11. Aydıncık Yat Rallisi-3

Eralp Adanır

 

“Han Yıkığı”
Aydıncık’ın geçmişi birçok kültürel zenginlikle doludur. Eski ismi Kelenderis olan Aydıncık, ilk parlak dönemini, MÖ 5. ve 4.yy’larda yaşamıştı. Kendi parası MÖ 5.yy’da görülmeye başlamış ve Büyük İskender’in Anadolu’ya gelişine kadar sürmüştür. Romalılar yöreye hakim olunca, Kelenderis  Limanı’ndan önemli ölçüde yararlanılmış ve burası Roma’nın vazgeçilmez bir ticari şehri olmuştur. Romalılar zamanında kent imar olmuş; şato, saray, su yolları, hamam ve liman ile mükemmel bir şehir özelliği taşıyordu.
   Aydıncık’ın geçmiş tarihine yönelik ilk adımlarımızı ertesi gün atmaya başlıyoruz. Limanın hemen yanında bulunan ve yer mozaikleriyle ilgi çeken bu bölge, konuyla ilgili çekimlerimizi ve gezimizi yapacağımız ilk yer. Limandan yaklaşık yüz metre ileride olan ve “Han Yıkığı” olarak anılan bu yere, müze yetkilisi ile birlikte yürüyoruz. Aydıncık ilçesi özellikle tarih bakımından gerçekten birçok zenginliğe sahip bir yer. Söz konusu Han Yıkığı yer mozaikleri tarihsel olarak MS 6. yüzyıla tarihlendirilmiş. Kazılar devam ettirilmekte ve gezimizi gerçekleştirdiğimiz günlerde daha ziyaretçilere açılmadığını görüyoruz. Bu arada şunu da belirtmek isterim ki; Aydıncık ilçesini dolaşırken gerek otelimizin yanında olsun gerekse liman bölgesinde, gerçekten Roma döneminin tüm kültürel ve yerleşim özellikleri apaçık göze çarpmaktadır.
   Yer Mozaiklerinin bulunduğu ve “Han Yıkığı” olarak anılan bu alan 1992 yılında bulunmuş. 21 metre kare olan mozaik, Kelenderis kentinin MS 5. yy’daki panoraması açısından eşsiz bir mozaik örneği olduğu belirtilmektedir. Bunu bizzat görünce, böyle bir yorumun yapılmasının gerçekliğini de anlıyor insan. Mozaik üzerindeki görüntünün 3x3 metre.’lik panosunda, MS 5. yy.daki Kelenderis’in kent manzarası ile içerisinde iki yelkenlinin bulunduğu limanı betimlenmiş olduğu görülüyor.
   Bu alanın hemen yanında ise Agora Bazilikası diye bilinen yerde de, büyük bir zemin mozaiği daha bulunmaktadır. Çekimlerimizi ve ziyaretimizi yaptığımız anlarda söz konusu yer bakıma alındığından burayı görme olanağımız maalesef olmadı.
   “Han Yıkığı” bölgesinden ayrılıp, ikinci uğrak yerimiz olan ve Türkiye’nin en büyük mağralarından biri olarak anılan Aynalı Su Mağrasının yolunu tutuyoruz.

“Aynalı Göl Mağrası”
Yine bizlere refakat eden bölge yetkilileri bulunmaktadır. İnanılmaz bir yamacın alt kısmından girişi var. Denize neredeyse dikey bir iniş yapan çok yüksek bir yamaçtan aşağıya doğru yürümeye başlıyoruz. Korunaklı demir merdivenlerle inişimizi gerçekleştirirken, aşağıdaki manzara karşısında adeta insanın nutku tutuluyor.
   Aynalı Göl Mağarası, “Gilindire Mağrası” olarak da bilinmekte ve Aydıncık’a 5 km mesafede, anayoldan ise 3 km uzaklıkta bulunan deniz kenarında, “Gemi Durağı” mevkiinde yer almaktadır. 1999 yılında bir çoban tarafından tesadüfen bulunan Aynalı Göl Mağarası, deniz seviyesinden 46 metre yukarıda, denize dik inen yamaca yukarıdan dar bir ağızdan girilmektedir.Giriş ile tabanda yer alan göl arasındaki mesafe 555 metredir.
   Önce dağın altına doğru merdivenlerle indik. Giriş altta kalıyor ve yukarıya doğru biraz yürüdükten sonra tekrardan mağranın dibine doğru inmeye başlıyoruz. Turizme açılması için birçok çalışma yapıldığı ve son noktaya gelindiği apaçık görülebilmektedir. Adana Kültür Varlıklarını Koruma bölümünce tüm düzenlemeleri yapılan mağranın gerek ışıklandırılması gerekse rahat yürüyüş için tasarlanmış yürüme platformları, mağranın dolaşılabilmesi açısından artı konumunda. Buradaki görüntüyü anlatmak için kelimeler yeterli olmuyor. İnsan sanki başka bir evrende gibi hissediyor kendisini. Sağınız solunuz hep o muhteşem sarkık ve dikiklerin binbir çeşit örnekleriyle nakşedilmiş gibi. Doğa harikası sarkıklar, dikikler aydınlatma ışığı altında bambaşka bir görünümle sizi içine çekiyor.
   Mağra sıcaklığı 28 ila 22 derece arasında değişiyor. Her yanı geniş bir dehlizin otantik ortamındaki sarkıklar, dikikler hiçbir yerde bu kadar etkileyici ve gizem taşıyamaz sanırım. Doğa aslında inanılmaz bir gösteri sunuyor insana. Aslında bu manzarayı gördükten sonra insanın nutku tutuluyor adeta milyon yılda oluşan böylesi bir doğal güzellik tarif eilemez ancak görülebilir diye düşünüyorum. Bu mağranın bulunuşunda da ilginç bir olay var, tam manasıyle tesadüf eseri bulunmuş bir mağradır. Köyün çobanlarından biri keçilerini otlatırken, 2-3 kiloluk buraya özgü kirpi avını da gerçekleştiriyorlar. Köpeklerinden biri bir deliğin içine girip çıkmayınca çoban da peşine düşmüş. Böylece rastgele bu mağranın bir girişini bulmuş oluyor. Anlatılana göre elbette bugünkü gibi rahat bir girişi yokmuş mağranın. Denizden tekneyle gelip buraya tırmanarak, bu girişin büyütülmesi çalışmalarına başlanmış.
Mağra tabanına inmek için bayağı yürüyoruz ama etrafımızdaki güzellikler, ne kadar yürüdüğümüzü bizlere unutturacak nitelikteydi. Ve sonunda göl tabanına ulaşmış oluyoruz. Göl tabanı bir gölge, yansımaymış gibi gözümüzü aldatıyor öncelikle. Daha yakına gidince, suyun berraklığından, su altındaki dikiklerin de görülmesinden dolayı bu yanılgıya düştüğümüzü fark ediyorum. İşte buraya “Aynalı Göl” mağrası denmesinin nedeni bu olsa gerek. Bir ayna gibi yansımaya sahip.
   Dalgıçlar burada araştırma yapmışlar ve suyun alt kısmının tuzlu, üst kısmı ise sodalı olduğunu saptamışlar. Yani durağan suda bile iki katman varmış burada.

“Roma Anıt Mezarına”
Mağradan ayrıldıktan sonra, turumuzu; Aydıncık’ı panoramik şekilde görebileceğimiz en güzel noktaya geliyoruz. Buraya “Taş Masa” deniliyor ve insanların burada araçlarını park edip dinlenebilecekleri bir mesire yerine dönüştürülmeye çalışılıyor.
Aydıncık’ın gün içerisindeki gezimizin son durağı ise Roma Anıt Mezarı...  İlçenin tam merkezinde bulunan bu mezar, ziyaretçilere açık değil ve etrafı telle çevrilidir. “Dört Direk” olarak da bilinen bu yapının günümüze kadar gelebilmesi, bence dünya mirası için çok önemli bir kazanç. Aydıncık’ın ilk ismi olan Kelenderis’in yöneticilerinden birine ithafen yapılmış olduğu düşünülüyor bu anıt mezarın ve millattan sonra 2.yüzyıla tarihlendirildiğini, tabela üzerinden okuyoruz.