1. YAZARLAR

  2. Dilek Karaaziz Şener

  3. Yasaklarla yaşıyoruz, sansürlerle denetleniyoruz!
Dilek Karaaziz Şener

Dilek Karaaziz Şener

Yasaklarla yaşıyoruz, sansürlerle denetleniyoruz!

A+A-

Yaşam gündemimizde iki sözcük var: Yasak ve Sansür!
Öncelikle sansür üzerinden söze başlayalım.
Sansürün sözlükteki anlamını aynen aktarmak istiyorum: Her türlü yayının, sinema, tiyatro eserlerinin hükümetçe önceden denetlenmesi işi: yayın ve gösterilmesinin izne bağlı olması… Bu sıkı denetim anlamına gelir.
“Yasak” ise sözlükte: Bir işin yapılmasına karşı olan yasal veya yasa dışı engel, memnuiyet, olarak geçer. Bununla birlikte Türkiye’de “torba yasa” düzenlemeleriyle “içki yasağı”na karşı alınan önlemler (!), konulan tedbirler için, hatırlatma yapmaya ve yeniden sözü buralara kadar getirmeye bilmem gerek var mı?
Yasaklara bir yenisi daha eklendi: 20 Mart 2014 tarihinde Twitter’a erişim Türkiye’de yasaklandı. Kuşkusuz gelinen sonuç şudur: Bireysel düşüncenin yazılmasına, dile getirilmesine sansür, internet kullanımına yasak! Kozmik sırları (!) ortaya dökeceğine inanılan internet, sağladığı “serbest düşünce” yol, yöntem ve salınımlarıyla, “spekülasyonu” besleyen önemli bir tehdit olarak algılanmaktadır.
*** 
Türkiye’de 1994 yılında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu yaygın adıyla RTÜK kuruldu. Ülke genelindeki tüm radyo ve televizyonların yayınlarını denetleyen bu kamu kuruluşunun “sansür” ağına takılan film, eser, sanatçı, müzik vb. gösterimlerin sansürlenme nedenine dair hikâyeleri ve de sonrasında uygulanan (yani makaslanan) halleri evimize ve yaşamımıza, bir şekilde hayatımıza aktı ve de akmaya da devam ediyor. Geçen yirmi yıl süresince kurulun görev ve yetkileri, kanunları değişikliklerle birçok kez gündeme geldi. En çok da üzerinde durulan ve bazı kamu spotlarıyla dikkat çekilen grafiksel anlatımlarıyla birlikte yasada yer alan madde üzerinde her zaman düşünmüşümdür: “Toplumun milli ve manevi değerlerine, Türk aile yapısına aykırı” olduğunun belirlenmesi veya belirlenmiştir ibaresiyle sansürlenmesi.
RTÜK’ün en son Sex and City filminin yayın haklarını satın alan televizyon kanalından bir savunma istediğini ve bu tutumuyla ülkedeki LGBT’lere karşı, kanunda geçen ibareyle “Türk aile yapısı ve isteklerine karşı” koruma altına alındığının ironisini yaşamış ve okumuştuk. Kurul film içindeki eşcinsel evliliği ile ilgili sahnelerin karşısına “toplumun milli ve manevi değerlerine, Türk aile yapısına aykırı” cümlesini duvar olarak örmüştü. Konumuz yazının genelinde herhangi bir kurum veya kuruluş üzerinden “sansür ve yasaklar”ı tartışmak değil. Bireyin özgür düşünce ve ifade hakkına dair, ülkede uygulanan kapatma, dayatma ve yasaklama eylemleri üzerine kısacık bir düşünce pratiğine dair söz dizinlerini ortaya çıkarmak.
***
Duvar örmenin anlamı, aslında bir izolasyondur. Yalıtımla, “toplum yerine düşünme, konuşma ve karar verme eylemi” her dönemde, bir şekilde uygulana gelmiştir. Her ne kadar farklı yöntemlerle, yönetimler tarafından abluka ve tecrit etme yoluna gidilse de, çoğunlukla yönetimlerin kendi içindeki “yalan dünya”nın bir şekilde toplumdaki gerçeklerle toslaşarak ters düştüğünü bilmek gereklidir.
Yasaklar, insan doğasındaki gerçeklikleri, izole edip ötekileştirmek ve baskı altına almaktan başka ne işe yarar?
İşte bu noktada akla gelen diğer bir soru ise şudur: Topluma farklı aktörlerle uygulanan sansür yöntemleri nedir?
• Cezalandırma
• Yasaklama
• Hedef gösterme
• Tehdit etme
• Korkutma
• Aşağılama
• Engelleme
• Saldırı
• Gayrimeşrulaştırma
• Ötekileştirme
Yukarıda sıralanan sözcüklerin anlamları sözlükte ve uygulamada farklılaşsa da ortak kümelerine “sansür” kavramını ve eylemin uygulanma türevleri olarak insan yaşamında ciddi bir baskı unsuru yaratarak ve dayatarak cezai uygulamalara dönüştükleri gerçeğini kabul etmeliyiz.
Bireyin özgür düşüncesini her şekilde duvarlar arakasında bırakan sistem ve girişimlerin tarihteki sahnesini eşeleyerek bugüne taşımak, birçok örnekle mümkündür.
“Serbest düşünce”nin etrafına örülen duvarların yerine neden “köprüler” kurulmadığı sorusunu hep düşünmüşümdür?
Köprü kurmamak ve kurmak istememek kolaycılığı, duvar örücülüğün yolunu açarak, insanlar arasındaki iletişim ağlarını koparıyor. Çoğunlukla da toplumun bireyleri kitleler halinde duvar örücülerin tuğla, mala ve harç karışımı kaosuna teslim olur. Duvar yükseldikçe insanı çevreleyen atmosfer iyice daralır ve kararır. Duvarcı ustasına teslim olunur. Usta da zaten her şeyi biliyordur.
Fazla karamsar olmadan sözü toparlamak gerekirse: duvarlarda çatlaklar oluşması olası mıdır?
Mümkündür!
Sonuçta bir şekilde çatlaklar oluşmuşsa ve bu çatlaklardan sızan ışığa kendi duvarlarından çıkabilmek adına yüzünü dönenler, etraflarını saran anıtsal kuleye tırmanmak yerine kendi yaşam alanlarını inşa edeceklerdir.
Kuleler karmaşadır. Sözcüklerinin anlaşılmadığı dil yabancılaşmasına sebebiyet verir.
Farklı dillerin eylem istemleri bir süre sonra da kulenin yapımını aksatır. Yavaşlatır. Durdurur.
Kimse kimsenin dilinden anlamıyorsa, ortaya çıkan gürültü kaosunda bireyin titreyerek yeniden kendine ve yaşama dönmesi gereklidir. Kaos karşısında birey titrer!
Yapılması gereken çatlaklarla yaralanan duvarı uzun süre ayakta tutmamaktır. Yoksa bir süre sonra, yıkılan duvarın enkazı altında ezilecek tüm umutlar!
Kayıplar büyük olacaktır.

Bu yazı toplam 3040 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar