1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Zeytin dalı…
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Zeytin dalı…

A+A-

 

Bazen soruyorlar “Neden Kudret Özersay’ı eleştirmiyorsun?” diye…
Hep aynı cevabı veririm.
Neden eleştireyim?
İcrada bulunmayan birini eleştirmenin anlamsız olduğunu düşünüyorum.
‘Siyasileri eleştirmek’ gazetecilere verilmiş bir görevdir, hiç kuşkusuz.
Toplum, okuyucu, izleyici bunu ister, bunu talep eder haklı olarak.
Hatta kimi zaman dozu da artar eleştirinin, siyasetin sıcaklığına bağlı olarak.
Ama genelde icrada, yani görevde olanların eleştirilmesi yeğlenir.
En azından ben öyle yapıyorum.
Zira, icra ki; tüm toplumu, geniş kesimleri ilgilendiren kararların alındığı siyasi makamlardır.
O nedenle, henüz meclis dışında olan bir partinin genel başkanını sırf benim gibi düşünmüyor diye eleştirmek bana çok anlamsız gelir.
Bir belediye başkanını elbette eleştirebilirsiniz, yaptıkları ve yapamadıkları ortadadır.
Bir başbakanı da keza öyle…
Cumhurbaşkanını…
Hatta eskiden icrada bulunan ve sonra yeniden yönetmeye aday olanı da eleştirmek mümkündür, geçmiş icraatlarına bakarak…
Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimi dönemindeki yazılarımda öyle yaptım.
İcrada olan ve yeni bir görev talep eden 3 lider vardı.
Sibel Siber…
Mustafa Akıncı…
Ve Derviş Eroğlu…
Üçü de çeşitli görevlerde bulundular siyasi hayatları boyunca.
Sibel Siber örneğin, tarihe “geçiş hükümeti” olarak geçen kısa dönemlik başbakanlığı ile geçti.
Siber’in iyi iş, ya da kötü iş yapabilme ihtimalini Başbakanlık dönemi ve Meclis Başkanlığı dönemi ile yorumlamak mümkündü.
Mustafa Akıncı için de öyle…
Başbakan Yardımcılığı ve Belediye Başkanlığı dönemleri ile duruşunu yorumlamak, geçmiş açıklamaları ile siyasi geleceğine ilişkin tahminler yürütmek mümkündü.
Aynı şekilde Derviş Eroğlu için de durum netti, zaten tarihe damga vurmuş bir lider…
Bu 3 liderin geçmişlerine bakarak siyasi tahminler, yorumlar yaptık bizler de…
Hasbelkader Mustafa Akıncı Cumhurbaşkanlığı makamına seçildi.
Kendisini çok eleştirdim, beni takip eden okuyucularım bunu çok iyi bilir.
Ne yazık ki beni yanıltmadı.
Kim bilir belki de müzakere masası yeniden kurulacak, belki de yeniden Birleşik Kıbrıs yolunda yürümeye devam edeceğiz.
Müzakere sürecinin bir “barış süreci” olmadığını yazdım.
Sürecin (diğer süreçler gibi) kağıt üzerinde, toplumlardan uzak sürdürüldüğünü not ettim.
Süreç devam ederken güven yaratıcı önlemler konusunda ilerleme olmadığını, bunun sorun yaratacağını vurguladım.
Müzakere sürecinin çökmesinden sonra yaptığı açıklamalar, Federal çözümün defterini dürdüğüne ilişkin yorumlar yanlıştı.
“Bizim kuşaktan bu kadar. Barışın son denemesi” mealindeki görüşleri de hatalıydı, bunu sık sık tekrarladım.
Barışın sonu olamayacağını, birleşme ve kucaklaşmanın hiçbir zaman sonu olmayacağını yazdım ısrarla…
Hala aynı görüşteyim, yanlışları olduğunu düşünüyorum.
Ve bu yanlışları yapacağına ilişkin sinyaller ve işaretler geçmiş siyasi yaşamında vardı!
Kimileri görmedi, görmek istemedi.
Umarım değişir, ya da değişmiştir.
Birçok kesimin yaşadığı hayal kırıklığını yaşamıyorum.
Crans Montana sürecini “acaba olur mu” diyerek % 1 heyecanla izledim.
Keşke olsaydı…
Şimdi kendisinden beklediğim olası bir doğalgaz gerginliğinde iki toplumun arasını açmayacak bir siyaset izlemesidir.
Müzakere süreci buzdolabına konmuş olabilir.
Ancak barışma süreci bitmemiştir, hiçbir zaman da bitmeyecektir.
‘Zeytin dalı’ temalı seçim kampanyası ile barış için toplumdan oy alan Akıncı’nın da toplumları germe siyaseti izleme hakkı bulunmadığını düşünüyorum.
Eğer olası bir gergin sürece girersek- ki buna dair işaretler vardır,  bu yeni durum Akıncı’nın ikinci sınavı olacaktır.
Bu sınav, en az bir diğeri kadar önemli ve hayatidir.
Çünkü barışmak kendisi de dahil hepimizin ihtiyacıdır.
Ve bir gün mutlaka gerçekleşecektir.


