1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. 'Yaşananlar bir muamma '
'Yaşananlar bir muamma '

'Yaşananlar bir muamma '

27 yıl önce, evine 100 metre kala trafik kazasında hayatını kaybeden, hiç kimse tarafından tanınmayarak ‘kimsesiz’ gibi ölen eski Başbakanlardan Mustafa Çağatay’ın eşi Tuncay Çağatay, YENİDÜZEN’e konuştu, yıllar sonra içini döktü

A+A-

Didem MENTEŞ

KKTC’nin ilk Başbakanı Mustafa Çağatay… 3 Nisan 1989’da Girne’deki ofisinden evine yürürken, bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetti. Evine 100 metre uzaklıktaydı oysa, Girne Hastanesi’ne de 20 metre… Kazayı yapan kişi ardına bakmadan kaçıp gitti. Eşi Tuncay Çağatay'ın anlattıklarına göre; “Çağatay’ı hastaneye kimin kaldırdığı hala meçhulken, üzerinde ne cüzdanı ne de kimliği vardı… Sadece anahtarları... Hastanede kimseler onu tanımadı…”

Hastaneye kaldırılırken nefes alıyordu Çağatay. Lefkoşa Hastanesi’ne sevk edildi… O dönem hastanede görevli beyin cerrahı uzmanı dahi tanımadı eski Başbakanı… Ta ki üzerinde bulunan anahtarlarla yazıhanesinin kapısının açılıp, o olduğu anlaşılana dek…

Kazadan sonra yaşananlara bugün hala isyan ediyor eşi Tuncay Çağatay… Kocasının kimsesiz gibi ölüme terk edilmesi 27 yıllık dinmeyen öfkesi, tükenmeyen acısı… Eşinin yaşama hakkının elinden alanlara, onu tanımayanlara, ilgisizliğe hala kızgın…

 “Polis, eşinizi bu saatte mi arıyorsunuz’ dedi”

Eşinin bir Pazar günü evden çıktığını bir daha geri gelmediğini anlatıyor Tuncay Çağatay…

“Pazartesi günü yapılması gereken bir iş vardı. Eşim Pazar günü akşamüzeri abimle birlikte mahkemenin karşısındaki yazıhanesine gidiyor. Ondan sonra bir daha gelmiyor… Bir müddet sonra abimin evine telefon açıyorum. Abim, eşimin yazıhanesinden çıktığını söyledi. Zaman geçtikten sonra kız kardeşim aradı. Kız kardeşimin eşi geldi ve birlikte mahkemelerin orada dolaştık. O dönem avukat ofisleri yapılıyordu, oradaki inşaatlar içerisinde ayağı takılıp düşebilir diye düşündük. Bulamadık… Belki belediyenin oradaki bayide arkadaşlarıyla buluşmuş olabileceğini düşündük. Artık saat gece yarısını geçmişti. Abimi aradım ve hala gelmediğini söyledim. Abim geldi ve aynı yerleri ne olur ne olmaz dolaştık. Daha sonra polise gittik. Polisin kapısını açamadık, pencereye vurduk. İki tane polis geldi. ‘Eşim eve gelmedi, onun için geldim’ dedim. Polislerden biri ‘eşinizi bu saatte mi arıyorsunuz’ dedi. Bunun üzerine abime eve gitmemizi söyledim. Abim beni eve bıraktı”

“Çağatay yazıhanesinden evine gelirken köşede bir araba çarptı. Kazayı yapan kız, Çağatay’a çarptığını fark etmemiş. Çağatay’ı yolun içinden kim aldı, kim götürdü? Muamma… Girne Hastanesi’nde onu tanımadılar, Lefkoşa Hastanesi’ne sevk ettiler orada da tanımadılar. Kimse yüzüne bakmadı ki tanısın…”

 

“Anahtarları yazıhanenin kapısını açınca Çağatay olduğu anlaşıldı”

Eşinin izini yoldaki kan lekesinden abisi buluyor Tuncay Çağatay’ın… “Abim beni bıraktıktan sonra evine giderken kazanın olduğu köşede bir kan gördü. Oradaki kahveye gitti ve bu saatlerde bir kaza olup olmadığını sordu. Kaza olmadığını söylediler. Bunun üzerine hastaneye gitti. ‘Çağatay geçerken buraya uğradı mı’ diye sordu. Hastanedekiler gelmediğini söyledi. ‘Biz Çağatay beyi tanımıyor muyuz’ demişler. Eşim o zamanlar geçerken hastaneye uğrar, hastalara bakardı. Tanıdık falan olursa bir şey isterlerse ilgilenirdi. Abim yine de o gün yatakları dolaştı. Bunun üzerine abim ‘dün akşam bir kaza oldu mu’ diye sordu. Kaza olduğunu söylediler. Onların söyledikleri saatte Çağatay’ın buradan geçmesi gerekiyordu. Abim, kazayla ilgili kişinin üzerinde bir emare olup olmadığını sordu. Hırkası, anahtarları ve gömleğini gösterdiler. Abim, gömleği görünce yüzde yüz Çağatay’dır dedi. Ve bunun üzerine gidip yazıhanesini anahtarla açıyorlar. Ve anlıyorlar ki Çağatay’dı…”

 

“Kaza sonrası yaşananlar bir muamma... Kimsenin onu tanımamasına çok kızgınım… O herkese emek veren insandı, hiç kimse ona emek vermedi. Nasıl kızgın olmayayım? En büyük acım…
Ben kocamın arkasından koşmak, bakmak isterdim, uğraşmak emek vermek isterdim…”

 

“Yaşanan gelişmeler çok çirkin”

Lefkoşa Hastanesi’nde de tanınmadı eski Başbakan. Kimsenin ilgilenmediğini, yaşaması için gereken müdahalenin yapılmadığını söylüyor. “O dönem hastane köşedeki yerdi. Eşimi merdiven ayaklarına koymuşlar. İlk yardım odası da oradaydı. O gün hastanede kocasına bakan bir kadın hava almak için merdivenlerde otururken, Çağatay’ın üzerine battaniye örtmelerini söylemiş. Ne tüp koymuşlar ne bir şey ve Lefkoşa Hastanesi’ne isimsiz biri olarak gönderdiler. En ilginç yanı o dönem Lefkoşa Hastanesi’nde beyin cerrahı Dr. Öztürk, ameliyattan çıkıyor ve ‘bunun işi bitti, yapacak bir şey yok’ demiş. O gün hastanede Yaşar Hanım vardı, Girne’den gelen o hastaya bakması istendi ama korktuğu için bakmadı ve 13 yaşındaki oğluna bakmasını söyledi. Çocuk baktı ama tanımadı sonra da Çağatay öldü. Hiç kimse Çağatay’ın olduğunu anlamadı… Yüzüne bakmadılar ki onun olduğunu anlasınlar. ‘Kimlik yok, para da yok ne olabilir’ diye peşin hükümle sokakta biri olduğunu düşündüler. Olaylar çok çirkin… Eğer insani olarak her şeyi düzgün yapsalardı, tamam da bu şekilde olması çirkin.

“Kız kardeşim ‘eniştem dedi, ben ‘öldü mü’ dedim”

Mustafa Çağatay’ın öldüğü ertesi gün duyuluyor… Tuncay Çağatay, evine haber vermeye gelen kız kardeşinin tek bir kelimesinden eşinin öldüğünü anlıyor…

“Kaza yerinde bulunan anahtarlarıyla yazıhanesinin kapısını açtıktan sonra Çağatay olduğu anlaşılıyor ve 7:00’de basına haber veriyorlar. Ben evdeydim. Herkes kapının önüne gelmeye başladı. Abim de kapıya gelenleri bana söylememeleri için tembihledi. Ben çocuğu okula gönderdikten sona kız kardeşim geldi. Bana ‘eniştem’ dedi, ben de ‘öldü mü’ diye sordum. Ondan sonra da bir sürü söylenti… Kazayı yapan kız belli ki öndeki arabayı geçmeye çalışıyordu ki çarptı. Polis o dönem kıza ‘hiç merak etme seni kurtaracağız’ demişler. Polis kaza yerini ölçmedi ki… Polis Çağatay’ın yolun içerisinde yürür şekilde ölçtü. Çağatay yolun kenarında yürüyordu ama gazeteler ‘yolun içerisinde yürüyordu’ diye yazdılar.  Kız, Çağatay’a çarptığını fark etmemiş. Bellapais’de eve giderek, abisine birine çarptığını söylemiş. Hastaneye gelip bakmışlar. Ben kazayı yapan kızı da ailesini de tanıyorum. Kız sadece 120 lira ceza aldı.

 “Evden sapsağlam çıkıyor ve en kötü haber geliyor… Ben onu ölmüş diye kabul etmiyorum… Ben onu evden gülerken çıktığı gri pantolonu, açık yeşil hırkası ve krem gömleğiyle hatırlıyorum...
Çok öfkeliyim çünkü benim eşimin yanında durma hakkımı elimden aldılar. Kimsenin eşimi elimden almaya hakkı yoktu. Benim çocuklarımı babasız bırakmaya kimsenin hakkı yoktu.

“Ben onu ölmüş diye kabul etmiyorum”

Kaza sonrası Mustafa Çağatay’ı hastaneye kimin götürdüğünün hala muamma olduğunu söylüyor Mustafa Çağatay. Eşinin tanınmamasına, ona gereken ilginin gösterilmemesine hala kızgın… En büyük acısı eşinin elinden bu şekilde alınması olduğunu dile getiriyor.

“Çağatay’ı yolun içinden kim aldı, kim götürdü? Muamma… Olayda bir şaibe yok ama kaza sonrası yaşananlar bir muamma... Kimsenin onu tanımamasına çok kızgınım…  

Sizin en sevdiğiniz, çok kıymetli bir insanınız diyorlar ve size haber verilmiyor. Ben kocamın arkasından koşmak, bakmak isterdim, uğraşmak emek vermek isterdim… O herkese emek veren insandı, hiç kimse ona emek vermedi. Nasıl kızgın olmayayım? En büyük acım… Evden sapsağlam çıkıyor ve en kötü haber geliyor… Ben onu ölmüş diye kabul etmiyorum… Ben onu evden gülerken çıktığı gri pantolonu, açık yeşil hırkası ve krem gömleğiyle hatırlıyorum... Çok öfkeliyim çünkü benim eşimin yanında durma hakkımı elimden aldılar. Kimsenin eşimi elimden almaya hakkı yoktu. Benim çocuklarımı babasız bırakmaya kimsenin hakkı yoktu.

Lefkoşa Hastanesi’nde olması Çağatay’ın yaşaması için bir fırsattı, olmadı. Girne’de de Lefkoşa’da da tanınmaması acı… Eğer gereken tam yapılsaydı içimiz rahat olurdu. Üst bıyık, alt sakal gibi bu memlekette öyle gidiyoruz. Mustafa Çağatay, çok değerli bir insandı. Kendi kendini yetiştirerek, kendini tanıta tanıta bir değer kazandı. Kimse bu şekilde ölümü hak etmez…”

cay.jpg

Tuncay Çağatay eşini kaza geçirdiği yeri gösterirken…

cay3.jpg

 

FOTOĞRAFLAR: Fehime ALASYA

 

yeniduzen-satin-aliniz-267.jpg

Bu haber toplam 5533 defa okunmuştur