12 küçük tabuttan Kıbrıs’a yayılan çığlık!...

Sevgül Uludağ

14 Ağustos 1974’te EOKA-B üyesi bazı Kıbrıslırumlar’ın  öldürüp toplu mezarlara gömdüğü Muratağa-Atlılar-Sandallar’dan 126 Kıbrıslıtürk’ten 12’sinin kimliği DNA testleriyle saptanarak dün hazin bir törenle Muratağa Şehitliği’nde toprağa verildiler…

12 küçük tabut sıralanıyor cami avlusuna, yanyana diziliyorlar, birbirine bitişik… Tabutlar, birer masanın üstüne yerleştirilmiş birbirine bitişik…

Yaşlısı genci, kadını erkeğiyle öldürülüp bir toplu mezara savrulmuşlar… Yıllar sonra kazılıp toplu mezardan çıkarılmışlar, bir laboratuvara götürülmüşler ara bölgede – burada analiz edilmiş kalıntılar, DNA testleri yapılmış, kimlikleri belirlenmiş… 10’u kadın, 2’si erkek, 12 küçük tabuta yerleştirilip tekrar buraya, öldürülmüş oldukları yerin yakınına getirilmişler, bir cami avlusuna, Muratağa Camisi’nin avlusuna dizilmişler yanyana… Tekrar defnedilecekler, üçüncü kez… Birinci kez 14 Ağustos 1974’te öldürülüp bir çukura atılmışlar, katliamdan sağ kurtulan Şafak Nihat’ın toplu mezarları Muratağa çöplüğünde keşfetmesiyle birlikte buradan kazılıp çıkarılmışlar… Sonra tekrar gömülmüşler… Ardından yıllar, yıllar sonra Kayıplar Komitesi topluca gömüldükleri yeri tekrar kazıp çıkarmış, onları alıp ara bölgedeki laboratuvara götürmüş, DNA testleri yapmış, kimliklerini belirlemiş ve şimdi işte üçüncü kez gömülecekleri köylerine geri gelmişler 12 küçük tabut içinde, yan yana dizilmişler, birbirine bitişik bir hizada, sevdiklerine son kez veda etmek üzere…

12 küçük tabutun önüne fotoğrafları konduğu anda çığlıklar yükselmeye başlıyor cami avlusunda, kadınlar koşup tabutlara sarılıyor… Ağlıyorlar hünküre hünküre… Tabuttaki sevdikleriyle konuşuyorlar…

“Anacığım, kokuna doyamadım!” diye haykırıyor bir kadın…

Ağlıyorlar ve gözyaşları ve çığlıkları Kıbrıs’ın üstüne bir bulut tabakası gibi yayılıyor…

Hepimiz ağlıyoruz, hepimizin gözleri doluyor – böylesi bir manzara, hayattayken görebileceğimiz en acı, en korkunç manzara…

12 küçük tabuttan bir çığlık yükseliyor ve Kıbrıs’a yayılıyor…

Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamını gerçekleştirilmiş olan o Kıbrıslırumlar lanetleniyor…

Cami avlusunda gözyaşları, öfke, hüzün, acı, hepsi birbirine karışıyor…

Muratağa camisinin hocası cenaze namazını kıldırıyor, kadınlar tabutlardan geri çekiliyorlar ama ağlamaları devam ediyor…

Bu en acı günlerden biri adamız Kıbrıs için…

20 Temmuz 1974’te üç köyün nüfusunu tutuklayıp Piperisterona’ya (şimdiki adıyla Alaniçi) götüren EOKA-B mensubu bazı Kıbrıslırumlar, burada erkekleri toplayıp önce Mağusa’daki Karaol kampına, oradan da Leymosun’a savaş esiri olarak götürmüşler… Ancak yaşlı erkeklerin, kadınların ve çocukların köylerine dönmelerine izin verilmiş…

20 Temmuz-14 Ağustos 1974 tarihlerinde Muratağa-Atlılar-Sandallar’da yalnız, yalıtılmış ve korumasız bırakılan yaşlılar, kadınlar ve çocuklar pek çok tacize maruz kalmışlar…

14 Ağustos 1974’te Türkiye’nin ikinci harekatı başlayınca özellikle Piperisterona’nın EOKA-B mensubu Kıbrıslırumlar’ı “panik” yaşamışlar ve yaşlı genç, çoluk çocuk demeden 126 Kıbrıslıtürk’ü Muratağa-Sandallar ve Atlılar’da öldürerek iki ayrı toplu mezara gömmüşler ve bu üç köyü terk edip gitmişler…

Geride Kıbrıs’ın yakın tarihinde görülmüş en büyük katliamı bırakarak kaçmışlar…

Bu katliamdan saklanmayı başarıp sağ kurtulan Şafak Nihat, kısa bir süre sonra Muratağa katliam çukurunu keşfetmiş: Her zaman gidip oynadığı çöplükte görüntü değişmiş vaziyetteymiş… Ailesiyle birlikte katliamdan sağ kurtulan küçük Şafak Nihat hemen bunu haber vermiş ve böylece Muratağa’da yaşanmış olanlar ortaya çıkmış…

Atlılar’da da kısa süre içinde katliam çukuru ortaya çıkarılmış ve olayın korkunç boyutları duyulmaya başlar başlamaz, bu da korkunç bir kısır-döngüye yol açmış: Pek çok yerde, bu katliamı “gerekçe” yapan bazı Kıbrıslıtürkler, “intikam” almaya girişmişler… Pek çok Kıbrıslırum savaş esiri ve sivil böylece öldürülerek “kayıp” edilmiş…

Böylece Muratağa-Atlılar-Sandallar ve onu izleyen “intikam” katliamları, 1974’e ve ondan sonraki yıllara damgasını vurmuş…

Her iki taraf da kaybetmiş, her iki taraf da sevdiklerini yitirmiş, her iki taraf da çok ağır, insani bir bedel ödemiş…

Cenaze namazı kılınıyor ve ardından Muratağa Şehitliği’ne gidiyoruz defin töreni için…

Muratağa Şehitliği’nde defin törenine geçmeden önce konuşmalar yapılıyor, saygı duruşu, saygı atışı yapılıyor, ardından her aile, sevdiklerine ayrılmış boş mezarların başına gidiyor: Burada sevdiklerini kendi elleriyle defnediyorlar…

12 küçük tabutta Raziye Hasan Rüstem, Ayşe Mustafa Altemur, Olcay Mustafa Altemur, Rasime Osman, Sezay Osman, Mustafa Hasan Ergeç, Cemaliye Hasan Özkuyucu, Mehmet Osman Kaynak, Zühre Mehmet Kaynak, Ülfet Mehmet Salih, Fatma Arif ve Hatice Sadık Özkuyucu’yu defnediyoruz…

Defin töreninde ailelerin, resmi yetkililer ve askerlerin dışında pek az sivil insan var… Bu da oldukça dikkat çekici…

Defin töreni sona ermeden kötü bir de olay yaşanıyor şehitlikte: Tekerlekli sandalyede kendi “kayıp” yakınının defin törenine katılmaya gelen Sadık Bey, bu şehitlik engelliler düşünülmeden yaptırılmış olduğu ve mezarlar arasındaki geçişler beton bloklar ve boşluklar şeklinde yaptırılmış olduğu için tekerlekli sandalyesi boşluklara takılıp devriliyor, başını bir taşa vuruyor…

Apar topar onu efgalipto ağaçlarının altına taşıyorlar, Kayıplar Komitesi’nden arkeolog arkadaşlarımız onunla hemen ilgileniyor, ambulans çağırıyorlar ve Sadık Bey ambulansla hastaneye götürülüyor… Bu arada “kayıp” yakınları da Yeni Boğaziçi’nin eski belediye başkanının kulaklarını çınlatıyorlar: Engelliler düşünülmeden yaptırılmış bu geçiş alanları onun fikri miydi? Yoksa şehitliği çizen mühendislerin mi? Orijinal plan da bu şekilde miydi? Bilmiyoruz… Olan Sadık amcaya oluyor – umarız sağlığı yerindedir ve ciddi bir sarsıntı geçirmemiştir…

12 küçük tabutta defnettiğimiz 12 Kıbrıslıtürk’ten Olcay Mustafa 1960 doğumluymuş ancak mezar taşına 1958 yazılmış… Kızkardeşi Cemaliye Hanım, “Yanlıştır o tarih” diyor… Yani Olcay Mustafa öldürüldüğü zaman henüz 14 yaşındaymış… Cemaliye Hanım bugün kızkardeşi Olcay’ı ve annesi Ayşe Mustafa’yı defnetti gözyaşları içinde… Ama babasından geride kalanlar bulunamadı… Babası Mustafa Mehmet (Altemur) öğrendiğimiz kadarıyla 10 Ağustos 1974’te alınıp “kayıp” edilmiş – POLİTİS gazetesinden gazeteci arkadaşımız Mihalis Theodoru’nun edindiği bilgilere göre, EOKA-B’ciler onu Piperisterona’da öldürüp oraya gömmüşler…

Bu yılın Şubat ayında Larnaka’da “İşçi Demokrasisi” grubuyla Larnaka’da düzenlediğimiz ve “kayıplar” ile “toplu mezarları” anlattığımız etkinliğin sonunda tanımadığım bir Kıbrıslırum yanıma gelerek bana “Muratağa(Maratha) toplu mezarından bir kişi eksik çıkacakmış, bunu bana bir Kıbrıslırum söyledi” demişti…

Umarız “kayıp” Mustafa Mehmet’in de gömü yerini bulabiliriz – bu konuda Kıbrıslırum okurlarım aracılığıyla çeşitli girişimler yapıyorum… Herhalde Kayıplar Komitesi de bu konuda girişimler yapmıştır, POLİTİS gazetesinde Mihalis Theodoru’nun yazmış oldukları ışığında…

Bu hüzün dolu cenaze töreninden ayrılıyoruz, içimizde 12 küçük tabuttan yayılan çığlıkla birlikte…

Tüm ailelerin acısını paylaşıyor ve bir daha böyle katliamlar yaşanmasın diye var gücümüzle barış için uğraş verme kararlılığımızı yineliyoruz…


 

Civisil’deki kalıntıların antik bir gömüden olduğu ortaya çıktı…

Civisil’de yol çalışmaları esnasında bulunan insan kalıntıları üzerinde uzmanlarının yaptığı incelemede, bunların antik insan kalıntıları olduğu ve sözkonusu insan iskeletinin, “kayıp” birisine ait olmadığı ortaya çıktı.

Bu yol tadil ve tamirat çalışmaları esnasında benzer biçimde, başka antik kalıntılar da bulunmuştu.