İki kamyon

GEÇTİĞİMİZ hafta, 19 Temmuz gecesi Lefkoşa’dan Girne’ye seyahat ediyoruz.
Boğaz’a yanaştığımızda o tehlikeli virajda, dik yokuşu çıkmaya çalışan iki kamyon gördük.
Yan yanaydılar…
İki şeridi kapatmış, çok yavaş bir hızda gidiyorlardı…
Hızımızı aniden düşürdük, tabii arkadan gelen araçlar da öyle…
Gece karanlığında zar zor görünüyorlardı.
Ve o yola, yani Lefkoşa-Girne Anayolu’na girmeleri YASAKTI!
Ancak yasağı bile bile deldiler, ölüme davetiye çıkardılar.
Neyse ki fotoğraflarını çektik, plakalarını aldık, konuyu haberleştirdik.
Haberi yayınlamamızın ardından Girne Polis Müdürlüğü’nden Trafik Şube Amiri aradı.
Haberimizi ihbar kabul edip, söz konusu kamyonları kullananlarla ilgili rapor yazdıklarını bildirdi.
Çok da iyi oldu…
Gözümüzün içine baka baka yasakları delmek de bir yere kadar!
Hele hele de son yıllardaki ölümlü kamyon kazaları da dikkate alırsak eğer…
Polisin çok daha uyanık ve hızlı olması elzem.
Bu durum hepimize örnek olsun.


Cumhuriyet ve biz

BASIN özgürlüğü Kıbrıslı Türkler açısından çok değerli bir olgudur.
Medyamız birçok sorunla boğuşmasına rağmen özgürlükler açısından iyi bir yerdedir.
Binali Yıldırım’ın “Türkiye’de ne varsa Kıbrıs’ta da o olacak” sözü işte bu noktada ürkütüyor beni…
TC medyasını takip etmişsinizdir.
Cumhuriyet yazarları, çizerleri yargılanıyor şimdi.
Dava yeni başladı.
Bir an durup düşündüm, Kıbrıs’ta da böyle olsa ne yapardık diye…
Sonra dedim ki kendi kendime “Olmaz Mert, bu toplum tüm olumsuzluklara rağmen buna izin vermez”…
Basın özgürlüğünün yerle bir edilmesine, gazetecilerin hapse tıkılmasına izin vermezsiniz, değil mi?


‘KKTC ile yola devam ederiz’ denildiğinde… Sığınacak tek liman tarifi yapıldığında… Yazın yağmur yağdığında… Girne Belediye Başkanı “icraatları” ile övündüğünde… Beni bir gülme alır…

 

 

 

Bu yazı toplam 2847 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar