1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Yeniden Birleşmiş Kıbrıs için Yeni Güvenlik Mimarisi
Yeniden Birleşmiş Kıbrıs için Yeni Güvenlik Mimarisi

Yeniden Birleşmiş Kıbrıs için Yeni Güvenlik Mimarisi

Yeniden Birleşmiş Kıbrıs için Yeni Güvenlik Mimarisi

A+A-


Pavlos M. Pavlou
Çeviren: Meltem Hamit
meltemhamit@yahoo.com

İki toplumun güvenlik, istikrar ve refah konularına ilişkin isteklerine cevap verebilmesi için 1960 Garanti Anlaşması’nın yeniden formüle edilmesi gerekmektedir.

Güvenlik konusunda bir anlaşmaya varmanın temeli, bir yandan her iki topluluğun ihtiyaçları ve endişelerine cevap verecek, diğer yandan da son 56 yıl içinde gerçekleşen yeni koşullar ve yeni gerçeklere uyum sağlayacak biçimde güncelleştirilmelidir. Hem uluslarası hem de yerel düzeydeki mevcut koşullar oldukça farklıdır. Şu anda Soğuk Savaş döneminden tamamen farklı bir ortam içindeyiz.  Uluslarası hukuk kuralları şu an oldukça farklı. Aynı durum bölgesel koşullar için de (Kıbrıs’ın AB üyeliği, bölgedeki istikrarsızlıklar vb.) geçerlidir.

Kıbrıslı Türkler’in Kıbrıslı Rum topluluğunun geniş tabanındaki herhangi bir agresif davranışa ilişkin endişeleri ile Kıbrıslı Rumlar’ın Türkiye’nin - esas olarak askeri karakterli- müdahalede bulunmasına yönelik ciddi kaygıları bağlantılıdır.

Yukarıda sözü geçen noktaları göz önünde tutarak, aşağıdakileri belirtmek isteriz:

1. 1960 Sisteminin tekrar edilmesi de, her türlü güvenlik sisteminin tamamen elimine edilmesi de çözümsüzlüğe eşdeğerdir.  Bu yüzden, iki ayrı referendum ışığında iki tarafça da kabul edilebilecek bir sonuca ulaşmak için daha farklı bir analize ihtiyacımız vardır.

2. Bir AB Üye Devletinin içişlerine - askeri de olabilecek - tek taraflı müdahale   hakkı AB’nin temelinde yatan ve 1957’den beridir geliştirilmekte olan tüm ilkelere terstir. Bu yüzden, Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin içişlerine, askeri müdahale de dahil olmak üzere, herhangi bir tek taraflı müdahale hakkı iptal edilmelidir. 

3. Bu anlayış temelinde, 1960 Anlaşması’nın ötesine geçmeli ve bunu bir kurumsal istişare mekanizması ve sorunların barışçıl ve diplomatik araçlarla çözülmesini hedefleyen siyasi uzlaşmayı tesis edecek yeni bir anlaşma ile değiştirmeliyiz.  Böylelikle, sorunların çözümü güç kullanımı veya güç kullanımı tehditini dışlayan güvenlik ortamında gerçekleşmiş olacaktır.

4. Yeni anlaşma, Garanti Anlaşması olarak değil, “Güvenlik Anlaşması” olarak adlandırılabilir; çünkü 20’nci yüzyıldan beri, Kıbrıs dışında hala yürürlükte olan başka bir güvenlik anlaşması bulunmamaktadır.

5. Yeni “Güvenlik Anlaşması”, çözümsüzlük durumlarında  istişare için politik ve diplomatik bir çerçeve oluşturmak anlamına gelmektedir.  BM Sözleşmesi - Bölüm 6 ve 7- BM Genel Sekreteri’nin koordinasyon rolü kapsamında yeni bir güvenlik ortamını teşvik ederek ihtiyaç duyulan kurumsal çerçeveyi sağlayabilir.

6. AB, ve özellikle Avrupa Komisyonu, barış sürecini inceleyebilir. Son aşamaya gelinene kadar, Bakanlar Komitesi’nin anlaşmanın uygulanması için gerekli tüm adımları denetleme yetkisi bulunacaktır.

7. Anayasal normalleşme için uygun koşulların yaratılması maksadıyla, tamamen BM kontrolü, yönetimi ve emri altında olan asker ve polis güçlerinden oluşturulan özel bir ekip, 10 yıllık bir geçiş süreci için adada konuşlandırılabilir.  Bu güçler, (Yunanistan ve Birleşik Krallık hariç) AB Üye Devletleri tarafından tahsis edilen birimlerden oluşacaktır. Bu güçlerin sorumluluk ve yetkileri, tam sayıları ve Federal Cumhuriyet topraklarındaki dağılımları önceki Anlaşma’ya tabi olmalıdır. Bağlayıcı anlaşma, iki topluluğun liderleri (ve çözümün bir parçası olarak Federal Cumhuriyeti bağlayıcı şekilde), BM, AB, Yunanistan ve Türkiye tarafından imzalanmalıdır. Sözkonusu AB-BM güçlerinin 3 yıllık süre içinde Türkiye askerinin geri çekilme süreci ile Ulusal Muhafız’ın silahsızlandırılmasını denetleme yetkisi bulunacaktır. Ayrıca bu güçler, Anlaşma’nın ciddi biçimde ihlal edildiği durumlarda müdahale etmek için Güvenlik Konseyi’nden doğrudan yetki alacaktır.

8. 7inci maddede ifade edilenlere istinaden, yukarıda sözü geçen taraflar Yunanistan ve Türkiye’den askeri birliklerin Kıbrıs topraklarında – birliklerin oranı “ELDYK” (950 Yunan askeri) ve “TURYDK” (650 Türk askeri) olacak şekilde- kalması konusunda anlaşabilirler. “ELDYK” (Yunan askeri) Kıbrıslı Rum kurucu devletinin topraklarında, “TURDYK” (Türk askeri) ise Kıbrıslı Türk kurucu devleti topraklarında konuşlanacaktır. Bu iki birlik, bir AB Üst komutanı liderliğindeki ortak komuta tarafından “koordine” edilecektir. Bu hüküm, ya 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçevesi’nde ortaya konulan önkoşullar temelinde AB-Türkiye ilişkilerindeki gelişmeyi göz önünde bulundurarak, veya Federal Kıbrıs Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nda oybirliği ile alınacak kararla, 10 yıl içinde  yürürlükten kaldırılabilecektir.

9. Geçiş dönemi için, AB-BM polisinin iç güvenlik ve kamu güvenliği konusunda arttırılmış sorumluluğu bulunacak; Federal Kıbrıs Polisi ile kurucu devletlerin polisleri arasında eşgüdümü sağlayacaktır. Kontrol noktaları (“geçiş noktaları”) tamamen kaldırılana kadar, bu noktaların denetlenmesine de katılabilecektir.

10.  Federal Kıbrıs Cumhuriyeti için yeni Güvenlik Mimarisi, Avrupa Güvenlik Mimarisi ve Doğu Akdeniz ortak işbirliği politikaları ile bağlantılı olacaktır. Bu ilke temelinde:
a) Federal Kıbrıs Cumhuriyeti, 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçevesi’nde ortaya konulan hükümler ve Avrupa Komisyonu’nun Avrupa Birliği ilke ve prosedürleri doğrultusunda Türkiye’nin katılım sürecine ilişkin ilerleme koşullarını ortaya koyduğu yıllık ilerleme raporları temelinde, Türkiye’nin AB katılım sürecinin önemini dikkate alır.
b) Kıbrıs’ta sağlanacak bir anlaşmanın ardından, AB-Türkiye müzakerelerinin kapanmış fasıllarını Lefkoşa müzakereye açacak; böylelikle de Türkiye’nin katılım müzakerelerine güçlü bir ivme vermek konusundaki isteğini göstermiş olacaktır. Müzakere Çerçevesi yeniden birleşmiş Kıbrıs’ın yeni Güvenlik Anlaşması’nın tüm taraflarının açık taahhütleri ile güncellenecektir.
c) AB’nin tam üyesi olan Federal Kıbrıs Cumhuriyeti, AB kurumları ile istişare içinde, bölgede işbirliği ve kalkınmanın teşviki için etkin dış siyaset arayışında belirleyici bir unsur olacaktır.   Bölgedeki, Yunanistan ve Türkiye gibi, ülkelerin işbirliğinde gerçekleşen sinerji ile barış politikaları daha da desteklenmiş olacaktır.
d) Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesinde bulunan doğal gaz ile Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin enerji politikası dikkate değer bir potansiyel kazanmıştır. Bölgedeki devletler ile sinerjilerin oluşturulması, hidrokarbon kaynaklarından daha etkili biçimde faydalanılmasına izin verecek; bu hem ekonomiye faydalı olacak, hem de AB enerji politikasının daha çokboyutlu biçimde şekillenmesine dikkate değer katkı sağlayacaktır.

11. Kıbrıs’ın yeni federal anayasası Lizbon Anlaşması’na, özellikle de “ortak savunma hükmü” (Avrupa Birliği Sözleşmesi Madde 42(7)), atıfta bulunmalıdır.  Bu hüküm, “Bir AB ülkesi topraklarında gerçekleşen silahlı saldırının mağduru olursa, diğer AB devletlerinin mevcut olan tüm araçları ile Birleşmiş Milletler Sözleşmesi Madde 51’e uygun olarak yardım ve destek sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır” demektedir. Bu dayanak, , özellikle  “İslam Devleti” tarafından terörist saldırılarla bölgemize yöneltilen asimetrik tehditler göz önüne alındığında, Kıbrıs’ın coğrafi konumu sebebiyle oldukça önemlidir.

 

Bu haber toplam 1596 defa okunmuştur
Gaile 383. Sayısı

Gaile 383. Sayısı