1. YAZARLAR

  2. Ferdi Sabit Soyer

  3. Zincirlerden başka kaybedecek...
Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

Zincirlerden başka kaybedecek...

A+A-

 


Kıbrıs sorunun çözümüne dönük olumlu gelişmelerin yaşandığı bu aşamada, çözüme katkı sağlamak için bazı noktaları göz önünde bulundurmamız gerekir.
Tarihin ve gerçeklerin getirdiği zorunluluk ne muhteşemdir!
2002 Kopenhag zirvesi öncesinde, Annan Planını zemin alma, eş zamanlı Referandum yapma ve BM Genel Sekreteri’nin hakemliğini kabul ederek görüşmeleri başlatmanın bu ilkelerini ele almamak ve ret etmek için, "Yeşilırmak'a, Muz Bahçelerini kontrol etmeye gittiğini" söyleyen dönemin Başbakanı Sayın Eroğlu, daha sonra, CB'lığı döneminde, 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi’ni imzalayıp, günümüzde yaşadığımız çözüm sürecinin temelini atmak zorunda kaldı.
Bu gün ise statükocu yaklaşım ve söylem, dünkü rohban içerikten farklı, bir başka yaklaşıma dayanmaktadır.

STATÜKOCULARIN DÜNÜ VE BUGÜNÜ

Artık statükocular çözüm karşıtlığı argümanlarını, devlet, egemenlik, bayrak ve dün yaşadığımız acılar üzerinden değil,  mülkiyet üzerinden yapmaktadırlar.
Hatta Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı'nın, "Yönetim ve Güç Paylaşımı üzerinde yakınlaşma oldu." açıklamasına dönük bunlar, duyarsızlık göstermekten öteye, şunu ileri sürmüşlerdir.
"Halk bunları umursamaz, halk cebine ve mülkiyete bakar"  dediler. Bunu dünkü egemenlik ve devlet fetişistleri üretti ve söylüyor...
Dün; bayrağı, ulusal değerleri, devleti çözümü engellemek için öne koyanlar, bu gün başka değerleri öne koymaya çalışıyorlar. Neden?

ZİNCİRLERDEN BAŞKA KAYIP OLACAK ŞEYLER VAR...

Çünkü statükocular, Kıbrıs Türk halkında meydana gelen değişimi görmüşlerdir. Halkımızın verdiği o tarihsel mücadele sayesinde, askeri odakları da yanına alıp, siyaseti vesayet altında tutan derin odakların gücü kırıldı.
Ayrıca bir gerçek daha yaşandı...
2003'te Kıbrıs Türk halkının ekonomik, toplumsal yapısında, Kişi Başına Düşen Milli Gelir, 5 bin dolardı.
Kim ne isterse söylesin veya sırf CTP'nin konumunu ret edecek diye bunu görmezden gelmeye devam etsin; 2004 sonrasında meydana gelen gelişmelerle Kişi Başına Düşen Milli Gelir; 2008' de 16 bin dolara çıktı. Bu gerçektir.
Bunun önemi ne?
Kişi başına Milli Gelirin 5 bin dolar olduğu 2003 ve öncesinde, deyim yerinde ise "zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan" en geniş halka kesimlerinin, 2004 sonrası gelişen ekonomi ile Kişi Başına Düşen Milli  Gelirin, 16 bin dolar olmasıyla birlikte, artık, " zincirlerinden başka";  'kaybedebilecek', pek çok değerinin de oluştuğu bir gerçektir.
Bu gelişme nedeni ile orta sınıf, hem gelişti, hem genişledi. Orta Alt gelir gurupları bir üste, bir üstekiler de daha üste çıktı.
Turizm, Sanayi, İnşaat alanlarında pek çok yeni işletme oluştu. Ayrıca, dün bu alanlarda yer alan pek çok işletme, daha da büyüdü.
Bu arada küçük ve orta ölçekli esnaflar, hem sayıca, hem nitelik olarak gelişti, hem de genişledi.  Kamu görevlilerinin gelirleri arttı. Ev, araba, geleceğe yatırım için arsa, tarla almaları gerçekleşti.
Tarım sektöründe de aynı olgular yaşandı. Hem ekipman, hem yatırım bakımından önemli gelişmeler yaşandı.  Ayrıca belli sayıda büyük işletme daha da büyüdü
Dünden farklı olarak, toplumun pek çok kesiminin artık, " zincirlerinden başka kaybedecek" şeyleri var!
Bu yüzden statükocular şimdi, dünden farklı olarak Federal çözüm karşıtlığını, ulusal değerler üzerinden değil,  ama ağırlıkla büyük bir yaygara ile mülkiyet ve ekonomi üzerine kurguladılar.

