TOLSTOY’UN CİVCİVLERİNİ BEKLERKEN

Gümüşlük Akademisi kütüphanesinde yazımı yazmaya çalışırken akademinin horozu dalıyor içeriye. Geçen yıl geldiler karısı karatavuk ile birlikte… Dolanıp duruyorlar ortalıkta… En çok kütüphaneyi seviyorlar nedense. Karatavuk Tolstoy’un ar

 

 

Gümüşlük Akademisi kütüphanesinde yazımı yazmaya çalışırken akademinin horozu dalıyor içeriye. Geçen yıl geldiler karısı karatavuk ile birlikte… Dolanıp duruyorlar ortalıkta… En çok kütüphaneyi seviyorlar nedense. Karatavuk Tolstoy’un arkasına yumurtluyor sürekli. Sonunda kuluçkaya yattı orada. Gidip fotoğrafını çekeyim dedim geçen gün… Kitapları biraz aralayınca tedirgin oldu. Yerinden fırlayıp öfkeyle gıdaklamaya başladı. Ortalığı ayağa kaldırdı. Ben çaresiz kaçtım. Sonra bir baktım horoz gelmiş bekçilik yapıyor. Kelebeklerin uçuştuğu, tavukların, horozların gezindiği bir kütüphanesi var Akademi’nin…

Her yaz en az üç dört yazı yazımı burada yazıyorum. Eski okurlarım anımsayacaktır.  Bu kez Akademi’nin tadına doyamadan İstanbul’a giden uçakta buldum kendimi… Yazıya uçakta devam ediyorum.  

Yaz içinde Akademi’ye tekrar gideceğim kuşkusuz. Nasıl da hızlı geçiyor zaman. Döndüğüm zaman karatavuk ve bizi sabahın münasebetsiz saatlerinde uyandırıp duran horoz efendinin civcivlerini bulur muyum acaba?

Gümüşlük Akademisi’ne ilişkin yıllara dağılan bir belleğim var artık. Daha inşaat başladığı günlerde oradaydım. Tüm macerasını yaşadım sayılır. Her yıl zamanın hırpalayıcı temposundan kaçıp sığındığım bir yer burası… Bir kurtarılmış bölge.

Geçen yıl hiç ayrılmayan ördek çifti yazmıştım. Meşeli gölde yüzüp duruyorlardı. Bu yıl bulamadım onları. Göle dadanan tilkiden korumak için kışın birilerine teslim etmişler. Orada da bir başka tilkinin kurbanı olmuş zavallıcıklar. Gelecek sefer eşeği yazarım sanırım. Latife akademiye bir eşek almayı planlıyor çünkü. Yararsız hale geldikleri için kaderlerine terk edilen bu güzel hayvancıkları korumaya almak amaç…

Uçakta önümde iki yaramaz çocuğuyla başa çıkmaya çalışan genç ve güzel bir anne oturuyor. Küçük kız : “Anne sen benim yüzümden yaşlanmadın; değil mi? “ diyor. “Ben anne olunca da sen benim annem ol” diye ekliyor. Gülüyor kadın, çocukları eğlendirmeye çalışıyor. Kocası ayrı oturuyor. Biraz yorgun ve düşünceli görünüyor. Çocuklar annelerine aşkla bakıyorlar. Annenin sevgisi için birbirleriyle yarışıyorlar.

Kendi çocukluğumu, çocukluğumun uçak yolculuklarını düşünüyorum birden. Ne kadar da uzak ve başka bir zamana ait gibi… Zamanın tozu içini yakıyor insanın…

Çocuklarıyla başa çıkamayan aileler de var uçakta. Her yanda çocuk bağırtıları… Hiç susmayan bebekler, anne babalarına göz açtırmayan küçük canavarlar… Gözüme takılan insanların öykülerini  düşünüp duruyorum. Bir yandan da elimde Coetzee’nin “Youth” adlı kitabı… Güney Afrika’dan Londra’ya gelmiş genç kitap kahramanının arayışlarına dalıyorum ara sıra.

Güncel haberlerle olabildiğince az ilgilenmeye çalışıyorum bu günler. Gazetelere arada şöyle bir bakıyorum. Cep telefonuma haber paketlerinden mesajlar geliyor tabii. Başka bir dünyadan haberler gibi davranmaya çalışıyorum onlara da… Bu çok sürmeyecek biliyorum. Ama insan zamanın dışına çıkmak istiyor, dinlendirici bir yalınlık arıyor bazen.

Yolculukların, ülke değiştirmenin, güncelden, rutinden uzaklaşmanın zamanıdır yaz… Kendini onun uçucu hafifliğine bırakmak iyi gelir.

Dışarıda dünya bildik sıkıntıları ve bunaltıcı ağırlığıyla sürmektedir; bilirsin bunu… Ama yaz hep hayatın başka türlü de yaşanabileceğini hatırlatır insana. Onca didişmenin ne kadar lüzumsuz olduğunun farkına vardırır.

Fotoğrafını çekmek istediğim sırada ürküp ortalığı birbirine katan karatavuğu düşünüyorum. Hayatlarımıza bunun gibi ne çok müdahalenin olduğunu…

Yollarımız kesişip duruyor birileriyle… Kimileri bir aydınlık getiriyor, kimileri kara bir duman gibi kesiyor önümüzü… Deniz kenarında bir şezlonga uzanmış, huzur içinde güneşlenirken gelen bir telefon canımızı sıkıyor. Unutmak istediğimiz hayatları anımsatıyor bize.

Yine de güzel hayat. Ona dokunup  güzelleştirebilirsin her durumda. Her yazın içinde birkaç armağan vardır mutlaka. İşaretleri doğru okuyup onlara ulaşabilmektedir marifet.

Umudumuzu kesmeyelim derim. En karanlık zamanları bile aşabilecek potansiyele sahibiz.

Ben uçaktayım. Karatavuk kuluçkada, horoz efendi dolaşıp duruyor. Dünya aynı dünyaymış gibi gelse de değişiyor. Çok yalın şeyler karmaşıkmış gibi gösteriliyor bize. Çocukların sorularına dönmek lazım o yüzden zaman zaman.

Uçak inecek birazdan. Herkes kendi hayatına doğru yürüyecek. Yarın yeni bir güne başlayacağız. Sadece bu bile keyifli değil mi? İçinde hangi zorluklar olursa olsun pencereye doğan her günün değerini bilmek gerek. Her yeni gün ölüme karşı kazanılmış bir zafer demektir çünkü…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri