûmat sahibi olmayan bir şahsın bir hamlede müzik münekkitliğine (eleştirmen) kalkışması efkârı umumiyede nakis (eksik-yanlış) tenkitler yapmakla kalmaz ayni zamanda müzik sevenleri de yanlış tenkitleriyle hırpalamış olur.

İkinci olarak Halkın Sesi’nde çıkan yazı mübalâğaya kaçar ve tenkitçi biraz “kendimi göstereyim kabilinden” tenkit yapmıştır. Bu hele çok yersiz olmuştur.

Eğer gençlerimizin müzik kabiliyetlerini yükseltmek azmindeysek doğrudan doğruya umumi tenkite kalkışırak, şahıs mevzu bahsi etmemiz lâzımdır. Yoksa bütün kabiliyetleri bir anda yıkmaktan başka bir şey yapmış olmayız.

Darülelhan azaları senelerce sahnede parlamış birer yıldız olsalardı böyle kusurlar hoş görülecekti. Halbuki amatör oldukları için böyle ağır töhmetler altında ezilmeleri tenkit edenlerde de ayni his uyanarak esef edeceklerdir.

Son olarak ilâve edeyim ki, tenkit için değil fakat yapmak için en güzel edebiyattır. Mamafih bunun da bir hamlede yapılması değil de duruma göre ayarlı bir tenkit tercih edilir kanaatindeyim.

Seyirci.” 

“Seyirci” takma isimle kaleme alınan bu yazıda, özellikle günümüzde bile halen tartışılan bir konudan bahsediliyordu, “eleştirmek”. Evet maalesef bugün dahi eleştirme ile hakaret etmenin bir birine karşıtığı çokça örnekler görmüşüzdür. İşte Darülelhan’ın konseri üzerine de tartışmalar devam ediyor. Bu kez O. Nejat Konuk, “Seyirci” takma isim kullanan yazara hitaben bir yazıyı kaleme almış.

“Hür Söz, 14 Şubat 1950, syf:3

“Seyirci” ile bir sohbet

-O. Nejat Konuk-

Aziz seyirci;

Darülelhan’ın büyük ve muvaffakiyetli konseri hakkında neşredilmiş intibalarımı okumuş ve –bilmiyorum neden- fena halde sinirlenerek şahsıma ve diğer bir arkadaşıma karşı tariz (iğneleme) ve sitemlerle dolu bir yazı yazmışsınız. Yazınızda daha fazla bana karşı bir hitap kokusu sezdiğim için sizinle konuşup anlaşmak ve bu suretle kendinizi yanlış tefsir ve peşin hükümlerden kurtarmak arzusunu yenemedim. Eğer yazınızda hakiki imzanızı kullanmış olsaydınız, sizinle hususi bir konuşmayı tercih eder ve gazete sütunlarını boş yere işgal etmemiş olurdum.

Yazınızda hep, beni yakından tanımış olduğunuz iddiası var. Fakat yanıldığınızı söylememe bilmem müsaade eder misiniz? Diyorsunuz ki “müziğin incelikleri üzerinde malûmatı olmayan herhangi birisinin tenkit etmesi çok abestir.” Ben de diyorum ki beni kat’iyyen tanıyamamış bir kimsenin hakkında bu kadar kat’i ve peşin bir hükme varması daha çok abesttir. Sonra herhangi bir kimse de değilim: Hür Söz’ün yazı ailesine mensup bir gazeteciyim. Hazır bulunduğum bir konserin intibalarını kendi gazetemde neşrettirmek benim en tabii bir hakkımdır. Müzik ve eserler hakkında malûmat sahibi olmadığım iddianıza gelince; bunun böyle olduğunu nereden çıkarıyorsunuz. Herhangi bir müzik aleti ile meşgul olmamam veya –ne bileyim- meselâ Darülelhan’ın korosunda yer almamam, sizi böyle bir düşünceye sevketmişse yanılıyorsunuz efendim; çünkü bu gün Türkiye’nin en büyük müzik münekkiti Cevat Memduh Altar herhangi bir müzik aleti ile meşgul olmadığı gibi en büyük edebiyat münekkiti Nurullah Ataç da ne bir şair, ne de bir romancıdır. Bizim bütün münakaşamız “Ömrümce o saf aşkını kalbimde yaşatsam” şarkısının Yesari Asım tarafından okunuşunu o geceki düo’nun (ikili) okuyuşuna tercih etmem noktasında toplanıyor. Yine de ayni iddiadayım. Kimse benim bu fikrime iştirak etsin demiyorum. Fakat neye kızıldığını da anlayamıyorum. Darülelhan büyük bir yenilik yapmış, şarkıyı tek ses üzerinden değil de iki ses üzerinden okutmuştur. Fakat bu benim, yeni şekli orijinal şekline tercih etmeme kâfi bir sebeb teşkil etmez ki! Madem ki müzik hakkında az çok malûmatınız vardır, son senelerde Türkiye’de halk türkülerini armonize etmek olduğundan da haberdarsınız demektir. Acaba bu ceryan muvaffak oluyor mu? Bu hususta Türk basınında görülen münakaşaları yakından takip etmişseniz sizinle anlaşmamızın daha kolay olacağını ümit etmekteyim. Ben “Halk türküleri armonize edilememeli, çünkü karakteristik vasıfları kayboluyor. Olduğu gibi kalmalıdırlar. Bunlar ancak yeni Türk Müziği için birer kaynak vazifesini görebilirler. Bunun en açık misali Yunus Emre Oratoryosu’dur” diyenlerin fikrindeyim. Siz de karşı tarafın fikrinde olabilirsiniz. Bu gayet tabii bir şeydir. Ben Yesari Asım’ın şarkısını halk türküleri hususundaki görüşüme vurarak eski şeklini tercih ediyorum demiştim. Bundan ne çıkar yarabbi! Hem yalnız bu da değildir. Ben Yesari Asım’ın bütün hissiyatını kelimeler üzerine toplıyan erkek sesini, kadın sesine de tercih edenlerdenim.

Sonra diyorsunuz ki “Yesari Asım’ın ‘Ömrümce o saf’ şarkısıdır ki en fazla halk üzerine tesir bırakan yalnız o parçadır.’ Darülelhan’ın muvaffakiyetli konseri hakkında bu sözler soğuk bir duş tesiri yapıyor. Hayır efendim; yalnız o parça değildir. Büyük bir titizlikle hazırlanan programın diğer parçaları da bu şarkı kadar hatta daha fazla halk üzerinde büyük ve müsbet tesirler yapmıştır. Hele ‘Dök zülfünü meydana gel’ ne kadar muvaffakiyetli idi. Kelimeleri kullanırken daha ölçülü olanızı tavsiye etmeme müsade ediniz!

“Eğer gençlerimizin müzik kabiliyetlerini yükseltmek azmindeysek doğrudan doğruya umumi tenkite kalkışarak şahıs mevzu bahis etmemiz lâzımdır” yani ezbere mi konuşmamız lâzım. Acayip fikir doğrusu. Benim bildiğim, müzik tenkitleri hiç de böyle yapılmaz ve tenkit edilenler de bundan şevk duyar.

Bir başka cümle daha: “Amatör oldukları için böyle ağır töhmetler altında ezilmeleri tenkit edenlerde de ayni his uyanarak esef edeceklerdir.” Anladığımıza göre cevap vereyim. Siz Allah aşkına nerden bahsediyorsunuz. Kelimelerinize böyle tiyatromsal ifadeler vererek konuşmayı siz çok seviyorsunuz. Kim amatör sanatkârlarımızı ağır töhmetler altında ezdi. Asıl bizi ağır töhmetler altında ezen sizsiniz. Darülelhan muvaffakiyetli bir konser verdi. Kenan beyin idaresinde sazlar ve koro mükemmeldi. Aydın’ın ve Bn. Mevhibe’nin fevkalâde bir sesi vardı, Cengiz’in sesi iyiydi, düolar birbirine uydular. Yalnız Aydın ile Bn. Mevhibe birbirine uymadılar demiştim. (Her ikisinin de fevkalâde bir sese sahip olduğu belirtilmişti.) bunlar mı san’atkârları ezen töhmetler! Teessüf ederim sayın seyirci hem çok, çok teessüf ederim. En az sizin kadar Darülelhan’ın konserini beğenmiş; şefi, amatör sanatkârlarını ayrı ayrı takdir etmişimdir. Vicdanen müsterihim efendim...

NOT: İfadeleriniz çok karışık. Bazan ne demek istediğinizi bütün çabalamalarıma rağmen iyice anlıyabilmek mümkün olmadı. Yanlış tefsir edip yanlış cevaplar vermişsem kusur bende değildir.

HÜRSÖZ: Darülelhan’ın konseri etrafında yapılan neşriyatla vaziyetin fazlasıyle tebellür (belirgin-netleşmiş) etmiş olduğumuza inandığımızdan iyisi bundan böyle bu bahiste yazı neşretmiyeceğimizi sayın okuyucularımıza bildiririz.”

Böylece bu konudaki tartışmaya da en azından Hür Söz gazetesi tarafından nokta konulmuş oluyordu.

(son)