“1 Nisan’la ilgili olarak muhakeme ve bilgi felcinin gelişimi…”

Sevgül Uludağ

George KUMULLİS/POLİTİS

(Çok değerli arkadaşımız, Kıbrıslırum araştırmacı-yazar George Kumullis, “1 Nisan’la ilgili olarak muhakeme ve bilgi felcinin gelişimi”ni yazdı… Kumullis’in 31 Mart 2025’te POLİTİS gazetesinde Rumca olarak yayımlanan bu makalesini, ricamız üzerine bizi kırmayarak İngilizce’ye çevirerek bize gönderdi. Biz de Kumullis’in bu değerli makalesini, okurlarımız için Türkçe’ye çevirdik. Kumullis’e yürekten teşekkürlerimizle yayımlıyoruz. S.U.)

Eleştirel düşünme yaşamsal bir yetenektir – eleştirel düşünme sayesinde kanıtlara ve tartışmalara dayalı olarak bireyler analizler yapar, değerlendirmelerde bulunur ve sağlam kararlar alırlar. Eleştirel düşünme, yüzeysel bilgilerin ötesine geçerek düşünebilmeyi sağlar bireylere ve çoklu perspektifleri de dikkate alır, böylelikle nihayetinde daha bilgili ve daha kapsamlı kararlar almaya yol açar. Günümüzün hızlı ve sürekli değişen dünyamızda bu yetenek özellikle önemlidir çünkü karmaşık konuları ele almak ve sorunlara çözümler bulmakta eleştirel düşünme yeteneği zorunludur.

KIBRIS’TA ELEŞTİREL DÜŞÜNCE YOK…

Kıbrıs’ta eleştirel düşünme yeteneklerinin yoksunluğu çok belirgindir. Bu fenomende esas sorumluluk eğitim sistemimizde yatıyor – bu sistem muhakeme ve bilgi felcini yaygın biçimde yerleştirmektedir. Buna klasik bir örnek EOKA mücadelesi ile ilgilidir. Gelecek Salı günü (makalenin yayımlandığı tarih 31.3.2025)  yani 1 Nisan, EOKA mücadelesinin başlangıcının yıldönümüdür ve öğretmenler, parlamenterler ve medya 1955-59’un “kurtuluş mücadelesi”nin büyüklüğü hakkında bizi bir kez daha ateşli konuşmalarla bombardıman edecektir. Her 1 Nisan’da aynı film gösteriliyor.

HEMEN HAİN YAFTASI YAPIŞTIRIRLAR…

Aradan geçmiş olan 70 yıldan sonra, insan eleştirel bir yaklaşım bekler. Burada esas olan nihayetinde solun vaya sağın haklı çıkacağı konusu değildir. Esas konu tarihsel olayların tarafsız bir şekilde değerlendirilmesi ve gelecek için bundan dersler çıkarılmasıdır. Ancak henüz anaokuldan başlayarak hiç yorulmaksızın bize bağımsızlığımızı EOKA mücadelesine borçlu olduğumuz öğretiliyorsa, bunu nasıl yapacağız? Ve eğer bilgili biçimde 1 Nisan’la ilgili geleneksel anlayışa meydan okursanız, hemen size hain veya diğer benzer yaftalar yapıştıracaklardır. Ve ğer bir öğretmen ya da kamu görevlisi iseniz, o zaman böylesi bir meydan okumanın mesleki ilerlemenizi olumsuz biçimde etkileyeceği korkusu da mevcuttur.

ENOSİS ÇABASI, EN BÜYÜK FELAKETİ GETİRDİ…

15 Temmuz 2023’te POLİTİS gazetesi, “1 Nisan 1955, 15 Temmuz 1974 darbesini doğurdu...” başlıklı makalemi yayımlamıştı. Bu makalemde ben silah yöntemiyle ENOSİS’e ulaşma çabalarımızın, uzun tarihi boyunca Kıbrıs’a en büyük felaketi getiren şey olduğunu izah etmiştim. Bu konuda bana katılmayanların tartışmalarını işitmeyi kabul ediyorum ve o zaman da kabul ediyordum. Ancak meydana gelen şey bu olmamıştı. Bana karşı çıkan tek kişi, aşırı sağcı görüşleriyle tanınan bir Milletvekili olmuştu. O günkü (15.7.2023) Facebook sayfasında beni, “HAMAMBÖCÜSÜ’nün siyasi ve tarihsel belleğine sahip bir kişi” olarak tarif etmişti (Büyük harflerle yazılmış olması da kendine aittir). Bu Milletvekilinin Facebook destekçilerinin bana yönelik hakaretleri ve bana yapıştırmaya kalkıştıkları yaftaları tarif etmem mümkün değildir. Bu Milletvekili’nin destekçileri tarafından bana savrulan yüzden fazla zengin hakaret kataloğu gibi bir içerikle hayatımda daha önce hiç karşılaşmamıştım. Kayda değer olan nokta ise, bu şahıslardan HİÇBİRİ benimle tartışmak istemiyordu, tek bildikleri hakaret etmek ve iğrenç imalarda bulunmaktı. İşte bu da, muhakeme ve bilgi felcini göstermektedir. Bu nedenle hiçbirine yanıt vermedim.

DELİLERLE SOHBET ETMEK, KÖR İNSANA FENER TUTMAK GİBİDİR…

Bir Fransız deyişinde olduğu gibi, “Delilerle sohbet etmek, kör bir insana bir fener tutmak gibidir…” Ancak insanın cesaretini kıran şey, bir Milletvekili’nin böylesi utanmazca bir muamele yapmasıydı. Bir Milletvekili’nden, ortaya koyduğum görüşlere karşı örnek bir nezaketle yanıt vermesini beklerdim, sokak ağzıyla değil… Kıbrıs’ta böylesi milletvekillerini seçmek, onursuzluktur…

SUÇ OKULLARIMIZDADIR…

Yukarıda sözünü ettiğim olay, okullarımızın suçudur çünkü özellikle tarih konusunda araştırmaya dayalı öğrenmeye odaklanmak için eleştirel düşünme yeteneklerini öğretmiyorlar. Araştırmaya dayalı öğrenme, bir öğretme yöntemidir ve sorular sorma, araştırma ve verilere dayalı olarak sonuçlar çıkarmayı içerir. Böylesi bir yaklaşım, öğrencilere kendilerine sunulan bilgiye eleştirel düşünerek yaklaşma ve varsayılan şeyleri ve kalıp yargıları sorgulamayı öğretir. Bu şekilde eğitim alan öğrenciler için 1 Nisan konusunda pek çok soru ortaya konabilir.

SORULMASI GEREKEN SORULAR…

Öğrenciler pek çok şeyi sorgulayarak şu soruları sorabilirler:

***  Hepimizin saygı gösterim onore ettiği kahramanlarımızın fedakarlıkları boşuna mıydı?

***  ENOSİS için silahlı mücadele maksimalist bir hedef olarak başarısızlığa mahkum değil miydi?

***  Şimdi iddia ettiğimiz gibi bağımsızlık veya kurtuluş değil de bu mücadele ENOSİS için değil miydi? ENOSİS’in anlamı özgürlük olamazdı çünkü İngiliz idaresi altında Kıbrıslılar, 1950’li yıllarda Yunanlılar’dan çok daha fazla özgürlüğe sahip değil miydiler?

***  EOKA’nın eylemleri, Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler arasındaki geleneksel dostluğu yok etmedi mi?

***  Bu mücadele, İstanbul Rumları’nın yok edilmesinin nedeni değil miydi?

***  ENOSİS’i Yunanistan dahil, hiçbir ülke desteklemedi. Bu doğru değil midir?

***  Solcular, inançları nedeniyle öldürülmemiş miydi?

***  Bu silahlı mücadele, Türk milliyetçiliğinin gelişmesine yol açmadı mı? “Ya Taksim, Ya Ölüm” sloganı “Ya ENOSİS, Ya Ölüm” sloganından doğmadı mı? Ve “Kıbrıs Türktür” solganı da, “Kıbrıs Yunandır” sloganından doğmadı mı?

***  EOKA’nın soğukkanlılıkla İngiliz sivilleri öldürme politikası yabancılar tarafından birer terör eylemi olarak değerlendirilebilir miydi?

***  Kıbrıs’ın bir İngiliz sömürgesi olmaktan çıkıp da üç ülkenin bir protektorasına dönüşmesi, bu mücadelenin sonucu değil midir?

***  EOKA B, en alttan en üste kadar EOKA A üyeleriyle donatılmamış mıydı?

***  Neredeyse tüm 65 İngiliz kolonisinde olduğu gibi, biz de kan dökmeden bağımsızlığa ulaşamaz mıydık?

***  1974’te başımıza gelen felaketin temelinde ENOSİS saplantısı yok muydu?

Yazımı Bertrand Russell’dan bir alıntıyla noktalamak istiyorum… “Tutkuyla benimsenen görüşler her zaman geçerli bir nedeni olmayan görüşlerdir; aslında tutku, bu görüşlerin sahibinin rasyonel kanaat eksikliğinin ölçüsüdür…”

(POLİTİS gazetesinde 31.3.2025’te Rumca olarak yayımlanmış olan George Kumullis’in makalesini kendinin çevirmiş olduğu İngilizcesi’nden Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

George Kumullis

George Gavriel'in Grivas'la ilgili bir resmi...


***  BASINDAN GÜNCEL…

“Genç Rumların İstanbul’da gelecek arayışları…”

Deniz DEVREZ/BİANET

İstanbul'da yaşayan genç Rumlar, cemaatin azalan nüfusuna, sınırlı iş olanaklarına ve ekonomik belirsizliklere rağmen hem Türkiye'de hem de yurtdışında kimliklerini koruyarak çeşitli meslek alanlarında yollarını çizme çabasında.

“İlkokulu tek başıma okudum”

İstanbul’da doğup büyüyen genç Rumların eğitim ve meslek seçimleri, cemaat yapılarının etkisi, ekonomik koşullar ve yurtdışı imkânları içinde şekilleniyor.

28 yaşındaki Yorgos Özprodomos, İstanbul Kadıköy doğumlu. Rum gençlerin çoğunluğunun eğitim hayatlarına Rum okullarında başladığını söyleyen Özprodomos, kendisi de ilkokulu Moda Rum İlköğretim Okulu’nda sınıftaki tek öğrenci olarak okumuş. Günümüzde bir sınıfta üç öğrenci bulunuyorsa bu sayı yüksek kabul ediliyor.

Özel Zapyon Rum Lisesine bağlı anaokulunda öğretmenlik yapan, kendisi de ilkokuldan liseye kadar tüm eğitimini bu okulda alan Despina Kontos, kendi okul yıllarında ana sınıfında yalnızca 8 öğrenci olduğunu aktarıyor. İstanbul’daki tek Rum anaokulu olmasına karşın Zapyon’un ana sınıfı öğrencilerinin parmakla sayılabilmesi cemaatte genç nüfusun azalışının çarpıcı bir göstergesi. Despina, anaokulundan lise sona kadar eğitim veren tek Rum okulu olan Zapyon’un toplam 150 öğrencisi olduğunu söyledi.

“Rum okullarının sayısı azalıyor”

Ortaokul ve lise eğitimini de Rum okullarında alan Yorgos Özprodomos, kendi öğrenciliği döneminde 5 olan Rum okullarının sayısının günümüzde 3’e düştüğünü vurguluyor.

“Ben öğrenciyken 4-5 tane okul açıktı, şimdi kaldı 3 tane. Nüfusun azalmasıyla okulların kapanması aynı düzlemde gidiyor. Onların da öğrenci sayısı azalıyor. 3 okulda toplam yaklaşık 250 öğrenci var. 30 civarı da öğretmen var. Gün geçtikçe bunlar kapanma riskiyle karşı karşıya. O yüzden böyle azalıyor maalesef gitgide. Gençler yurt dışına gittikçe evlenmiyorlar burada, evlenmedikleri için çocuk yapmıyorlar ve sayı gitgide azalıyor.”

Yorgos, ailelerin çocuklarını sayıları azalsa da bu okullara göndermeye devam ettiklerini anlatıyor: “Hem kendi dillerinde eğitim görebiliyorlar hem de daha az öğrenci olduğu için öğretmenler her öğrenci ile daha fazla ilgilenebiliyor ve onları yönlendirebiliyor. Yunanistan’ın üniversite kolaylığı sağlaması da ailelerin bu okulları tercih etmesinde önemli bir etken.”

Meslek seçimlerinde Rum kimliği ön plana çıkıyor

Despina ve Yorgos Rum okullarında öğretmenlik yapıyorlar -Despina İstanbul’da, Yorgos Gökçeada’da… Despina Rum toplumunda öğretmenliğin yaygın bir meslek olduğundan söz ediyor. “Bunun yanı sıra konsoloslukta ya da patrikhanede çalışanlar da sık görülüyor. Ancak arada hukuk ya da psikoloji gibi farklı meslek dallarına yönelenler de mevcut.”

Yorgos, gençlerin çoğunlukla öğretmenlik veya Patrikhane ile ilgili işler yaptığını, eğer bu alanlarda iş bulamaz veya çalışmak istemezlerse yurt dışına gittiklerini söyledi. Yunanistan hükümetinin diaspora Rumlarına yönelik olarak uyguladığı sınavla üniversiteyi Yunanistan’da okumayı tercih eden çok sayıda genç olduğunu vurguladı.

“Mesleğim Rum kimliğim ile alakalı değil ama Türkiye’de kalsaydım belki öğretmen olabilirdim”

Atina’da fizyoterapi eğitimi gören 2006 doğumlu Lazaros Kozmaoğlu, Bakırköyde dünyaya gelmiş. Eğitimine hemen her Rum genci gibi Rum okullarında başlamış. Liseyi Özel Fener Rum Lisesi’nde okuduktan sonra Yunanistan hükümetinin diaspora Rumlarına yönelik sınavını geçerek Atina’da üniversite eğitimine başlamış.

İleride fizyoterapist olmak ve kendi kliniğini açmak istediğini söyleyen Kozmaoğlu, meslek seçiminin Rum olmasıyla bir ilgisi olmadığını belirtiyor: “Ancak Türkiye’de okumuş olsaydım büyük ihtimalle ben de Rum okullarında öğretmen olmayı düşünürdüm” diyor.

Rum gençlerin yurt dışına gitme nedeni Türklerinkinden çok farklı değil

Despina, Z kuşağı Rumlarının ciddi bir ayrımcılık yaşamadığını, kendisinin de bir zorlukla karşılaşmadığını ifade ediyor. Yorgos Özprodomos da zor zamanların daha çok dedelerinin ninelerinin zamanında olduğunu, günümüzde bu yönde bir problem yaşamadıklarını söylüyor.

“Gitme nedenim ekonomik problemler ve siyasi ortam”

Lazaros Kozmaoğlu da yurt dışına gitme kararını Rum olarak bir baskı gördüğünden değil, yurt dışında daha iyi bir eğitim alacağına, daha iyi ekonomik koşullarda ve daha istikrarlı bir siyasi ortamda yaşayacağına inandığı için aldığını söylüyor. Despina ve Yorgo da öğrencilerinin yurt dışına gitme tercihlerinin yine aynı nedenlerden kaynaklandığını anlatıyor.

Kalmayı tercih edenler de var: “Burası bizim evimiz”

Despina, gençlerin gitmeyi tercih etmelerini anlamakla birlikte kalmayı tercih edenlerin de olduğunu anlatıyor. “Ben de onlardan biriyim” diyor. “Gitmek istemiyorum. Burası bizim evimiz. Gitmek kolay değil.”

Lazaros da yurt dışında okumayı tercih etmesine rağmen Türkiye’yi çok sevdiğini ve çok özlediğini anlatıyor. Bulduğu her tatil fırsatında Türkiye’ye gelmek istediğini belirtiyor. Eğer Türkiye’de yurt dışındaki şartlarda yaşayabileceği günler gelirse geri dönmeyi düşündüğünü de vurguluyor.

Genç Rumlar, İstanbul’daki yaşamlarının olumlu anılarını korurken, daha güvenli ve istikrarlı bir gelecek arayışıyla yurtdışına yöneliyor.

Eğitimden meslek seçimine kadar birçok kararda, bireysel tercihler kadar cemaatin yapısı ve toplumsal koşullar da belirleyici.

(BİANET.ORG – Deniz DEVREZ – 28.6.2025)