TOPLUMSAL VAROLUŞ ÖNEMSİZ Mİ? İKİ EVET...

Bu yüzden ürettikleri demagoji ile dün, Barış Ateşlerinin ve Çözüm eylemlerinin aktif katılımcısı olan insanları,  çözüm karşıtlığına döndürmek veya çözüm için mücadele etme yolunda,  aktif olmaktan uzak tutmak için, bu değişimin ortaya çıkarttığı yeni durumdan faydalanmaya çalışıyorlar.
Bu yüzden çözümü savunan güçler, günümüzde bu değişimin yol açtığı yeni durumu siyaset üretimlerinde ve söylemlerinde göz önünde tutmalıdırlar.
Ancak görüyoruz ki hem bu göz ardı ediliyor, hem de çözüme destek olduklarını söyleyen bazı kesimler, statükocuların bu oyuna gelmektedirler.
Bunlar, gerek sosyal Medya'dan, gerekse görsel ve yazılı medyadaki söylemleri ile "tahsisten mal tutanlar yandı, eşdeğer mal tutanlar kısmen kurtulacak" gibi, ilkel ve gerçekle de bağdaşmayan söylemlerle, doğrudan statükocuların ekmeğine yağ sürmektedirler.
Ayrıca vatandaşlık sorununda, Kıbrıslı Rumların kabul ettiği hususları dahi göz ardı ederek, yıllardır bu topraklarda yaşayan insanları, çözüm sürecinde endişe içine sokmak isteyen statükocuların ekmeğine yağ sürercesine davranmaktadırlar.
Evet, çözüm için Referandumda iki EVET gerekir.
Kıbrıs Rum Toplumunun ihtiyaç ve beklentilerine dönük olarak duyarlılık göstermek ve anlayışlı olmak, bu temelde bir sentez üretilmesine katkı koymak gerekir.
Ancak buradaki ince çizgiye çok dikkat etmek gerekir. Çünkü bunun diğer ayağı da Kıbrıs Türk halkının endişeleri ve beklentileridir.
Bu dikkatli bir şekilde ele alınmaz ve 2004'te gerçekleşen Güneydeki "Hayır"ı, Evet'e döndürmek üzerine kurulu, tek yanlı bir anlayışla hareket edilirse; bu kez, 2004 sonrası yaşanan değişimler nedeni ile kendi elinizle, Kuzeyde "Hayır" demek isteyenlere, güçlü bir zemin sağlarsınız.
Bundan ayrı olarak, bazı sol çevreler ve emek güçleri, çözümde ortak toplumsal potansiyeli geliştirmek yerine, iş dünyası ile girdikleri güncel sıkıntılara dayalı tartışmalarda, onları, yüksek perdeden, "hırsızlar, soyguncular"  söylemi ile hedef almaktadırlar.
Federal çözümden yana olduğunu bildiğimiz Ticaret, Sanayi Odaları, Müteahhitler Birliği, Hayvancı ve Üretici Birlikleri ise, ayni yanlışı, özellikle çözümün bu önemli döneminde, KIB TEK'le ilgili yaptıkları açıklama metninde yapmışlardır. Emek dünyası ile sol kesimlere dönük, düşmanca söylemler yaptılar.
Böylece barışa dönük, emek ve iş dünyasının,  ortak toplumsal sinerjiyi sağlamak için ortak toplumsal paydayı üretme olgusunu, kendi elimizle köreltiyoruz.

CTP- TDP

Bunlar yetmezmiş gibi kimi CTP ve TDP destekçileri de Sayın Akıncı ve Sayın Talat üzerinden, onların istemleri dışında ve onlar adına, "kim daha dik durdu, kim daha barışçı" temelinde söz atmalar ve karşılıklı atışmalarla, "sidik yarışına" girmeyi marifet saymaktadırlar.
Çözüm güçlerinin, Kıbrıs Türk halkı içinde meydana gelen değişimleri ve gelişmeleri değerlendirmeden, 2004 öncesinin yaklaşımları ile hareket etmeleri ve farklı toplumsal kesimler arasında, ortak payda üretme ortam ve derinliğini sağlayamamaları, çözüme dönük halk potansiyelinin oluşmasına engel olur.
Bu bağlamda, Yönetim ve Güç Paylaşımında oluşan olumlulukları temel alarak, ekonomi, vatandaşlık ve mülkiyet konularında son derece kapsamlı; iki tarafın ortak sentezine katkı sağlayacak yaklaşımları üretmeye önem vermek gerekir. Ayrıca toplumsal bazda çözüm güçleri, aralarında var olan çelişkileri bu dönemde belirleyici kılmadan, birbirleri ile ortak paydayı yakalayacak ilişkileri geliştirmeyi öne koymalıdır.

Bu yazı toplam 2539 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar